Tek adam, tek parti diplomasisi

Ankara’daki kanlı ve alçak terör saldırısı, Washington ile trafiği de artırdı.

Bu trafik, iki yakın müttefik arasında teröre karşı işbirliğini ve dayanışmayı dosta düşmana ilan eden türde bir trafik değildi maalesef. Daha ziyade, Türk tarafınca dışarıya yansıtılan fikir ayrılıkları ve bunun sonucu ortaya çıkan diplomatik krizin ürünüydü. Kriz, iki ülkenin en üst düzey temsilcileri olan Başkan Barack Obama ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı telefonla görüşme durumuna getirdi. Ankara’nın gazının biraz alınmasına matuf söz konusu telefon, tansiyonun kısa süre düşmesine vesile olabilir. Ancak krizin altında yatan köklü anlaşmazlıklar görünür gelecekte süreceğe benzer.

Suriye’de siyasi ve güvenlik öncelikleri konusunda Amerika ile Türkiye’nin derin fikir ayrılıkları var. İç savaş sürecinin başından beri Ankara, Suriye’de askeri çözüme ve Esed rejimini devirmeye odaklanırken Washington yönetimi, Türkiye’yi ve Suriyeli muhalifleri yarı yolda bıraktı. Beyaz Saray’ın gözü uzun süredir birinci ve öncelikli tehdit olarak değerlendirdiği IŞİD’le mücadeleden başka bir şey görmüyor. Ankara ise enerjisini daha çok Esed rejimiyle, onun Rusya gibi müttefikleriyle ve Kuzey Suriye’deki Kürt oluşumu PYD ile uğraşmaya harcıyor. Washington’un Esed rejiminin kalıntılarıyla yaşayabileceği sinyalleri vermesi, sahadaki tüm agresifliğine rağmen Rusya ile bozuşmaması ve PYD’yi terör bağlantılı bir oluşumdan ziyade IŞİD’e karşı kullanışlı bir ortak görmesi, Ankara’yı çileden çıkarıyor. Neredeyse hiçbir tezini dünyaya anlatamayan Ankara, çaresizlik içinde Amerika’ya ‘ya PYD, ya ben’ tarzı duygu sömürüsü yapıyor. Bu yolla kendine siyasi ve askeri alan açmaya çalışıyor. Ancak ne ‘ey’ nidaları, ne nazlanmalar, ne de Suriye’ye kara harekatı ve İncirlik üssünü kapatma türü blöfler, şimdiye dek Amerikan tarafında arzu edilen etkiyi yapabildi.

WASHİNGTON ŞIK BULMADI

PYD’nin Suriye’de yer yer mütecaviz ve yayılmacı hamlelerini uzaktan top atışlarıyla büsbütün bertaraf edemeyeceğini bilen Ankara, Amerika’yı devreye sokup PYD’ye baskı kurdurma hedefine kısmen ulaştı. Obama’nın Erdoğan’la görüşmesine ilişkin Beyaz Saray notunda, ABD başkanının YPG güçlerine ‘durumu istismar edip’ Kuzey Suriye’de ‘ilave toprak ele geçirmeme’ mesajı verdiği görüldü. Bu Ankara’yı bir nebze teselli edebilir. Ancak aynı notlarda Obama’nın Türkiye’yi de ‘mukabil itidal’ göstererek bölgeye topçu ateşini durdurması telkininde bulunduğu belirtiliyor. Kısacası ABD’nin PYD ve YPG’yi Ankara’nın kara kaşı kara gözü için ‘terörist’ ilan edip Türkiye’nin önüne yem olarak atması söz konusu değil. AKP hükümetinin Ankara saldırganlarından birinin PYD bağlantısı iddiasına sarılarak Amerika’ya baskı kurma çabaları Washington’da şık bulunmadı. Keşke Türk diplomasisi, mahalle kavgasında yenişemediği rakibini abisine şikayet eden yaygaracı çocuk konumuna düşürülmesiydi.

Ankara’nın uluslararası arenada gürültü çıkarmak suretiyle Amerika’dan medet umduğu diğer önemli konu da, Rusya’nın askeri hamleleri. ‘Nihai barış müzakerelerinden önce ne kadar toprak kapsak kârdır’ düşüncesiyle rejim muhaliflerine saldırılarını yoğunlaştıran Esed-Moskova-Tahran ittifakını Türkiye’nin durdurma gücü yok. ABD ve NATO’nun caydırıcılık kartını devreye sokma teşebbüsleri de akim kaldı. NATO’dan Türkiye ile Rusya’nın bir askeri ihtilafına bulaşmayacakları sinyalleri geliyor. Kırım’ı iç ederken bile Rusya’ya pek ses çıkarmayan Obama yönetiminin Türkiye’nin desteklediği Suriyeli muhalifler telef olmasın ve mevzi kaybetmesin diye Putin’le dalaşma niyeti yok. Obama’nın tarihte anılmak istediği ‘savaş karşıtı’ ve ‘barış başkanı’ sıfatlarını tehlikeye atması mucize olur. Amerikalılar ne denli nefret etseler de, Rusya’yı muhtemel bir siyasi çözümün vazgeçilmez unsuru olarak görüyorlar. Obama-Erdoğan görüşmesine ilişkin Beyaz Saray notunda liderlerin Rusya ve Esed rejiminin ılımlı muhalefet güçlerine hava saldırılarını durdurma çağrısı yaptıkları kaydediliyordu. Ancak Rusya’nın askeri  caydırıcılık unsuru bulunmayan bu tür çağrılarla tutum değiştireceğini beklemek saflık olur.

TEL TEL DÖKÜLÜYORUZ

Dıplomaside başarının yolu, dostunu aziz, düşmanını aciz tutmaktan geçer. AKP rejimi ikisini de beceremiyor.

En yakın müttefiklerine dil uzatıp, tehdit edip, sonra da sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyor.

Türkiye’yi yöneten koca koca isimler Washington’daki yönetim sözcülerden yalanlama yiye yiye bir hal oldu. Bu dengesiz hareketlerden dolayı ABD ile Türkiye arasında güven erozyonu had safhaya ulaştı. Eskiden Washington’da Türk sözünün bir kıymet-i harbiyesi vardı. Artık Türk yetkililerin ağzından çıkan şeylere burun kıvrılıyor, verilen bilgilerin doğruluğu sorgulanıyor. Son olarak Ankara saldırısında PYD parmağı iddiası bu şüpheci ve alaycı muameleye tabi tutuldu. Şüphesiz Amerikan tarafı da sütten çıkmış ak kaşık değil. Ancak onlar en azından ilişkilerini devlet geleneklerini ve ciddiyetini bozmadan yürütebiliyorlar. Kan kusarken, kızılcık şerbeti içtik diyebiliyorlar. Bizim devlet ve erkânı ise tel tel dökülüyor.

Koca Türkiye Cumhuriyeti devleti, Suriye’nin kuzeyindeki küçük bir siyasi oluşumu beka meselesi haline getirip dost ve müttefiklerini hakaret ve kaprisleriyle rencide eder hale düşürüldü. Bunca gürültü çıkarmana rağmen eline birkaç gönül alıcı jest dışında bir şey geçmiyorsa, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyelerini ikna edemiyorsan, NATO’yu kıpırdatamıyorsan ve sahadaki sonucu değiştiremiyorsan, diplomasin felç olmuş demektir. İşte size tek adam, tek parti diplomasisinin acı faturası…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.