Gözümüz aydın, paralel Türk Okulları geliyormuş

Dün gazeteleri karıştırırken karşılaştığım bir haber karşısında az daha şaşkınlıktan küçük dilimi yutuyordum. Neden mi? Karşılaştığım haber kendisini okuyana bu kadar da kompleksli olunur mu canım dedirtecek cinstendi de ondan.

Neymiş efendim? Hükümet yaklaşık 1 yıldır üzerinde çalıştığı ‘Maarif Vakfı’ kanun tasarısını dün Meclis’e sunmuş. Maarif Vakfı, yurt dışında şirketler açacakmış ve bu şirketlerin bünyesinde kurulacak okullar ve yurtlarla dünya milletlerine eğitim götürecekmiş. Açılacak okullarda ve yurtlarda insanlığın ortak birikim ve değerlerini esas alarak örgün ve yaygın eğitim verecekmiş. Vakfın mütevelli heyeti cumhurbaşkanı, hükümet, YÖK ve çeşitli bakanlıklar tarafından atanacakmış. Maliye Bakanlığı kuruluş için vakfa derhal 1 milyon lira aktaracakmış, sonrasında ise genel bütçeden ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından gerekli kaynak sağlanacakmış.

Kuruluş aşamasından sonra da Milli Eğitim Bakanlığı’nın yurt dışındaki uygun gördüğü kamuya ait varlıkları bedelsiz olarak vakfa devredilecekmiş. Açılacak okullar adına her şey inceden inceye hesap edilmiş. Bir bakanlık personelini verecek, bir başkası maliyetlerini karşılayacak, bir diğeri de karşılaşılan resmi problemleri aşacak.

Yani anlayacağınız 1990’lı yılların başından beri Hizmet Hareketi’nin başlatmış olduğu eğitim faaliyetlerinin bir benzeri kısa zaman içerisinde bu vakıf tarafından hayata geçirilecek. Proje, ne yani sekiz, on öğretmen bir araya gelip bu işleri yapabiliyorsa, bizler de devletimizin geniş imkânlarını arkamıza alarak onların yaptıklarının benzerini hatta daha iyisini yaparız cinsinden.

Yani tam manasıyla paralel Türk Okulları kuruluyor. Sizce de şaşırtıcı değil mi? Aslında paralel Türkçe Olimpiyatlarından ve paralel maklubeden sonra bu tip gelişmelere şaşırmamak lazım.

Peki, olabilir mi? Gerçekten de Hizmet Hareketi’nin otuz beş yıldır yaptığı eğitim faaliyetlerinin bir benzerini, devletimiz bütün organlarını seferber ederek hayata geçirebilir mi?

İsterseniz bu sorunun cevabını bir anekdot ile vermeye çalışalım.

Türk yemeklerinin namını duyan Fransız Kralı, Osmanlı Sultanı’ndan ricacı olmuş ve aşçısını saray mutfağına staja göndermiş. Fransız aşçı bir yıl eğitim gördükten sonra ülkesine dönmüş. Kral kendisine sormuş:  Nasıl, öğrendin mi Türk yemeklerini? Aşçı: Hepsini öğrendim kralım. Mantı, çorba, baklava bilmediğim yok ama öğrenemediğim tek bir şey kaldı demiş. Kral merakla sormuş: Nedir o öğrenemediğin tek şey? Aşçı cevap vermiş: Türk aşçıların karar dedikleri bir şey var. Sürekli bir karar tuz at, bir karar yağ dök diyorlar. Ama bu bir karar dedikleri miktar her defasında değişiyor. Bir tek o karar dedikleri şeyin sırrını öğrenemedim demiş. Yani Fransız aşçı saray mutfağında kaldığı müddette Türk aşçıların karar diye belirttikleri oranlamayı anlamadığı için aslında hiçbir şey öğrenmemiş.

