Obama Erdoğan’ı neden aradı?

ABD Başkanı Barack Obama bir hafta içinde iki kez Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’la telefon görüşmesi yaptı.

İlki, Ankara katliamına taziye içindi. İkincisi ise hükümet hâlâ üzerine alınmamakta ısrar etse de, Suriye politikasına taziye niteliğinde kabul edilebilir.

Beyaz Saray çevrelerine yakın bir kaynağa göre Obama’nın son telefonu şu gerçeği bir kez daha teyid etti: Türk dış politikası Suriye’de ‘sıfırla çarpıldı’. Durum gerçekten vahim. Ankara Suriye’de Esed’i ve PKK eksenli PYD/YPG’yi çıkarlarına tehdit görüyor. Birine Doğu’daki ‘stratejik ortağı’ Rusya, diğerine Batı’daki ‘stratejik ortağı’ ABD askeri destek veriyor. Üstelik gerek ABD gerekse Rusya Suriyeli Kürtleri kendi saflarında ve kontrolünde tutmak için adeta birbiriyle yarışıyor. Hiçbiri ‘Aman Ankara’yı küstürmeyelim’ derdinde değil.

İki global gücün altında pestile dönen Ankara, son zamanlarda rahatsızlığını daha görünür şekilde belli etmeye başladı. Geçen hafta Rusya ve ABD’nin Ankara büyükelçileri ayrı ayrı Dışişleri’ne çağrılarak Türkiye’nin tepkisi iletildi. Diplomaside ‘demarş’ gibi dostane olmayan seçeneklere tevessül edilmesi, ilişkilerde ciddi sorunlara işaret eder. Ankara’nın bu hareketinden çok rahatsız olan ABD yönetimi, Obama’nın telefonuyla mevcut politikasında kararlılığını en üst düzeyden bildirmiş oldu.

KOBANİ TELEFONU GİBİ

Washington’da Obama’nın telefonunu Kobani krizi esnasındakine benzetenler var. O telefon da Türkiye’nin çekincelerine rağmen ABD’nin IŞİD’le savaşan Kürtlere doğrudan yardımından sonra gelmişti. Telefonun ardından Ankara ‘Kobani düştü düşecek’ çizgisinden uzaklaşıp, sınırda Peşmerge’ye koridor açmıştı. Rusların Suriye’ye dalmasının ardından acilen planlarını gözden geçirerek IŞİD karşıtı Kürt ve Arap savaşçılara askeri desteği artırma kararı veren ABD, Türkiye’ye yine ‘ben yaptım oldu’ diyor.

Erdoğan görüşmede Obama’ya ‘Bu nasıl stratejik ortaklık?’ diye sitem etmiş midir bilmem. Zira belli ki ABD yönetimi Suriye’de Kürtleri askeri ve siyasi açıdan ihya edecek bu önemli adımı atmadan önce Ankara’ya danışma ihtiyacı duymadı. Yoksa Amerikan Büyükelçisi John Bass, Türk Dışişleri’nde sigaya çekilmezdi.

Diyeceksiniz ki Amerikalılar stratejik önemi haiz Türkiye’yi bu denli rahatsız etmeyi nasıl göze alıyor? Doğrudur, genelde bunu yapmıyorlar, ya da yapma ihtiyacı duymuyorlar. Ancak ABD yeri geldiğinde kendi kanaatini ve politikasını müttefiklerine dayatabilen bir global güç. Hele taban tabana zıt fikirdeyse. Benzer bir dayatma 2003 Irak işgali sürecinde denenmişti. Ankara’nın tüm ikazlarına rağmen ABD Irak’ı işgal etmiş, Türkiye’den de kuzey cephesi açmak istemişti. Burada mesele ‘kim haklı, kim haksız’ boyutunun çok ötesinde. Uluslararası ilişkilerde genelde daha güçlünün borusu ötüyor.

