Ali H. Aslan
Eski Yazıları
Yenilen pehlivan sendromu
Türkiye, Suriye’de yakın tarihin en büyük testlerinden biriyle karşı karşıya. Duygu ve hırslarının esiri olan AKP rejimi ülkeyi hızla sürüklediği bataklıkta çırpınıyor.
Çırpındıkça hem kendini hem de Türkiye’yi daha da batırıyor. Kuzey Suriye’deki Kürt siyasi ve askeri unsurlarına aşırı agresif yaklaşımlar ve bu nedenle Amerika’yla zaten sorunlu olan ilişkilerin iyice bozulma ihtimali de bu kategoriye giriyor.
Bazı hatalı politikalar Türkiye’yi, Suriye’de Amerika ile Rusya arasında sandviç gibi sıkıştırdı. Rusya, Ankara’nın muhalifleri destekleyerek yıkmaya çalıştığı Esed rejimine tam askeri ve siyasi destek veriyor. Esed muhaliflerine desteği ikinci plana atan ABD ise Türkiye’ye IŞİD’le mücadeleyi yoğunlaştırma baskısı yapıyor. Gerek ABD gerek Rusya’nın desteklediği Kürt oluşum PYD’nin kazanımlarını ulusal güvenlik tehdidi gören Ankara, sinirinden patlama noktasına geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Ey Amerika’ çıkışı ve sınır ötesine top atışları o çaresizlik dolu öfkenin ürünleri.
Ankara, Washington’la temaslarında PYD ve askeri kolu YPG’nin PKK’yla bağlantılarına uzun zamandır dikkat çekiyordu. ABD’nin terör örgütü listesinde olan PKK’yla olduğu gibi, PYD ve YPG’den de uzak durması talep ediliyordu. Son olarak Türkiye’yi ziyaret eden ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’a PKK bağlantısını ispat amaçlı belgeler verildi. Ankara’nın baskılarının etkisiyle Cenevre’deki Suriye görüşmelerine PYD davet edilmedi. Ama Obama yönetimi, Suriye’de PYD’ye üst düzey bir heyet göndererek onları terörist görmediklerini en açık şekilde gösterdi.
ERDOĞAN’IN ÇIKIŞI ABD’NİN TUTUMUNU DEĞİŞTİRİR Mİ?
Peki Erdoğan’ın ABD’nin tutumunu sert şekilde eleştirmesi sonucu değiştirdi mi? Hayır. Yönetim sözcüleri özetle PYD-YPG’yle IŞİD’e karşı işbirliklerinin süreceğini, NATO müttefiki Türkiye ile de mutabık oldukları alanlarda çalışmaya devam etmek istediklerini belirtiyorlar. Yani Türkiye’ye ‘NATO ittifakının nimetlerinden hoşlanıyorsanız, PYD-YPG’yle iş pişirmemize ses çıkarmayın’ mesajı veriliyor. Gülü seven, dikenine katlanır misali…
Erdoğan’ın ‘Siz bizimle beraber misiniz, yoksa bu terör örgütü PYD ve YPG’yle mi berabersiniz?’ sözleriyle Amerika’ya bir tercih yapma çağrısında bulunması Washington’da en hafif ifadesiyle yadırgandı. Obama yönetimine yakınlığıyla bilinen düşünce kuruluşu Center For American Progress (CAP) uzmanı Michael Werz, “Özellikle yakın bir NATO müttefiki tarafından Beyaz Saray’a ‘Ya bizimlesiniz, ya da bize karşı’ mesajının iletilmesi akıllıca değil.” diyor. Bunun Washington’da çoklarına Bush dönemini hatırlattığını ifade ediyor. Werz, ABD perspektifinden meselenin şöyle görüldüğünü kaydediyor: IŞİD ve Suriye rejimindense, laik bir Kürt bölgesine komşu olmak Türkiye’nin ulusal çıkarı için daha iyidir.