İşte aynen öyle. Hükümet yetkilileri hesaplamalarını yapıp, paramız var, öğretmenimiz var, elçiliğimiz var. Hizmet Hareketi’nin yaptığı her şeyi biz de yaparız diye yola çıkmış olabilirler. Ama yurt dışındaki okulların öyle bir sırrı var ki eğer onu hayata geçirmezlerse başarılı olamazlar. Okulların açılması için ilk olarak maddi imkânların seferber edilmesi ve ilgili ülkelerin yetkilileriyle iyi ilişkilere sahip olunması yeterli olabilir. Ama sonrasında bu okulları ayakta tutabilme adına samimi insanlara ihtiyaç duyulacaktır. Zira Türk Okullarının harcında öğretmeninden, belletmenine kadar yüz binlerce samimi insanın emeği vardır.

Bu okullar, o ülkeler ve insanları için iki büklüm olup inleyen samimi insanların ızdırabının meyveleridirler. Samimiyet, muhatabını delicesine sevmek ve sevdiği için onun adına karşılıksız bir şeyler yapmayı istemek demektir. Samimiyete dini literatürde ihlas denmektedir.

İsterseniz bu hususu da başka bir anekdot ile açıklamaya çalışalım.

Pinokyo ustası Gepetto’ya sorar: Ustam sen pek çok kukla yaptın ama onların hiç biri canlanmadı. Bir tek ben canlandım. Bunun sırrı nedir? Ustası cevap verir: Seni o kadar çok sevdim ve istedim ki sana kendi ruhumdan verdim Pinokyo der. Yani Pinokyo ustası Gepetto’nun samimiyetinin meyvesidir. İşte Türk Okullarını var eden sır budur. Bu okulları açanlar ve işletenler bulundukları yerin insanını çok seviyor ve onlara yardımcı olmayı da canı gönülden istiyor. Bu yüzden karşılaştıkları hiçbir olumsuzluk onları yıldırmıyor. Bu insanlar bulundukları ülkelerdeki insanlara bir şeyler verebilme adına sahip oldukları her şeyden vazgeçmeye hazır olarak görev yapıyorlar. Bu yüzden okullar bu derece muvaffak oluyor ve takdir görüyor. Onlar madem yapıyor, biz de onların yaptıklarının aynısını yaparız demek samimiyetten ziyade kıskançlık kokuyor. Bu okulları açtığınız yerlere, Necip Fazıl’ın deyimiyle öz beynini burnundan kusacak kadar dertli ve samimi öğretmenleri bulup gönderemezseniz muvaffak olamazsınız. Bu derece dertli öğretmenleri de kusura bakmayın ama devlet memuru zihniyetindeki insanlar arasından bulamazsınız.

Üstünüze alınmayın, değil siz hiçbir ülke kendi eğitim kadrosu arasında böyle öğretmenler bulamaz. Zira böylesine büyük işler para karşılığında yapılmaz. Kendisinden bile geçecek deliler ister. Bu yüzden Hizmet Hareketi’nin yürüttüğü eğitim faaliyetlerinin benzerleri devletler eliyle yapılamaz. Yapacağım diyenler başlar ama arkasını getiremez. Bence hükümetimiz yurt dışında okul açmak yerine kendi ülkemizdeki kronikleşmiş eğitim problemlerine odaklanmalı. Her geçen gün orta öğretim öğrencileri arasında kullanımı yaygınlaşan uyuşturucu, alkol ve sigaraya çözüm yolları bulmalı. Üniversitelerimizi çağdaş üniversiteler seviyesine çıkarmak için neler yapılması gerektiğini araştırmalı.

Ha yok ben illa bu okulları açacağım ve Hizmet Hareketi’nin eğitim faaliyetlerinin bir benzerini yapacağım diyorlarsa kendilerine son bir nasihatim olacak. Türk Okulları bulundukları ülkelerde verdikleri eğitim ve terbiyenin çıtasını çok yükselttiler. Onların yıllardır bulundukları ülkelerde açacakları okullarda, yerel yönetimler kendilerinden Türk Okullarının benzeri başarılar bekleyecekler. Öyle Türkiye standartlarında eğitim verecek olurlarsa muhataplarını memnun edemeyecekler. Bir de o ülkelerde akı kara, karayı ak gösteren ve yaptıkları her basit işi şişirip halka olağanüstü işlermiş gibi lanse eden yandaş medya da bulunmayacak.

Kısacası Maarif Vakfı’nın işleri hiç de kolay olmayacak.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.