Ayşin Koca - Kahraman Olmayı İstemek veya İsteyememek!

Doğum tarihi yetmişlerin sonuna yaklaşan bugünün orta yaşa yakın gençleri iyi bilir. Bizim dönemimiz, çocukları üstünden başarı hayallerini gerçekleştirmeye çalışan ebeveyn neslinin son örnekleriyle doludur.

Hayatın getirdikleri içinde kendilerine imkan bulan pek azı müstesna, anne-babalarımız güzel bir eğitim alma fırsatını yakalayamamış kapasiteli insanlardı. Kafaları iyi çalışıyordu, imkan bulsalar belki içlerinden birden fazla Aziz Sancar çıkacaktı ama işte olmadı. Pek çoğu kırsalda yaşayan bu nesil için gidilecek bir ilkokul bulmak bile büyük bir nimetti.

Hal böyle olunca, kendi ailelerini kurduklarında kafalarında ve kalplerinde yatan yegane şey, kendilerinin bulamadığı fırsatı bulmuş çocuklarıyla içlerinde yatan başarı imkanını uzak bir hayalden gerçek bir öyküye dönüştürmek.. Bu yüzden bizim neslimiz için başarı, sade bir anlamdan çok daha fazlasıydı. Olmak istediğimiz şeyle aramızda Berlin Duvarı gibi duran bir eğitim-sınav sistemi mevcuttu. Bir de üstüne Nazi askerleri disiplini ile ana-babalarımız nöbet tutuyordu. Onlar iyi bir şey olsun diye yapıyorlardı ama her iyi niyetten hayırlı sonuç doğmuyordu.

Şimdi biz geçmişimizle birlikte geleceğimizi anlamlandırmaya çalışıyoruz. Çocuklarımıza baskı yapmayalım, olmak istediklerini olsunlar, eğilimlerini keşfetsinler, hayata daha özgür bir pencereden baksınlar diye çabalıyoruz. Bir nevi bizim üstümüzde yapılmış hatalar tekrarlanmasın istiyoruz. İlginç olan, çocukların bu ortamı özgürlük yerine bencilliğe, genişlik yerine sorumsuzluğa doğru yormaya başlaması.

Bugün hayata dair neredeyse dişe dokunur bir hedefi olmayan bir neslin ayak sesleri duyuluyor. Çocuklarının tatminsizliğinden, bencilliğinden, mutlu olma becerisine sahip olamayışından şikayet eden anne-babalar, geçmişlerine de dönemiyor. Geçmişi biz yanlış diyerek paketleyip, fikrin tozlu raflarına çoktan kaldırdık vesselam. Peki ne olacak?

Bugünün çocukları algıda bizim çok ilerimizde olmalarına karşın sorumluluk taşımada bir kaç yıl gerimizden geliyorlar. Buna anlam vermeye çalışan gerek ebeveynler, gerek araştırmacılar çok da dişe dokunulur bir açıklama getiremediler. Meseleyi anlayış ve kapasite olarak ele alınca çocuklardan beklenti artıyor ama olgunluk mevzu olunca anne-babalar biraz dudak ısırıyor. Orta ve lisedeki çocuklarını okula getirip götürmek zorunda kalan aileleri görünce annemin beni ilkokul 1. sınıfın ikinci haftası, okula nasıl yalnız gönderdiğini anlamlandırmakta zorlanıyorum. Onlar mı çok rahattı, biz mi abartıyoruz? Henüz altı yaşındayken, ikiz kardeşlerime annem alışverişten dönene kadar bakabilecek güveni anneme nasıl veriyordum, bilemiyorum.

Boyhood filmini izlemediyseniz tavsiye ederim. Geçen yılın en özgün filmlerinden biriydi. Sabah filmin şarkısını dinlerken Los Angeles’ın sevimli trafiğinde dalıp gitmiş buldum kendimi. ‘’I don’t wanna be your hero’’ (Senin kahramanın olmak istemiyorum)  diyordu şarkıcı… Ben şarkıyı yıllar öncesinden kalma bir kareye serzeniş gibi mırıldanırken, kızımın da bana eşlik ettiğini gördüm. İç dünyam karıştı bir an. Elde etmeye çalıştığım geçmiş zaman özgürlüğü, şimdi bana karşı tutulmuş bir ayna gibi kızımın ellerindeydi. Fikrimde onun geleceğine dair hayaller, kalbimde görmeyi umduğum başarı anlarının arzusu saklıyken, bu herhangi biri olma, kahraman olmamayı isteme hali  sarstı birden.

Özgürlüğüne saygıyla başladığımız terbiye yolunda, benim için değilse bile bütün insanlık için ‘’bir şey’ olmayı istemesini dilediğimi farkettim. Bir idealin peşinden gittiği, gecelerini gündüzlerini sancısıyla derinleştirdiği ‘bir şey’’..Hayata dair bir hedefi, bir hayali olsun, kahraman olmayı isteyecek kadar amaçla dolu olsun istiyorum. Çok mu şey istiyorum?

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.