Zikzaklar diyarı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın artan oranda şahsi kontrolüne geçen Türkiye dış politikası, özellikle son beş yıldaki zikzaklarıyla baş döndürüyor. Esen rüzgâra göre, bir oraya bir buraya savruluyor. Ne tutarlı ve makul bir stratejisi ne de sonuç alıcı taktikleri var. Ciddiyet ve inandırıcılık ise hak getire.

Uluslararası arenada ele avuca sığmayan, her teneffüste arkadaş grubunu değiştiren yaramaz ilkokul çocukları gibiyiz. Bir ittifaktan öbür ittifaka meylediyoruz. Dün Şanghay İşbirliği Örgütü’ne göz kırpıyorduk, bugün NATO’nun arkasına sığınıyoruz. Tek değişmezimiz, değişkenlik. Biraz esneklik iyidir ama bu kadarı çok fazla. İşin en acı yanı şu: AKP’li algı sihirbazları, Machiavelli’ye bile rahmet okutacak bu savrulmaları tabanlarına ‘değerlere ve ilkelere dayalı dış politika’ diye satabiliyorlar.

Çoğu kez iç siyasi ya da şahsi saiklerle yapılan dış politika hamleleri, sıklıkla birbirini sıfırlıyor. Ama AKP idaresinin yüzü kızarmıyor bile. Zira halkın geniş kesimlerine dün ‘kara’ dediklerini bugün ‘ak’ diye pazarlama kabiliyetlerine güveniyorlar. Ancak bir şeyi unutuyorlar. Dünya, Türk dış politikasının nasıl itibarsızlaştırıldığını hayret ve ibretle izliyor. Ve yapılanların Türkiye’ye -görünen ve şu aşamada görünmeyen- ağır faturaları oluyor.

DÜN DÜNDÜR, BUGÜN BUGÜNDÜR!  

Büyük zikzaklardan birkaç örnek: 2011’den önce Ankara’nın, şahsen de Erdoğan’ın Suriye’deki baskıcı Esed rejimiyle yediği içtiği ayrı gitmiyordu. Şimdi ise kanlı bıçaklılar. Daha dün Rusya ‘stratejik ortağımız’, Putin de Erdoğan’ın en iyi arkadaşı idi. Bugün Putin’li Rusya, belalı bir stratejik düşman. İsrail’le Suriye’yle çöpçatanlığını yapacak derecede iyi geçiniyorken, ‘one minute’ ve Mavi Marmara krizleriyle ilişkiler dibe vurdu. Son beş yıldır ‘terör devleti’ dahil İsrail’e ağzına geleni sayan Erdoğan, bugün barış çubuğu tüttürüyor. Dün ‘ikinci evim gibi’ dediği İran’a çakarak, İsrail’in gönlünü hoş etmeye çalışıyor.

Erdoğan ve AKP uhdesine almadan önce de dış politikamız pek etkili sayılmazdı. Ama en azından ‘ağır ol, molla desinler’ hesabı dünyada muayyen bir saygınlığı vardı. Şimdi ise tek bir şahsın iki dudağı arasında, alabildiğine gelgitli. Öngörülemezliğiyle dostlarını korkutuyor ve güven vermiyor. Öyle ya, sürekli bir cepheden öbür cepheye geçenlerle kim dostluğunu derinleştirir? Dün ‘üst akıl’, ‘faiz lobisi’ diye itham ettiği, her taşın altında parmağını aradıklarına bugün işbirliği önerenlere kim tam güvenir?

Ne Katolik nikâhı, ne imam nikâhı; böyle giderse Ankara dış politikada ilişkilerini kısa süreli mut’a nikâhı seviyesi üzerine zor çıkarır. Zira dünyada kimse ilkesiz ve dengesiz oyuncularla kalıcı taahhütlere girmek istemez. Mesela şu sıralar Erdoğan’ın İsrail’e zeytin dalı uzatmasıyla ilgili çoklarının kafasını bu tür soru işaretlerinin meşgul ettiğinden emin olabilirsiniz. Bakın Washington’daki Hudson Enstitüsü’nün başkanı Kenneth Weinstein ne diyor: ‘Erdoğan’ın İsrail’le (Putin’e nevzuhur düşmanlığından doğan) nevzuhur dostluğunu uzun vadeli gerçek bir eğilim olarak görmek zor’. (Twitter, 28 Aralık 2015)

İSRAİL’LE NORMALLEŞMEYE EVET  

Yanlış anlaşılmasın, kimse “İsrail’le ilişkiler normalleşmesin” demiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsrail, bölgede Türkiye gibi bir ülkeye muhtaçtır. Bizim de İsrail’e ihtiyacımızın olduğunu kabul etmemiz lazım.” derken son derece haklı. “Bu normalleşme sürecinin bize de, İsrail’e de, Filistin’e de, bölgeye de kazandıracağı çok şey var.” tespiti de çok doğru. Yanlış olan, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını zedeleme pahasına, İsrail’le çatışmacı politikaları daha düne kadar iç siyasette malzeme olarak kullanması. Ve başta Fethullah Gülen olmak üzere, bölgedeki gerçekleri görüp aklıselime davet eden herkesin, vatan hainliği ve İsrail ajanlığıyla itham edilmesi. Şu durumda Erdoğan ve yandaşları, onlara özür borçlu.

Erdoğan’ın İsrail’le ilişkileri düzeltme hamlesi, bir kısım yandaşlarını üzmekle birlikte, daha cin fikirli bazılarını ise heyecanlandırmışa benziyor. Akılları sıra Amerika’da İsrail lobisini yanlarına alıp Fethullah Gülen ve sevenlerine karşı kullanacaklar. Hizmet camiasını tarassut için Yahudi asıllı bir avukata ait uluslararası hukuk firmasını kiralarken de muhtemelen tahrik saikiyle hareket ettiler. Paralı askerler, Ankara’daki patronlarının gözüne girmek için ellerinden geleni yapacaktır. Bazı uçuk İslamofobik tipler de bu süreçte taktik müttefikleri olabilir. Ancak Yahudilerin büyük çoğunluğu ve Washington’daki İsrail lobisi Erdoğan’a tetikçiliği ve şakşakçılığı reddedecektir. Zira onların gözünde Erdoğan, soykırımcı faşist Hitler Almanya’sındaki siyasal modele imrenen, özünde anti-semitik ve İsrail karşıtı birisi. Pragmatik ve konjonktürel nedenlerle İsrail’e yaklaştığını, şartlar değişince masaya tekmeyi yine vurmaktan geri durmayacağını çok iyi biliyorlar.

HİZMET CAMİASINA TUZAK  

Hizmet camiası, dış politikadaki gelgitleri eleştirirken Erdoğan ekibinin tuzağına düşüp antisemitik algılanabilecek tepkiler vermekten kaçınmalı. İsrail dahil tüm komşularla normalleşmeyi desteklemeli. Türk ve Yahudi halkları arasında Osmanlı’dan tevarüs eden tarihsel dostluğun canlandırılmasına katkıda bulunmalı. Manevi kökleri Anadolu tasavvuf geleneğine dayanan ulusal ve küresel barış hareketi Hizmet’e yakışan budur. Şiddeti dışlaması ve modern eğitime önem vermesi hasebiyle parmakla gösterilen bu harekete Erdoğan’ın tüm ısrarlarına rağmen dünya sırt çevirmiyorsa, bu tür yapıcı tavırlarındandır. Zikzaklar, ilkesizlikler ve hırçınlıklarla Türkiye’nin itibarını zedeleyenler utansın…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.