Biden’in mesajları ve ‘kerhen ortaklık’

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden Türkiye’ye stratejik, politik ve sembolik anlamlar yüklü bir ziyaret yaptı. Ziyaretin en dikkat çekici yanı ise ülkedeki anti-demokratik gidişatla ilgili Obama yönetiminin artan eleştirilerinin uzun zamandır ilk kez bu denli üst düzeyden -hem de deplasmanda- ifade edilmesiydi.

Joe Biden’in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’yla randevuları öncesinde AKP rejiminin dışladığı bir grup bağımsız basın mensubu ve sivil toplum temsilcisi ile görüşmesi, Ankara’ya mesaj niteliği taşıyordu. Toplantıya davetli gazetecilerden Kadri Gürsel Diken’deki yazısında o mesajı, “IŞİD’le mücadelede size ihtiyacımız var diye, basın ve ifade özgürlüğünü yok etmeniz karşısında sessiz kalacağımızı sanmayın” şeklinde deşifre etti. Biden’in AKP rejimindeki tutuklu gazetecileri temsilen Can Dündar’ın eşi ve oğluyla özel görüşmesi de aynı temayı tamamlayıcı nitelik taşıyordu.

Barış yanlısı bir bildiriye imza atan bin 128 akademisyenin ifade özgürlüğü hiçe sayılarak ‘hain’ ilan edilmesinden rahatsızlığını gizlemediği için bir kısım AKP’liler ve yandaş medya tarafından hedef tahtasına koyulan Ankara Büyükelçisi John Bass’i de toplantıda yanı başına oturtan Biden, ‘Büyükelçimizin sözlerinin arkasındayız ve onu kimseye yedirtme niyetinde değiliz’ mesajını da veriyordu. Sembolik destekle yetinmeyip, toplantı başındaki basına açıklamasında konuyu bizzat da gündeme de getirdi.

HEDEFTEKİ AKADEMİSYENLERE SAHİP ÇIKTI

Türkiye’nin özgürlük alanında başarıya ulaşması halinde tüm Ortadoğu’ya ve özgürlük nosyonunu kavramaya çalışan başka ülkelere ‘daha güçlü bir mesaj’ göndereceğine işaret eden Biden, şöyle devam etti: ‘Ancak eleştirel habercilikten dolayı medya yıldırılıyor ya da hapsediliyorsa, internet özgürlüğü kısıtlanıyorsa ve YouTube ve Twitter gibi sosyal medya siteleri kapatılıyorsa ve 1000’i aşkın akademisyen sırf bir bildiriyi imzaladığından ihanetle suçlanıyorsa, bu olunması gereken örnek türü değildir.’

1 Kasım seçimleri sonrasında Antalya’da G20 zirvesine katılan Başkan Barack Obama, AKP rejiminin Türkiye’yi demokrasi rotasından çıkarması karşısında sessizliği tercih etmişti. ABD’nin Türkiye’de yüzünü Batı’ya dönük gördüğü sosyal kesimin önemli aydınlarından, saygın gazetecilik kariyeriyle öne çıkan Can Dündar’ın tutuklanması; son olarak da çok sayıda bağımsız akademisyenin topun ağzına koyulması, Washington’un sabrını taşırmışa benziyor. Ankara’yla ilişkilerde iyi polisi oynamaya çalışan Obama şahsi olarak bu konuları hâlâ gündeme getirmiş değil; muhtemelen getirmeyecek de. Anlaşılan kötü polis rolü, Biden’a verilmiş.