Washington’un önde gelen Kürt meselesi uzmanlarından Aliza Marcus da Erdoğan’ın çıkışının Türkiye’nin pozisyonuna yardımcı olmadığını düşünenlerden. “ABD, sırf Türkiye talep ediyor diye PYD’yle bağlarını koparmayı kabul etmeyecektir… Tehditler işe yaramayacaktır.” diyen Marcus’a göre Amerika, Suriye’deki Kürt güçlerini ‘PKK’yla bağlantılarından bağımsız olarak’ IŞİD’e karşı ‘önemli bir müttefik’ ve ‘yeni, demokratik’ Suriye’nin oluşmasında ‘rol sahibi’ olarak görüyor. O nedenle Türkiye, eğer Suriye’deki gelişmelerde tesir icra etmek istiyorsa, PYD ve ABD ile ‘pozitif şekilde’ çalışmalı. Ankara’nın bir zamanlar Kuzey Irak’taki Kürtlerin siyasi kazanımlarına da karşı olduğunu, ancak şimdi onlarla ‘önemli bir ekonomik ortak’ haline geldiğini hatırlatan Marcus, “Suriyeli Kürtlerle aynısının gerçekleşmemesi için bir sebep yok.” şeklinde konuşuyor.
BÜYÜKELÇİ JEFFREY’DEN ‘FELAKET’ UYARISI
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi ve Washington Institute uzmanı James Jeffrey ise meseleye daha geniş stratejik perspektiften bakıyor. “Münih Anlaşması muhtemelen dağılırken eğer Türkiye ve ABD durumu hızla stabilize etmezse, her ikisi için de felaket olur.” diyen Büyükelçi Jeffrey’e göre “Bu, ABD’nin önderliğindeki güvenlik sistemi ve Türkiye için varoluşsal derecede tehlikeli bir an.” PYD, PKK’ya silah ve diğer ‘doğrudan’ yardımları vermediği, Esed-İran-Rusya cephesiyle ‘askeri açıdan etkili’ şekilde ittifak etmediği ya da Türkiye’nin müttefiklerinin faaliyet gösterdiği Fırat’ın batı bölgelerine taşınmadığı sürece, PYD ‘tehdidi’nin Esed-İran-Rusya veya IŞİD’e kıyasla ‘farazi’ kaldığı görüşünde. Jeffrey, mezkur kırmızı çizgilerinin geçilmemesi karşılığında ABD’nin Türkiye’ye PYD’nin ‘yakasını bırakması’ telkininde bulunmasını ve 2015 öncesindeki gibi ateşkes ve müzakerelere dönerek PKK’yla ‘anlamsız’ kavgasına ‘çözüm’ bulmasına yardımcı olmasını salık veriyor. Bunların karşılığında ABD’nin de Ankara’nın Fırat’ın batısında uçuşa yasaklı bölge oluşturma talebini gerçekleştirmesi, muhaliflere havadan insanî yardım ve direnişçilere daha etkili silah ve istihbarat desteği vermesi gerektiğini savunuyor. Jeffrey’e göre ‘Hem Amerika’nın askeri eylemlere girişme endişeleri hem de Erdoğan’ın PKK’yla ilgili Türk hissiyatını siyasi amaçlarla istismarı’ bir kenara bırakılmalı.
Washington’da gerek yönetim gerek uzmanlar, Türkiye’nin Suriye’de Kürtlerle yeni bir çatışma alanı açmaktansa dış politikasını da zehirleyen PKK’yla iç sorununu barışçı yollarla çözmeye çalışmasının daha muvafık olacağı kanaatinde. ABD’nin PYD-YPG-PKK angajmanları konusunda üç maymunu oynadığı bir gerçek. Ankara sitemlerinde kısmen haklı. Ama uluslararası ilişkilerde sizin için hayati konularda dahi yakın müttefiklerinizi ikna edemeyip sitem moduna geçmişseniz, diplomasiyi iyi işletemiyorsunuz demektir. Suriye’de yenilen pehlivan sendromuyla kafayı duvara toslamayı bırakıp askeri maceralardan uzak durulmalı. Kapsamlı ve gerçekçi bir strateji değişikliği yapılmalı.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment