‘Küçük Şey Yoktur’ İftarları

San Fransisco’nun Los Angeles trafiğini mumla aratan yoğunluğunda iftara ancak yetişiyoruz.

Şehrin elit sayılabilecek bir kesiminde yer alan kilisenin yüksek kubbeli salonunda tatlı bir telaş. Kimileri seccade olabilecek cinsten  ne bulduysa getirip yere sermenin peşinde, kimileri de orucunu açacak Müslüman kardeşleri için hurma ikram ediyor. Huşu içinde, namaz kılışımıza şahitlik ediyorlar. Sıcacık bir akşam geçiyor San Fransisco semalarının üstünden. Öyle göstermelik değil, candan misafir ediyorlar. Bakışlarıyla seviyorlar, özenleriyle bize kendimizi özel hissettiriyorlar.

İlk defa iftar açmıyorum kilisede, ya da ilk defa namaz kılmıyorum. Sayısını unutacak kadar çok kere tekrarlanan olağan bir Müslüman-Hıristiyan buluşması neden beni bu kadar etkiliyor, akşam boyunca düşünüyorum.

Daha bir kaç hafta önce kimliğinde Müslüman yazan bir adamın eliyle Amerika tarihinin en kanlı cinnet vakası gerçekleşmiş, üstüne günlerce haber yapılmış, ISIS bağlantıları kurulmaya çalışılmış. Ama nedense bu insanlar, bütün bunları kulak ardı etmeyi başararak, henüz daha etkileri soğumamış hadisenin üstümüzdeki ölü postu hala dururken,  yapılan onca habere, oluşturulan onca havaya rağmen Müslümanlara kucak açmışlardı.

Korkunun eline teslim olma kolaylığını gösterseler, kimse tarafından yargılanmayacak olmalarına karşın, açık görüşlülüğü ve dostane  tavrı tercih etmişlerdi.

Üzerimde kilise iftarının sıcaklığı soğumadan, bir başka iftar dünyamı değiştiriyor. Bu sefer Los Angeles’ın varoşlarındayız. Yıllardır yaşadığım şehirde yolumun hiç düşmediği ve belki de hiç düşmeyeceği yerler. Afro-Amerikan Müslüman kardeşlerimizle iftar yapacağız. İki bina arasında yer alan otoparka masalar kurulmuş, bir tarafta derme çatma, okul olduğu belli bir bina, öte tarafındaki daha büyük merkezde yemek dağıtımı başlıyor.

Caminin imamı, genç bir adam. Cami cemaati, bölgenin dokusunu yansıtıyor. Suça bulaşmış ama doğruya yönlenmiş ayakların buluşma adresi gibi. İmam, doktora eğitiminin ona kattığı vizyonla, geçmişi çokta parlak olmayan, eğitim ve fırsat anlamında büyük imkanlara sahip olamamış bu insanları hayra yönlendirmeye ve eğitmeye çabalıyor.

Ne kompleks, ne de yakınma, gözlerinde sadece ışık var. İslam’ın onca karartılmış yüzüne, aydınlık bir misal gibi duruyor. O kadar şevkli ki, çocukların eğitimi için neler yaptıklarından, yeni bir mekan açmak için nasıl seferber olduklarından bahsediyor.

Yıllar önce Kemal Ural’ın ‘’Küçük Şey Yoktur’’ kitabını okurken öğrenmiştim, hayatta her şeyin büyük olduğunu. Yazar, dağdan, tepeden, kuştan, böcekten bir çok misal getirir kitapta. Allah’ın kudreti sonsuzdur ve çoğu zaman buna delil olsun diye çokluğu ve gücü değil, az ama samimi olanı yüceltir. Böylece insan, bir işte muvaffak olduğunda bunu kendisinin yapamayacağını idrak edebilsin ve başarmanın yolunun sadece güçten geçmediğini anlayabilsin.

Hem imam, hem de kilisenin rahibi üzerinden düşünüyorum küçük-büyük kavramını. Kendi dünyalarında belki dar bir çerçevede sevmeye, anlamaya ve emek vermeye dair bir tavır alıyorlar.

Belki bir göle atılan minik bir taşın açtığı kadar dalgalanma oluyor. Bir kaç insan, bir kaç dünya. Ama işte ötesi olmalı ki, onların inancı ve motivasyonu, benim zihnimin durgun sularını da hareketlendiriyor, bir şeyler yapmalı diyorum kendime. Üstümdeki bütün o haberlerden arta kalmış ümitsiz ve bezgin hava dağılıyor.

Telefonuma mesaj geliyor sonra. Arkadaşım, Yunanlı dostlarımızla katedralde yapacağımız iftarın iptal edildiğini haber veriyor. Politik sebeplerden ötürü diye ekliyor.

Kalbimden ince bir sızı geçiyor. Sonra aklıma doktoralı, vizyon sahibi Afro-Amerikan imam geliyor ve kilise iftarından ayrılırken ellerimi tutup kızına dua etmemi isteyen orta yaşlı Metodist teyze. Gülümsüyorum. Azlarımızı çok yapsın Yaradan diye dua ediyorum.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.