IŞİD petrollerine ABD ne diyor?

Yazılı olmayan bir kural gibidir: Savaş, Amerika’yı kullanışlı dostlarına ve müttefiklerine yöneltir.

Sahada işbirliği telkinleri ve baskısı artar. İş ortaklarının askeri sonuca tesir etmeyen dış politika ve insan hakları kusurlarının üzeri ise büyük ölçüde örtülür. Amerika IŞİD’e karşı adı resmen konulmamış ama fiilen yürürlükte olan bir savaş sürdürürken, Türkiye’ye muamelesini de bu pragmatik ve pratik perspektiften okumak lazım. İki ülke arasındaki mevcut ilişkiler, şu sıralar ağırlıklı olarak olağanüstü savaş dinamikleriyle şekilleniyor.

Ankara’nın Moskova’yla yaşadığı uçak krizi, ABD’nin IŞİD’e karşı savaşında işbirliği yapmak istediği Rusya ve Türkiye’nin birbiriyle didişmesine yol açarak diplomatik ve askeri operasyonlarına arzu edilmeyen riskler ve yükler getirdi. Dolayısıyla gerginliğin bir an evvel düşürülmesi, özellikle NATO’yu da içine çekebilecek bir ihtilaf boyutuna tırmanmaması, ABD’nin öncelikli çıkarı. IŞİD’le mücadelede koalisyon ortağı olarak doğrudan çalıştığı, askeri üslerini kullandığı, NATO müttefiki olan ve Suriye’yle uzun sınırı bulunan Türkiye’nin Rusya’yla ihtilafında Washington Ankara’yı savunma refleksleri gösteriyor. Aksi takdirde, Obama yönetimi müttefikine vefasızlık gösteren bir ülke konumuna düşecek, Cumhuriyetçi muhalefetin de hedefi haline gelecek.

Putin rejiminin Türkiye’yi, idarecilerini, özellikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı sert şekilde hedef alması, savaş modundaki Washington’daki kadim dayanışma reflekslerini ortaya çıkardı. Bu tavrı Türkiye’de adım adım taşları döşenen otoriter rejime destek ve tasvip gibi algılamamak lazım. Reelpolitik ve pratik maslahatlar baskın çıkıyor, o kadar. Sonuca odaklı Amerikan dış politikası, bildik şekilde davranıyor. Sovyetler Birliği’yle Soğuk Savaş sürecinde Ankara’ya nasıl kol kanat gerdilerse, o dönemde ordu marifetiyle yapılan yoğun insan hakları ihlallerini, asker darbeleri büyük ölçüde görmezden geldilerse, bugün benzeri bir tavır içerisindeler. Bu çerçeveden bakılırsa, Türkiye’nin sınırlarından IŞİD’in petrol ticaretine göz yumulduğu, hatta bazı tepe yöneticilerinin bundan nasiplendiği yönündeki Rus iddialarına Washington’un neden mesafeli durduğu daha iyi anlaşılır.

Başkan Obama 1 Aralık’ta Paris’teki iklim zirvesinde yaptığı basın toplantısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Türkiye ile Suriye arasındaki sınırı ‘kapatma ihtiyacı’ konusunu defalarca görüştüğünü, ‘ciddi ilerlemeler’ sağlandığını, ancak hâlâ ‘bazı boşluklar’ olduğunu söyledi. Obama, “Özellikle, hala yabancı savaşçılar için transit noktası olarak ve IŞİD’in terörist faaliyetlerini finansa yardımcı olan petrolün nakliyesinde kullanılan yaklaşık 98 kilometre var.” diye ekledi. Ancak Ruslar Ankara’yı, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sıkıştırmak için Türkiye üzerinden IŞİD’in petrol ticaretine ilişkin abartılı iddialarda bulunmaya başlayınca, Washington müttefikini savunmaktan geri durmadı. Cuma günü basına bilgi veren üst düzey bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, Türkiye sınırından ‘kaydadeğer oranda’ IŞİD petrolü geçmediğini, Türk idarecilerin bundan kâr sağladığına dair ellerinde delil olmadığını söyledi. Rusya’nın gösterdiği sıra sıra araç görüntülerinin petrol dağıtım noktalarından çekildiğine, sınırdan geçişlerine dair görüntü olmadığına işaret etti. ABD’li yetkililere göre IŞİD petrollerinin büyük bölümü Suriye içinde tüketiliyor. ABD Hazine Bakanlığı Suriye rejimine IŞİD petrollerinin satılmasına aracılık yaptığı iddia edilen George Haswani adlı bir işadamını 25 Kasım’da yaptırımlar listesine aldı.

Ankara’yla ‘burunlarını tutup’ konuşuyorlar

ABD dünyada birinci öncelikli ulusal güvenlik tehdidi olarak gördüğü Batı karşıtı terörizmle mücadelede kendine müttefik ararken, mevcut ilişkilerini ve işbirliklerini bozma niyetinde değil. Bu tür stratejik nedenle, kıdemli bir Amerikalı gözlemcinin tabiriyle, ‘burnunu tutarak’ Ankara’daki siyasetçilerle muhatap oluyor. ABD başkentinde kapalı kapılar ardında Erdoğan ve ekibine yöneltilen otokratlık ve yolsuzluk eleştirileri had safhada. Ancak bunları açıktan ve yüksek sesle ifade etmekten kaçınıyorlar. Batı karşıtı söylemlerle iç siyasette prim toplayan AKP idaresinin başı sıkıştığında yine ABD, Avrupa ve NATO’nun kapısını çalması da Washington’da alay konusu oldu. Dünyada iki buçuk lider bulunduğunu, Erdoğan ve Putin’in tam, Obama’nın yarım lider olduğunu söyleyenlerin bugün Rus tehditleri karşısında o yarım dedikleri liderden nasıl medet umdukları konuşuluyor. Tam bir ‘Büyük lokma ye, büyük laf söyleme’ durumu…

Tevekkeli değil, Washington’un köklü akademik kuruluşlarından Ortadoğu Enstitüsü’nce (Middle East Institute-MEI) geçen hafta düzenlenen geniş katılımlı Türkiye konferansına hükümet ve AKP cenahından temsilci gel(e)medi. Çünkü son dönemlerde gurur duyulacak ciddi bir dış politika başarısı sunamadıkları gibi, demokrasi, hukuk ve özellikle basın özgürlüğü alanındaki büyük gerilemeleri savunabilmeleri de mümkün değil. ‘Paralel’ ve ‘darbe’ bahaneleri, uluslararası camiada alıcı bulmuyor.

MEI konferansına Türkiye’den gelerek sunum yapan aydın ve gazetecilerin demokrasi konusunda ortaya koyduğu dramatik tablo, yüzlerce Amerikalı katılımcıyı şoke etti. Buna rağmen Obama’nın Erdoğan’la görüşmelerinde demokrasi sorunlarını hiç dile getirmemesi eleştirildi. Görünen o ki ABD yönetimi stratejik maslahatlarla Ankara’yla görünür gelecekte çalışmaya devam edecek ve insan hakları konularını kenara itecek.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.