Ayşin Koca - Bir Laik Vardı Diyenler

Yıl 1999. Mahzun bir Eylül’dü. İstanbul Üniversitesi’nin önünde gergin bekleyiş, kayıt yaptırabilmek için turnikelerden sonra kurulan, adına ikna odası denilmiş perdeyle kaplı bir küçük mahzene alınıyorsunuz.

İçeri girdim. Başımdaki örtüyü çıkartmadan aldılar. Beni ‘’ikna’’ etmek için iki isim içeride bekliyordu: Türkan Saylan ve Nur Serter. Üstünden neredeyse yirmi yıla yakın geçmiş, kelamı değilse de utancı ve kızgınlığımı hatırlıyorum. Benimle ilgili ellerine verilen kayda baktılar. ‘’İmam hatipli de değilsin, özel okulda okumuşsun, başın niye örtülü? Baban mı zorladı? Bu kıyafetle okuyamazsın’’ gibi bir şeyler söylediler.

O yıl bir çok arkadaşım okulu bıraktı, ben devam etme kararı aldım. Derslere bir ölü gibi geliyor, kimse beni farketmesin diye ayak ucumda yürüyor ve mekan dolsun ümidiyle anfinin en arka sırasına sığınıyordum.

Üniversite bitti, hayat devam etti. Doktoraya başladığım yıllar, ortalık yine karışık. Bu sefer kendilerini laik olarak tanımlayan teyzeler, amcalar Cumhuriyet Mitingleri ile korkularını dile getiriyorlardı. Ne yazık ki korkunun merkezinde yine ben vardım. Okumak için yaptığım fedakarlıkta yetmemişti.

Türk toplumunun muhafazakar kanadı için cumhuriyetten bugüne laiklikle ilgili tecrübeler çok da iç açıcı olamadı. Dini, toplumu geri bırakan en temel argüman olarak ele alan elitist kanat, dinin görünür kısmı için olabildiğince sert ve tavizsiz durmayı hayat memat meselesi olarak gördüler. Bu fikre o kadar inanmışlardı ki, baskı yapmakta, insanların en temel özgürlüklerini ellerinden almakta hiç tereddüt etmediler.

Bugünlerde yeni anayasa ekseninde laiklik tartışmaları yeniden alevlendi. Bu ülkede laiklik adı altında yapılan uygulamalardan  en fazla yara almış vatandaş gruplarının başında yer alan biri olarak, laikliğin temel bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yıllarca yanlış yorumlarının halkın üstünde bir baskı aracı gibi temellendirilmesinden bugün yine laiklik yara almıştır.

Laikliği savunuyoruz adı altında azıcık empati, geniş görüş ve hakkaniyetin esirgediği halk kitlelerinde öfke nasıl bilendiyse, iktidar, bu öfkeyi yönetimini sağlamlaştırmakta kullanışlı bir araca dönüştürdü.

Belki de bugün ülkenin yönetim sistemini değiştirmede başımızdakilerin  en çok istifade ettiği konuların başında laik bakışa indirdiği darbeler mevcut.

Bunu cumhuriyeti çok sevdiğini iddia eden, bunun için sokaklara dökülen, mezuniyet törenlerinde kızların başından başörtülerini çekecek seviyedeki  insanlara borçluyuz. Onlar bu kadar kör bir tutum, dışlayıcı ve haksızca hayatlara müdahale eden yaklaşımlarını sorgulama başarısı gösterebilselerdi, bugün belki çok daha verimli gündemlerle meşgul olacaktık. Topu taca atmak isteseniz de nafile. Geçmiş günahlar, hala tekrarlamakta bir beis görmediğiniz müddetçe affa uğramaz.

Bugün geldiğimiz nokta, cumhuriyetçi kanadın  aşırı yasakçı laikliğine karşı, padişahlık rejiminden bozma din devleti. Bu ölümü gösterip sıtmaya razı etmekten de öte. Yönetenin kimliğinin yönetilenlerin seçimlerine müdahil olamayacağı, özgürlüklerin korunduğu ve tek kuralın, kimsenin bir diğerinin dünyasına bulaşmadığı, saygı referanslı bir düzen istiyorum. Beni okula almayanlar dinsiz insanlar değildi belki, ama dinle ilgili travmaları, önyargıları ve korkuları, ben ve benim gibi binlerce insana haksızlık yapmakta bir beis göstermeyen kara bir gözlük takmalarını sağladı.

Bugün onların karşısında din gözlüğünü takmış ama aynı hoyratlıkta, aynı travmatik tutumla bu sefer daha pragmatist bir versiyonu duruyor ve benim dünyamda açtıkları yaralar üstünde savaşmaya devam ediyorlar. Dindar olduğunu düşünen insanlar sırf, bu yüzden iktidarı kaybetmektense ahlakını, karakterini neredeyse ahiretini kaybetmekte bir beis görmeyecek seviyede mevzilenmiş, bu arada olan bu iki taraftan da olmayan özgürlüğe oluyor.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.