Türkiye’nin hızla otoriterliğe sürüklenmesinden rahatsız olan Beyaz Saray, uzun süredir sesini fazla yükseltip yükseltmeme konusunda tereddütler yaşıyordu. Zira AKP rejimince çok ters bir tepki verilmesi durumunda bölgede stratejik kayıplara uğramaktan, ülkenin de iyice şirazeden çıkmasından endişe ediyordu. Biden’in tutumu, Washington’daki korku eşiğinin muayyen ölçüde aşıldığını gösteriyor. Obama yönetimi AKP rejimine ses çıkarmazsa Türkiye’nin istikrarsızlaşacağını biraz geç de olsa idrak etmiş gibi. Ankara’nın Rusya’yla uçak krizinden sonra ABD ve NATO’ya sırtını dayama ihtiyacı duyması da Washington’u cesaretlendirdi. Aksi halde, eleştiriye tahammülü çok zayıf olan Erdoğan’ın arkasında durduğu bir kısım özgürlük kısıtlamalarını gündeme getiremeyebilirlerdi.

KÜRT SORUNUNA ‘SİYASİ ÇÖZÜM’ TELKİNİ

Biden’in bir yandan PKK’yı ‘terörist grup’ ve ‘tehdit’ olarak nitelendirirken, diğer yandan AKP rejimince siyasi sistemin dışına itilmeye çalışılan HDP’yi milletvekilleriyle yaptığı toplantıya davet etmiş olması da anlamlı. Bu, ABD’nin Kürt sorununa siyasi çözüm telkinlerinin sembolik yollarından biriydi. Biden Başbakan Davutoğlu’yla ortak basın açıklamasında, ‘Ümit ediyorum ve eminim ki bir siyasi çözümü teşviki denemeyi sürdürme ihtimalinden vazgeçmeyeceksiniz’ diyerek kavlen de bunu teyit etti.

Biden ziyaretinin ABD açısından stratejik gündemi de yoğundu. IŞİD’le mücadelenin etkinliğini artırmak için Suriye sınırının kapatılması, Rusya-Türkiye gerginliğinin düşürülmesi, Musul yakınlarındaki Başika kampındaki Türk askerleri nedeniyle Bağdat’la Ankara arasındaki krize arabuluculuk, Kıbrıs’ta yeşeren barışçı çözüm ümitleri ve İran-Suudi Arabistan dengeleri akla ilk gelenler. Ankara açısından ise ABD’den gerek PKK’yla mücadelede gerek Rusya’yla gerginlikte işe yarayacak yeni askeri teknolojiler ve ürünler almak, Suriye’de barış süreci sonunda ortaya bir Kürt devleti çıkma ihtimalini engellemek önemliydi. Biden, basın açıklamasında güney sınırında ‘ayrı devletler oturmaması’nın her iki ülke için de ‘öncelik’ olduğunu söyleyerek Ankara’nın içini ferahlatmaya çalıştı.

OLDU-BİTTİYE GETİRİLME ENDİŞESİ

‘Bütün bu önemli konular arasında ABD başkan yardımcısını Türkiye’yi ziyarete iten en kritik gündem hangisidir?’ diye sorsanız, ‘Rusya’yla krizin kontrol altına alınması’ cevabını verirdim. Obama giderayak Türkiye’nin NATO mekanizmalarını kullanarak ABD’yi bölgede Rusya’yla askeri gerginliğe itmesini istemiyor. Biden’ı Türkiye’ye nabız tutmak, uyarmak ve önalmak üzere yolladı. Zira Beyaz Saray, Erdoğan’ın istediğini elde edebilmek için oldu-bitti yapabilecek türde bir siyasetçi olduğunu düşünüyor. Suriye cephesinde Rusya tarafından preslenen Ankara’nın ABD’yi yeni bir savaş girdabına sokma ihtimali, Pentagon’da da çoklarının uykusunu kaçırıyor. Türk-Rus dinamiğini yakın mercek altına almak için çeşitli çalışma grupları oluşturuluyor.

Özetle Biden’in ziyareti, ABD ile AKP rejimi arasında hem uyuşmazlıkları hem de ortak çalışma mecburiyetini içeren bir angajmana işaret ediyor. Taraflar adına ‘stratejik ortaklık’ demeyi seviyorlar ama bence bunun adı ‘kerhen ortaklık’.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.