Kazanırken kaybetmek

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve iplerini elinden bırakmadığı partisi AKP, tarihin verdiği altın fırsatları tepti.

Türkiye’yi dünya demokrasi ve refah liginin üst basamaklarına taşıma motoru olabilecekken, gözleri kendi iktidarları ve ikballerinden başka bir şey göremez oldu. Öylesine bir körlük içerisindeler ki, sandıktan çıksalar da çıkmasalar da, artık ahlaki meşruiyetlerini kaybettiklerinin farkında değiller. Geçmişte yaptıkları onca olumlu icraata rağmen böyle giderlerse tarihe hazin bir başarısızlık hikâyesi olarak geçmeyi garantileyecekler.

Hangi sandık performansı, AKP çizgisinin yapıcı kuruluş yörüngesinden çıkarak tanınmaz hale geldiği gerçeğinin üzerini örtebilir? Medya üzerinden toplu hipnozla, fakirlere küçük ihsanlarla, zenginlere gayrimeşru ikramlarla, din istismarıyla devşirilen oylar, alternatifsizliğin dayanılmaz çaresizliğindeki kitlelerin zoraki teveccühü kimseyi aldatmasın. Türkiye ve dünya siyasi tarihi AKP ve liderlerinden benmerkezci, baskıcı, kibirli, farklılıklara ve eleştirilere tahammülsüz, yolsuzluklara batmış, makyevalist gibi sıfatlarla bahsedecek. Bu sıfatlar üzerlerine yapıştı.

Kendi tarihinizi kendiniz yazamazsınız, zira tarih sübjektif değil objektif verilere dayalıdır. İçerdeki kutuplaşmadan dolayı biz yaptığımız değerlendirmelerde kantarın topuzunu kaçırıyor da olabiliriz. O nedenle dünyadan Türkiye’yi seyredip tarihe şahitlik eden üçüncü tarafların gözlem ve kanaatleri daha bir önem arz ediyor.

AKP için 3 kırılma noktası

Dünya gözlemcileri açısından AKP’nin ahlaki performansıyla ilgili üç önemli kırılma noktasının şunlar olduğunu söyleyebiliriz: Gezi protestocularına karşı haşin tavır, 17-25 Aralık yolsuzluk skandalı ve örtbas çabaları ve özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra muhalif basına yapılan büyük baskılar.

Hafta içinde İpek Medya grubuna yapılan hukuksuz baskın ve çökme operasyonu, dünyayı ayağa kaldırdı. Önde gelen bütün uluslararası basın kuruluşları, insan hakları örgütleri, siyasi gözlemciler kınama bildirileri yayınladı. Bugün TV’nin baskın esnasında bağımsız yayınını son ana kadar sürdürme çabası, kayyumun yazı işlerinde gazetecilere hakaret ederek kovma sahneleri, uluslararası toplumda büyük infiale yol açtı. Türkiye’de halkın büyük kesimi ise ne İpek Medya’ya yapılan zulümden ne de dünyaya yansımalarından haberdardı. Çünkü dünyaya açılan haber pencerelerinin çoğu AKP idaresinin doğrudan ya da dolaylı kontrolü altındaydı. Sırf özgür basına ve halkın haber alma hakkına yapılan şu sistematik tecavüzler bile, Türkiye’nin dünyada adına ‘demokrasi’ denilen özgürlükçü rejimle anılmasını imkânsız kılıyor. Sanırım kısa zamanda bu yeni rejime demokrasi dışında bir sıfat bulunacaktır.

Washington’daki etkili düşünce kuruluşlarından Birpartisan Policy Center’ın (BPC) geçen hafta yayınlanan araştırma raporu, AKP’nin dünyada nasıl bir imaj kaybına uğradığını ve güven kaybettiğini bir kez daha tescil ediyor. AKP’nin kurulduğunda kendini ‘post-İslamcı’ olarak takdim ederek Batı’nın ve Türkiye’deki liberallerin saygısını kazandığı hatırlatılan raporda, bugün takdim ettikleri ‘Yeni Türkiye’nin ise vaat ettikleri reformist çizgiden ziyade neş’et ettikleri Milli Görüş’le ortak yanının daha fazla olduğu kaydediliyor. İçerde mezhepçilik, dış politikada ise artan oranda Batı karşıtlığı not ediliyor.

AKP zihniyeti, Türkiye’de kutuplaştırmaya dayalı politikalarıyla dünyayı giderek daha da endişeye sevk ediyor. Yanı başındaki Suriye’de olanlardan hiç ders çıkarmamışçasına, kendine destek vermeyen Alevileri, Kürtleri, liberalleri, Hizmet Hareketi gibi dindar grupları dışlıyor. Muhaliflere eza ediyor. Kendi destekçilerinden başka kimseye hayat alanı bırakmamaya azimli görünüyor. Farklı düşünenleri bağrına basacağına, kafalarına demir yumruk indirmeye çalışıyor. Bütün bunlar Türkiye gibi stratejik önemi haiz bir ülkede iç kargaşa ve istikrarsızlığa davetiye çıkarıyor. Uluslararası camiayı da diken üstünde tutuyor.

Kör gözler, sağır kulaklar, körelmiş vicdanlar söylediklerimizi kabul etmeyebilir. Bizi âdeme mahkûm edebilir. Hatta belki yakında bunları söyleme imkânından da mahrum bırakabilir. Ama nefesimiz yettiğince, insanlık, vatandaşlık ve gazetecilik görevimiz gereği, uyarmaya devam edeceğiz. Zorla güzellik olmaz. Zorbalıkla hükmedilmez. Hukuksuzlukla bir yere varılmaz. Ülke böyle sevilmez. Vatan böyle savunulmaz. Millet böyle ihya edilmez. Devlet böyle yönetilmez. Allah rızası böyle kazanılmaz. Nokta.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.