TÜRKİYE’NİN PAZARLIK GÜCÜ ZAYIF

Şimdi de az önceki soruyu ters çevirip şöyle soralım: Türkiye ABD’yi karşısına alma lüksüne sahip mi? Güçler dengesizliği, bu ihtimali mümkün kılmıyor. Amerikalılar İncirlik ve diğer askeri üsleri kullanma izni elde etmemiş olsaydı, belki köprüyü geçene kadar Ankara’nın gönlünü hoş tutmaya çalışırdı. Ayrıca şu anda karşılarında ekonomisi krizde; toplumsal istikrarı sarsılmış; bölgesindeki tehditlerle, yönetim zafiyetleriyle ve iç kavgalarla güçten düşmüş; yani ayakları sağlam zemine basmayan, dolayısıyla pazarlık gücü zayıf bir Türkiye var.

Obama yönetiminin resmi sözcülerine bakarsanız, Ankara’yla işler yolunda. Ancak Washington’da çıplak gerçekler, sözcülerin podyumlarda söylediklerinden ziyade, ismi saklı yetkililerin kulaklara fısıldadıkları şeylerden anlaşılır. Nitekim New York Times’ta 14 Ekim’de yayınlanan haberde Tim Arango ve Anne Barnand’a konuşan isimsiz yetkililer bakın ne söylemiş: ‘… Türkiye’nin yakın geçmişte İncirlik Hava Üssü’nü açma ve IŞİD hedeflerini vurmada diğer müttefik uçaklarına katılma yönündeki kararlılığına rağmen, ABD (Ankara’yı) ne kadar üzerse üzsün, Suriye’deki müttefikleriyle istediği zaman istediğini yapacaktır.’ Obama’nın Erdoğan’ı araması, bu duruşu lisan-ı münasiple Türk tarafına hissettirme amacını taşıyordu.

ABD ANKARA’NIN ZEKASIYLA ALAY EDİYOR

Amerikan tarafı, Ankara’nın zekasıyla alay edercesine, ısrarla PYD’ye ve Kürtlere değil, Arap muhaliflere askeri yardım yaptığını söylüyor. Perşembe günü Pentagon sözcülerinden Peter Cook havadan atılan bazı silahların Kürt güçlerin eline geçtiğini -muhtemelen ağzından kaçırarak- söyledi. Pentagon hemen düzelterek hafta sonu yapılan teslimatın Suriyeli Araplara ulaştırıldığını kaydetti. Öte yandan, PYD lideri Salih Müslim ANF’ye verdiği röportajda ABD’den 50 ton silah yardımı aldıklarını teyid etti. ABD’nin IŞİD’in sözde başkenti Rakka’yı ele geçirmek üzere Suriye’nin kuzeydoğusunda desteklediği grup içinde yaklaşık 25 bin YPG mensubu Kürt, 5 bin Arap savaşçı var. O silahlar önce Araplara verilse bile, YPG’ye gitmemesi söz konusu olamaz.

Birçok Kürt savaşçının Türkiye’de PKK, Suriye’de YPG şapkası taktığından ABD yönetiminin haberdar olmaması mümkün değil. İşlerine gelmediğinden bilmiyormuş gibi davranıyorlar. Zira Suriye’de karada savaşacak güçlere fena halde ihtiyaçları var.

Görülen o ki ABD Suriye’de IŞİD’e karşı savaşı kazanmak için, NATO müttefiki Türkiye’nin -haklı ya da haksız- tehdit olarak gördüğü bir silahlı gruba askeri yardımdan geri durmuyor. Ankara da Esed rejimine karşı taşeron (proxy) savaşını kazanabilmek için ABD’nin terörist gördüğü gruplara yardım etmişti. (Silah nakliyatı yapılırken yakalanan, hükümetin sahiplendiği TIR’ları hatırlayın). Sonuç olarak, iki devlet de Suriye’de kendi öncelikleri ve çıkarları doğrultusunda müttefiklikle pek bağdaşmayan işler yapıyor.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.