Ahzab’dan günümüzde

Ahzab, insan toplulukları mânasınadır. Kur’an-ı Kerim’in 33. sûresine bu isim verilmiştir.

Peygamber Efendimiz’e (sas) karşı savaşmak üzere toplanıp Medine’yi kuşatmak için gelen ve meşhur Hendek Savaşı’na sebep olan azgın düşman topluluklarına da ahzab denilmiştir. Bu hususta şöyle buyurulmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın. Hani size ordular gelmişti de üzerlerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular salıvermiştik. Allah ne yaptığınızı görüyordu. O zaman onlar, hem üstünüzden gelmişlerdi, hem aşağı tarafınızdan… O vakit gözler kaymış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı. Siz Allah’a türlü zanlarda bulunuyordunuz. İşte burada müminler imtihan edilmiş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı. O vakit münafıklar ve kalblerinde bir hastalık bulunanlar: ‘Allah ve Resûlü bize bir aldanıştan başka bir şey vaad etmemiş.’ diyorlardı. O vakit bunlardan bir grup: ‘Ey Medine halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün.’ diyorlardı. Yine onlardan bir kısmı da Peygamber’den izin istiyor, evlerimiz gerçekten (düşmana) açıktır.’ diyorlardı, halbuki açık değildi, sadece kaçmak istiyorlardı. Eğer onların her tarafından üzerlerine girilse de sonra fitne çıkarmaları istenilse derhal onu yapacaklardı. Ama onunla da pek az duracaklardı.” (Ahzab Sûresi, 33/9-14)

Müşriklerden ve gayrimüslimlerden meydana gelen bütün hizipler, gruplar toplanmış Müslümanlara topluca saldırmaya hazırlanmışlardı. Onun için müdafaa vesilesi olarak, Efendimiz (sas) her on kişiye 40 arşın olmak üzere hendek kazılması için belirlediği sınırları bölüştürmüştü. Üç bin Müslüman 24 bin düşmana karşı koyacaktı. Sahabe efendilerimizden Selman, Huzeyfe, Numan bin Mukrin, Amr bin Avf ve ensardan altı kişi çalışırlarken bir kaya çıkmış, kıramamışlar, kaya külüngü kırmıştı. Durumu Peygamber Efendimiz’e (sas) bildirdiler. Oraya indi. Hz. Selman beraberinde idi. Resulullah külüngü aldı, kayaya vurdu. Bir vuruşta çatlattı. Ondan bir şimşek çıkmış, Medine alanını aydınlatmıştı. Efendimiz (sas) tekbir aldı, Müslümanlar da aldılar. Sonra ikinci, sonra üçüncü kaya parçalanmıştı. Hz. Selman gördüğü şimşeği Resulullah Efendimiz’e (sas) sordu. Resulullah Efendimiz (sas) ise: “Birincisi Hîre’yi ve Kisra’nın köşklerini gösterdi ve Cebrail bana haber verdi ki, ümmetim onları alacak. İkincisi Şam ve Rumların kırmızı köşklerini gösterdi ve haber verdi ki, ümmetim onları alacak. Üçüncüsü de Yemen’de Sana köşklerini gösterdi ve haber verdi ki, ümmetim onları alacak müjde!” buyurdu. Bunun üzerine müminler sevindiler. Münafıklar da moral bozmak için Müslümanlara “Şaşmaz mısınız, size ne boş vaatte bulunuyor, yerinizden çıkamazken Yesrib’den (Medine’den) ta Hîre’yi ve Kisra’nın Medain’ini gördüğünü ve onların size fetholunacağını söylüyor.” diyorlardı. Ama onların dediği değil, Peygamber Efendimiz’in müjdeleri tahakkuk etti…

Günümüzde bu meselenin bize ifade ettiği gerçek nedir? Siyer felsefesi açısından nasıl değerlendirmeliyiz? Elbette olaylar aynı ile değil, misliyle cereyan eder. O gün iki taraf, Müslim ve gayrimüslim olarak ayrılıyordu. Bugün öyle değil… Haklılar var, haksızlar var. Zulmedenler var, mazlumlar var. Bu imtihan dünyasında bu her zaman olacaktır. En küçük topluluklar içinde bile benzer şeyler olabilir. Asıl olan, bizim yerimizi iyi belirlememiz gerekir. Gerisi teferruattır. Unutmayalım ki; “Zulüm devam etmez.” Aktif sabır içinde morale ve moral verici doğru ve müjdeli sözlere ve tesellilere ihtiyaç vardır… Söylenen sözler ve görülen rüyalar da işte bu neviden şeylerdir…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.