Gazeteciler, Muktedirler ve Soytarılar

Bugün gazetesinin haberine göre özgür medyaya yönelik sansürde skandal bir adım daha atıldı. Bugün TV ve Kanaltürk’ün, Digitürk, Tivibu,Teledünya ve Kablo TV’den sonra devletin kontrolündeki Türksat’tan çıkarılması için adım atıldı.

Kararda Türksat, söz konusu kanallara önceki gün yazı göndererek yayınlarını düşürmeleri konusunda bir aylık süre verdi. Söz konusu kanallara süre sonunda sözleşmelerinin feshedileceği iletildi.

Eğri oturalım doğru konuşalım. Bütün bu gelişmeler 1 Kasım seçimi öncesi siyasilerin gövde gösterisi olmasından ziyade ülkenin zemininin kaydığının habercisidir.

Yani seçimden sonra bu yanlış yaklaşımlar bitmeyecek tam tersine artarak devam edecektir.

Artık şu net ki yargı-siyaset işbirliği ülkemizi karanlık bir yerlere götürüyor.

Götürdüğü yer öyle bir yer ki orada gerçek medya yok, ifade özgürlüğü yok, hak, hukuk yok. Var olan sadece muktedirin hayat hakkı.

Aynı eski Sovyetler Birliği gibi. Eski Sovyetlerin bir medyası vardı. Hatta o medyanın kaptan gemisine Pravda denirdi. Pravda Rusça’da gerçek manasına geliyordu. Ama Pravda olanı biteni değil sadece muktedirin söylediğini yazıyordu.

Aynı günümüz Türkiye’sinin muktedirlerinin istediği gibi.

Pravda’nın iki yazarı kendi aralarında konuşuyorlarmış. Biri diğerine: Memlekette neler oluyor, bana anlatabilir misin diye sormuş. İkincisi: Ben bununla alakalı güzel bir yazı yazdım. Yarın gazeteden okursun demiş. Bunun üzerine arkadaşı o yazıları her gün ben de yazıyorum. Ben senden memlekette gerçekten ne olup bittiğini öğrenmek istiyorum karşılığını vermiş.

İfade özgürlüğüne engel olursanız, bütün özgürlükleri yok etmiş olursunuz.

Tek ses haline getirilen medya özgür değildir. Medyanın tek bir şemsiye altında toplanması kendi varlığını inkâr etmesi demektir. Bu durumu izah eden bir Sovyet fıkrası daha:

Lenin ölümünden 70 sene sonra dirilir ve Kremlin’e gelir. Uzun zamandır yoktur ne olup bittiğini öğrenmek istemektedir. Saray kütüphanesine gidip görevliye son 70 yılın gazetelerini görmek istediğini söyler. Görevli her birini özenle toplayıp aylık olarak tasnif ettiği gazetelerin olduğu kısma kendisini götürür. Efendim işte hepsi eksiksiz burada der. Lenin büyük bir ciddiyetle gazeteleri incelemeye başlar. Bütün gazeteler bugün Genel Sekreter Kremlin’de şunu kabul etti, Kremlin’de bununla kahvaltı etti, aksam yemeğinde şunu söyledi diye yazmaktadır. Bir kaç dakika sonra Lenin görevliye koşarak gelip: Evladım ben senden Komünist Partisi Genel Sekreteri’nin günlük programının olduğu listeleri değil, gazeteleri sordum der.

Fıkra abartılı gelebilir ama bu anlattığım tablonun ülkemizde yaşanmasına ramak kaldı. Gerçekten gazetecilik yapanların sayısı her geçen gün birer ikişer azalıyor. Maalesef kendisini gazeteci sanan saray soytarılarının sayısı ise artıyor.

Muktedirler gazeteci değil soytarı istiyor. Neden mi? Hadi onu da başka bir fıkrayla anlatalım

Pravda’nın başyazarı Komünist Partisi Genel Sekreteri’nin huzuruna çıkıp: Efendim sizin hakkınızda bir yazı yazmak istiyorum, müsaade eder misiniz demiş. Genel Sekreter: Olur yaz ama bitirdikten sonra yayınlamadan önce mutlaka bana getir göreyim diye karşılık vermiş.

Başyazar: Tabi efendim, kalemimi ve kâğıdımı çıkardım siz de hazırsanız söyleyeceklerinizi not almak için dikkatle sizi dinliyorum demiş.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.