Birbiriyle yarışan ve çelişen yalanlara rağmen…

Propaganda dehası sayılan Goebbels’in kuramlarından bazılarını alıntı yaparak başlayalım…

“Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır.”

“Bir söylemi sürekli tekrarlarsanız, halk o söylemin nereden geldiğini unutur ve kendi fikri gibi benimser.”

“Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur.”

“Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır.”

“Hatalı olduğunuzu ya da yanlış yaptığınızı asla kabul etmeyin.”

“Asla kabahat ve suç üstlenmeyin.”

“Kendinizi savunmak yerine karşınızdakileri sürekli savunmada bırakın.”

“Sadece bir rakibinize odaklanın ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yıkın.”

“Önemli olan aydınlar değil kitlelerdir. Çünkü onları kandırmak kolaydır.”

***

Yukarıda sıraladığım her satırı okurken aklınızdan Erdoğan yandaşlarının yalan ve iftiralarından kimbilir hangilerini hatırladınız. Kimbilir hangileri uçuştu zihninizde…

Yalanlar üzerine imparatorluk kuranların uyguladığı metodlar hep aynı.

Bugünlerde türetilen yalan ‘PKK ile işbirliği’ üzerine. Güya bir ev basılıyor, güya bir mektup tam da yutulmak üzereyken bulunuyor vs. Çok da detaya girmeye lüzum yok. Nasıl olsa senaryonun ayrıntıları kimsenin aklında kalmayacak.

Maksat yine aynı.

Her geçen gün yeni yalanlar üretip toplumu ve özellikle de muhalifleri meşgul etmek.

Hani Bülent Arınç diyordu ya.

“Üç gün konuşurlar dördüncü gün biter.”

Arınç’ın söyledikleri gerçeklerle ilgili.

Yalanlar ne yazık ki unutulmuyor. Yalanı anlatmak için uydurulan senaryo, kılıf ya da algı cambazlığı unutuluyor da asıl yalan unutulmuyor. Sebebi yukarıda Goebbels’ten alıntıladığım ilk cümlede açık. “Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır.”

Kalabalıklar hakikâtlere değil, yalanlara aç.

Ne kadar yalan üretilirse o kadar tüketicisi var.

Eğer inandığı bir değer yoksa, bu yalanları dinleyip inanmak eğlenceli geliyor çünkü!..

***

Peki bu kadar yalanın maksadı ne?

Ya da son kertede yoğunlaşan operasyonların amacı ne?

İşte… Her biri birbirinden haysiyetsiz yalanlarla mücadele etmekten bunu ıskalıyoruz genelde.

19 Mart’ta Miami’de tutuklanan Reza Zarrab’ın ABD yargısı ile işbirliğine yanaştığına dair söylentiler, birilerini fena halde telaşlandırdı.

2 günde sosyal medya fenomeni haline gelen ABD’li savcı Preet Bharara’nın atacağı tweetler, havuz medyasının tetikçilerini tedirgin ediyor.

Hele hele Reza Zarrab’ın rüşvete bağladığı gazetecilerin ifşa edilecek olması, kara propaganda makinesi haline gelen havuz medyası yöneticilerini daha büyük yalanlar üreterek gündem değiştirmeye sevkediyor.

Hürriyet Gazetesi’nin de tamamen Havuz’a dahil olmasıyla birlikte Türkiye’de itibarı tükenen kağıt medya, sosyal medyayı da yalan havuzu haline getirerek Reza’nın yargılanması esnasında çıkacak haberleri şimdiden itibarsızlaştırma peşinde.

Çok da dert etmelerine gerek yok.

Reza’nın işbirliğine yanaşacak olması, toplumun pek umrunda olmayacak.

Çocuk tacizlerinin örtbas edilmesini bile hazmeden halk, rüşvet ve yolsuzlukları zaten hoş görmüştü.

Hizmet’e yamamaya çalıştıkları “PKK ile işbirliği” iftirasından sonra hangi iğrenç senaryo ile karşımıza çıkacaklar kimbilir…

Pablo Neruda güzel söylemiş:

“Tüm çiçekleri koparabilirler; ama yine de baharın gelmesini asla engelleyemezler.”

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.