Ömer Kutlu
Eski Yazıları
Butlan
Bir kaymakam, şiddetli geçimsizlik hali nedeni ile kendisine başvuran karı kocayı “belediye başkanı nikah kıyar da ben boşanma kararı veremez miyim yahu” diyerek boşayabilir mi?
Ya da sözgelimi Yalova Valisi, yeni seçim kazanmış belediye başkanını “bu arkadaşın seçilme yeterliliği yokmuş herkesin gözünden kaçmış” diyerek görevden alabilir mi?
Bırakınız valiyi İçişleri Bakanlığı bile bir mahkeme kararı olmadan herhangi bir belediye başkanını, mesela “teröre destek veriyor” diyerek görevden el çektirebilir mi?
Cevap çok net; elbette hayır!
Milli Güvenlik Kurulu’nun veya Bakanlar Kurulu’nun bir kişi ya da grup hakkında “terör örgütü kapsamına alma” kararı vermesinin bahsi geçen örneklerden hiç farkı yoktur.
Fransızlar’ın “actes quasi inexistans” dedikleri, bizim eski hukukçularımızın da “keenlemyekün tasarruflar” şeklinde ifade ettikleri türden işlemler yukarıda bahsettiklerimiz. Yani bugünün dili ile ifade edecek olursak “yok hükmünde olan işlemler”.
“Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı” için bu böyledir.
İdare organları kendilerini (yasama veya) yargı organlarının yerine koyarak karar veremezler. Eğer her şeye rağmen bunu yaparlarsa en basit bir hukuk fakültesi öğrencisi bile bunun “fonksiyon gaspıyla sakat işlem” olduğunu bilir.
Bu sadece geçersiz bir işlem değil aynı zamanda hiç doğmamış bir işlem hükmündedir. İşte bu türden idari işlemlere karşı açılacak davalar hem zaman aşımından muaftır, hem de o idari karara dayanan işlem ve eylemler yok hükmünde olduğu için bütün hüküm ve sonuçları ile birlikte ortadan kalkar.
Değil yürütme organı (ve idari makamlar), yasama organı (TBMM) dahi kendisini yargı organı yerine koyarak herhangi bir kişinin terörist veya bir grubun terör örgütü olduğuna karar veremez. Yasama organı sadece “terörün ve terör örgütü”nün tarifini yapan ilgili kanunları çıkarır.
“Hiçbir organ, makam, merci veya kişi(nin) emir ve talimat vereme(yeceği), tavsiye ve telkinde bulunama(yacağı) mahkemeler ve hakimler (de); Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.” Varsa bir terör örgütü; kararı mahkemeler verecektir.
TBMM’nin çıkardığı kanunların da Anayasaya uygunluğunun denetlenebilir olması dolayısı ile burada bile kontrol mekanizması hukuk dışılığı önlemeye çalışır.
Tabii bütün yukarıda bahsettiğimiz türden durumlar “hukuk devletinde” olur.
Zira; Hukuk devletinin en önemli niteliği; kamu gücü karşısında kişilerin hak ve özgürlüklerinin korunmasıdır.
Ortada bir mahkeme kararı olsa bile ilk derece mahkemelerinin verdiği kararlara karşı her zaman temyiz yolu açıktır. Bir kişinin terörist veya bir grubun terör örgütü sayılabilmesi için Yargıtayca onanmış kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmalıdır. Ve bu onamanın nihai mercii de “Yargıtay Ceza Genel Kurulu”dur.
Değilse kim ne derse boştur.
Peki Hizmet Hareketi hakkında bunlardan herhangi biri var mı?
Hayır!
Bir ilk derece mahkemesi kararı bile yok!
Bu durumda değil MGK ya da Bakanlar Kurulu, -affedersiniz- feriştahı gelse; söylenenler boş, alınan kararlar “yok hükmündedir”.
Ülkede hukuk işte böyle katledilirken bizim yürekli(!) hakimlerimiz çay toplamakla meşgul.
Yüksek yargının başındaki hakimlerin içler acısı durumunu bir önceki yazımda bir nebze olsun anlatmaya çalışmıştım ama geçen bir kaç haftada olanlar işin çok daha vahim olduğunu gösteriyor.
Bir tarafta; açıkça yürürlükteki Anayasa’nın pek çok maddesini ihlal eden bir cumhurbaşkanı yaptıklarını yeterli görmüyor daha da ileriye gidip Anayasal düzenin fiili olarak değiştiğini söyleyebiliyor. Bu hali ile resmen ve apaçık bir milli güvenlik sorunudur.
Sonra da tombaladan çıkar gibi bir anda karşımızda bulduğumuz çiçeği burnunda başbakan da bu fiili durumu hukuki hale getirmeyi birinci işi olarak gördüğünü deklare ediyor.
Neticede ülkede geçerli bir Anayasa vardır ve herkes buna uymakla mükelleftir. Anayasa değişikliği bir gün gerçekleşir mi gerçekleşmez mi bilinmez ama o oluncaya kadar başta cumhurbaşkanı olmak üzere herkes yürürlükteki bu Anayasaya –beğenmeseler bile- uymak zorundadır.
Bütün bunlar olurken, değil eline silah almak, meyve bıçağı kullanırken bile bir kaç kez düşünen insanlardan hayali bir terör örgütü çıkarmaya uğraşmak yerine Anayasayı tanımıyorum diyenlere haddini bildirmek gerekmez mi?
Ama öyle olmuyor. İlgili bütün kurumlar sus-pus.
Muhalefetten ümidimizi keseli çok zaman oldu. Onlar ellerine verilen oyuncakları ile oyalanan bebeklerin evcilik oyununa benzer bir tarzdan memnun görünüyorlar.
Nasıl ve ne zaman sonu gelir çok bilemem ama bu devran böyle devam etmez. Gün gelir hesap döner ve o zaman bugün yetkilerini her ne sebeple olursa olsun kullanmayıp hesap sormayanlardan da hesap sorulur vesselam…
“Butlan”a gelince; bizim acemi siyasilerimizin işlerine gelmeyen mevzularda “bizim için yok hükmündedir” dedikleri cinsten bir şey işte.
Hani Alamanların evvelsi gün parlamentolarında aldıkları bir karar var ya, ondan bile daha etkisiz anlayacağınız.
Hasılı vakit kaybı bilader.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment