Kayyımları Eğitim Kurumlarına Gönderenler Kendilerinden Ne Bekliyorlar?

Yazının başlığında sorduğum soruya hemen yazının başında cevap vermek istiyorum.

Eğitim kurumlarına tayin edilen kayyımlardan beklenilen, öncesinde İpek Holding’e veya Zaman’a tayin edilenlerden beklenilenler ile aynı.

Yani sorumlusu ilan edildiği müesseseyi en kısa zamanda iş göremez hale getirip, tasfiye etmeleri.

Hedeflerine ulaşmak için takip edecekleri yöntem ise aynen şöyle olacak:  Önce okul müdürleri ve müdür muavinleri değiştirilecek.  Velilere artık kayyım geldi,  bundan sonra okul eski okul olmayacak denilerek kayıt almaları teşvik edilecek.

Ardından öğrencilerimiz azalıyor, masrafları karşılayamıyoruz diyerek borçlandırdıkları kurumun ödemelerini yapma adına müesseseler satışa çıkarılacak.

Yani okullar, levhası ve demirbaşları ile birlikte kendilerine işaret edilen kişilere peşkeş çekilecek.

Kısacası sözde kurumu kurtarsın diye tayin edilen kayyımlar birer yok edici gibi çalışacaklar.

Nereden mi biliyorum? Gönderilen kayyımların tayin şeklinden ve profillerinden.

Her ikisi de normal değil.

Bir şikayet dilekçesi baz alınarak, tek imzayla aynı anda ondan fazla köklü kuruma tek yetkili olarak gönderiliyorlar.

Üstelik pek çoğu iktidar partisine ve partinin kurucularına olan dostluklarını gizlemeyen insanlardan seçiliyorlar.

Tespit edilen kişilerin görevlendirme evraklarına ve sosyal medyadaki paylaşımlarına bakarsanız ne demek istediğimi kolayca anlarsınız.

Yani üslup niyeti ifşa ediyor.

Böyle büyük bir hukuksuzluğu milyonların önünde gerçekleştirecek kayyımlar bu kadar büyük cesareti nereden bulacak diye bir sual aklınıza gelmiş olabilir.

Sorunun cevabı çok basit.

İki yanlış düşünceye körü körüne inandırılmışlar.

Bu düşüncelerden birincisi: Okulların şer yuvası olduğu ve mutlaka yok edilmesi gerektiği.

İkincisi: Bunca hukuksuzluğu icra ederken kimsenin kendilerine dokunamayacağı.

Ama hakikat hiçte öyle değil. Sorumlusu olarak tayin edildikleri okullar, Türkiye’de sadece bir siyasi partinin, o partinin de bir kısım sempatizanlarının tepkili olduğu kurumlar.

Türkiye dışında ise kendilerini takdir etmeyen yok gibi.

İkincisi, bize kimse dokunamaz diye de bir şey yok. Kesinlikle yaptıkları bütün hukuksuzlukların bedelini kendilerine ödetirler. Hem de fazlasıyla.

Belki daha güvendikleri insanlar iktidardayken bile bu olabilir.

İşte bu iddiamın ispatı adına işte size taze bir örnek:

Daha mayıs ayı başına kadar bu ülkede Başbakanlık yapan kişiye ve ekibine karşı çok büyük bir saygı vardı.

Sayın Davutoğlu’nu partilileri el üstünde tutuyorlardı.

Bugün bizzat kendi arkadaşları tarafından şeytanlaştırılıyor.

Belki haziran başında Sayın Davutoğlu ve ekibinden kimse bulundukları konumu muhafaza edemeyecek.

Belki de bizzat beraber hareket ettikleri insanların isteğiyle ortaya koydukları -Kürt açılımı ve Suriye politikası gibi-  projelerden de kanun önünde hesap verecekler.

Hem de kendi arkadaşlarının iktidarı döneminde.

Hem de kendi arkadaşlarının eliyle.

Türkiye’de zaman çok hızlı ilerliyor ve hadiseler çok dengesiz gelişiyor.

Kayyımlara âcizane tavsiyem. Sakın gaza gelip, kendinizi sıkıntıya sokacak riskli davranışlara alet olmayın.

Tayin edildiğiniz kurumların hakiki sahipleri mutlaka haklarını hukuk karşısında arayacaklar.

Yetkiliyken attığınız her adımı ve hayata geçirdiğiniz her uygulamayı sorgulayacaklar.

Şu an kayyımlığın matah bir meslek olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Ama bugünlere aldanmayın.

Yakın gelecekte mensuplarına en çok sıkıntı yaşatan mesleklerin başında kayyımlık gelecek.

Dedim ya ülkemizde hadiseler çok hızlı ve dengesiz gelişiyor.

* Yazı ilk yayınlandığı zaman başlıkta ve yazı içindeki “kayyım” kelimeleri şehven “kayyum” olarak değiştirilmiştir. Bu hatadan ötürü yazarımızdan ve okurlarımızdan özür dileriz.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.