Fevkalâde safderunluk

Cenab-ı Hak: “Akıllarını çalıştırmayanlara ise (şeytanı musallat eder), o pislikte bırakır.” (Yunus Sûresi, 10/100) “Düşünün de ibret alın ey akıl sahipleri” (Haşir Sûresi, 59/2) “Ancak tam akıllı olanlar gerçekleri anlar ve düşünürler.” (Bakara, 2/269)

“Vay onlara ki, âhirete inanmalarına rağmen, bile bile dünyayı âhirete tercih ederler. İnsanları Allah yolundan çevirir de o yolu eğri büğrü göstermek isterler. İşte onlar haktan, doğru yoldan çok uzak bir sapıklık içindedirler.” (İbrahim Sûresi, 14/3) buyuruyor. Bu buyruklarla bizlere apaçık bir yol gösteriyor… Asla iflâh olmaz bir güruh olmamızı istemiyor… Gözünü, basiretini açıp olup bitenlere bakmayan, basar ve basiretini gerçeklerden çevirenlerin dünya-ahiret başlarına gelecek tehlike ve azaplara dikkat çekiyor…

Üstad Hazretleri, Kastamonu Lâhikası’ndaki 16. Mektup’ta “Âhiret kardeşlerime mühim bir ihtar” başlığı altında “iki madde” üzerinde duruyor. Sonra da “Mânevî bir ihtar ile bir-iki ince meseleyi yazıyorum” diye ayrı bir bölüm ayırıyor. Birincisinde şunları söylüyor: “Geçen Ramazan-ı Şerif’te, Ehl-i Sünnet’in selâmet ve kurtuluşu içinde edilen pek çok duaların şimdilik âşikâre kabulleri görünmemesine hususi iki sebep ihtar edildi.

“Birincisi: Bu asrın acîb hassasıdır. (Yani; elması elmas bildiği halde, camı ona tercih eder.) Bu asırdaki ehl-i İslâm’ın fevkalâde sâfderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi; bir tek haseneyi, binler seyyiâtı işleyen ve binler mânevî ve maddî olarak kulların hukukunu mahveden adamdan görse, ona bir nevi tarafdar çıkmasıdır. Bu suretle azın da azı olan dalâlet ve tuğyan ehli; safdil taraftarları ile ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâsına terettüp eden umumî musibetin devamına ve devam ettirilmesine belki şiddetlendirilmesine İlahî kadere fetva verdirirler; ‘Biz buna müstehakız’ derler.

“Evet, elmas bildiği (âhiret ve iman gibi) halde, yalnız katî zaruret suretinde, (dünya ve mal gibi) cam parçasını ona tercih etmeye şer’î ruhsat var; yoksa, küçük bir ihtiyaçla veya heves ile veya tamah ve hafif bir korku ile tercih edilse, ahmakçasına bir cehâlet ve hüsrandır ki; tokada müstehak eder. Hem âlîcenap ruhla affetmek ise yalnız kendine karşı cinayetini affedebilir. Kendi hakkında vazgeçse, hakkı var; yoksa başkalarının hukukunu çiğneyen canilere, af anlayışı ile bakmaya hakkı yoktur, zulme ortak olur.

“İkinci sebep: Yazmaya izin olmadığından yazılmadı.”

Yaklaşık seksen sene önce yazılan bu mektubun ortaya koyduğu gerçekleri günümüze taşıyacak olursak; aklını çalıştırmaz ve olaylardan ibret almaz safdil bir toplum ve güruh olarak, şu saplandığımız bataklığın ve sürüklendiğimiz girdabın kendi gafletimizle hazırladığımız bir felâket olduğunu anlarız.

Evet Üstad Hazretleri, çok doğru söylüyor. Bu kadar haramlar işlenirken, kul haklarına tecavüz edilirken, insanlarımızın fevkalâde safderunluğu, kadere fetvâ verdirip âdeta “Biz buna müstehakız” dercesine musibetleri üzerlerine çekiyor, çekmekle kalmıyor, devam ettiriyor. Devam ettirmekle kalmıyor, bir de şiddetlenmesini sağlıyor. Artık âyetin buyruğu üzere biraz aklımızı çalıştıralım, pislik azabından kurtulalım. Bir sağımıza solumuza bakıp, olup biteni değerlendirelim. Açalım artık şu yumduğumuz gözlerimizi ve atalım artık bu bitmez gafleti.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.