Ayşin Koca - Siz Çalışın Yeter Ki…

Üniversitede ikinci yılım. Üç arkadaş bir evde kalıyoruz. Bir kış akşamı, yağmur altında otobüsten inip evin yolunu tuttuk. İçimizden sıcak yemekler hayal edip, olmayacak şeyler istiyoruz.

Cepler boş, evde buzdolabı boş biliyoruz ama işte aç karnına kurulan yemek hayalleri ne lezzetlidir bilirsiniz. Tam evin altına geldik ki ne görelim evin ışıkları yanıyor. Biz üç arkadaş önce birbirimize baktık alık alık. Hayır eve hırsız girse, hayrına alışveriş yapıp, harçlık bırakıp gidecek. Zaten henüz ışık açık çalışan bir hırsız vakıasını da pek duymadık. Kim ola ki diye düşünürken, arkadaşlardan biri atladı. Geçen ben anahtarı filanca ablaya vermiştim, bize erzak getirecekti acaba o mu diye mırıldandı.

Merdivenleri üçer beşer çıktık. Kapıyı çaldık ve açıldı. Manzara benim için bugün bile tazeliğini koruyor. Biri orta yaşın üstünde tonton bir teyze -ki sonra bizim Zatiye annemiz olacak kişi, diğeri de Zatiye annenin elinden tutup getirdiği mahallesinden yeni gelin bir hanım.

“Hoşgeldiniz yavrularım” dedi. Hepimizi alnımızdan öptü. Ben böyle bir hadiseyle ilk defa karşılaşmanın şokuyla ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Koridor market poşetleriyle dolu, mutfaktan mis gibi balık kokuları geliyor. Salona mükellef bir sofra kurulmuş, acaba öldüm de Cennet’e mi gittim dedirtecek cinsten.

İki Trabzonlu, bir Samsunlu olmak üzere bir Karadeniz eviydik ve balık bizim için hayallerin başında geliyordu. Bizi hiç bir şeye dokundurtmadan sofraya oturttular. Sanki kendi evimizde misafir gibi. Yedik, içtik, sohbet ettik. Zatiye anne, bizim yaşımızda evlatları olan bir Anadolu insanıydı. Ağzından yavrum dedikten sonra bir kere daha yavrum çıkıyor. “Siz bize emanetsiniz” dedi. “Sizin ayaklarınız yere sağlam bassın. Biz elimizden geleni yaparız. Siz yeter ki çalışın..’’

Bulaşıkları da yıkayıp, öyle gittiler. Biz üç arkadaş arkalarından bakakaldık. Market poşetlerini yerleştirirken, durumu iyi olsa gerek diye düşündüm. Sucuktan, kulak temizleme pamuğuna kadar yiyecek ve temizlik adına ihtiyaç duyacağımız herşey mevcuttu.

Bir kaç kez daha Zatiye anne bizi ziyaret etti. Yine elleri dolu, yüzünde kocaman gülümseyişi, şefkatli kalbiyle.

O yılın Ramazan ayında bizi ilk defa evine iftara davet etti. 28 Şubat sürecinin yaşandığı yıllar, ortalık karışık. Oturduğu Gazi mahallesinin girişinde panzer ve asker nöbet tutuyor. Evini görene kadar kafamda onu hep çok zengin olmasa da ortanın az üstü biri olarak hayal etmiştim.

Gazi Mahallesi’nin belki en fakir kısmında, derme çatma bir gecekondu ile karşılaşınca, o gün anladım ki, kendisi için almaya gücü yetmeyecek şeyleri, sağdan soldan topladığı burslarla kendi de üstüne ekleyip, alıp bize getiriyordu. Onu son görüşüm oldu o iftar sofrası. Nice insan geldi geçti ama onun siması, gönül hanemde hep saklı kaldı.

Önceki gün Erzurumlu 91 yaşındaki Alaaddin amcanın hasta yatağında kendisine yapılan nefret operasyonundan ötürü ettiği kelamı izledim. Kalbimden Zatiye annem geçti ve onun gibi nice elinde olmadan veren, yaşına başına aldırmadan gelecek nesiller için bir şeyler yapmaya çalışan  güzel insanlar..

Onlar iyiye ve güzele duydukları inanç, ellerinden gelenin en iyisini yapmak için gösterdikleri şevk ve en önemlisi samimi kalpleriyle Anadolu’nun hiç solmayan yüzleri, sesleri, nefesleri olacaklar.

Bize de onların ümit etmekten vazgeçmedikleri o çalışan nesiller olma görevi..

not: Yazıyı okuyanlardan vefat etmiş Zatiye anne için bir fatiha rica ediyorum.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.