Nerede duruyorum?

Ben, kardeşini hunharca katletmek isteyen Kabil’in değil, “Sen beni öldürmek istesen de sana karşılık vermeyecek, elimi dahi kaldırmayacağım” diyen Hz. Habil’in safındayım.

Onları cehennem ateşinden koruyacak tekliflerle gelmesine rağmen yıllar boyu peygamberlerini alaya alan, maddi ve manevi eziyet ve işkencelerde kavminin değil; bütün bunlara sabırla mukabele edip tebliğ vazifesine devam eden Hz. Nuh’un safındayım.

Kinini, nefretini ve öfkesini, şehrin tüm insanlarını yakmaya yetecek büyüklükteki cehennemvâri ateşle gösteren Nemrud’un değil, Allah’ın o ateşleri kendisine berd-ü selam kıldığı Hz. İbrahim’in safındayım.

Onları kula kulluğun insanı alçaltan derekelerinden kurtarmak için mücadele eden peygamberlerini en kritik noktada “Sen ve Rabbin git savaş. Biz burada oturuyoruz” diyerek yalnız bırakan Beni İsrail’in değil, bütün bunlar hiç olmamış gibi vazifesine devam eden, Allah’ın Tur Dağı’nda tecellilerine muhatap kıldığı ve “Kelimim” dediği Hz. Musa’nın safındayım.

Gözsüzlere dahi pinhân olacak mucizelerine gözlerini kapatan ve onu gözü dönmüş muhaliflerinin önüne bir yem gibi atan hainlerin değil, ahirette “Sen onlara azap edersen onlar Sen’in kulların; bağışlar merhamet edersen Sen Merhametlilerin en Merhametlisisin” diyerek af dileyen Hz. İsa’nın safındayım.

23 yıllık Peygamberlik hayatında ona akla hayale gelmedik işkence ve eziyetleri reva gören Mekkeli müşriklerin değil, her şeyi yapabilecek bir konuma geldiğinde onlara iken  “Kardeşim Hz. Yusuf gibi derim: Gidin bugün hepiniz serbestsiniz” sözüyle enginlerden engin bir gönüle sahip olduğunu gösteren Hz Muhammed’in (sas) safındayım.

Faziletinde, mahviyetinde, sadakatinde hiç bir şüpheleri olmamasına rağmen cahiliye alışkanlıklarına dönerek ona nice çileler çektiren insanların değil; kelimelerin kendisini anlatmada aciz kaldığı ve onun için sadece ismini anmakla yetineceğim Hz. Ebu Bekir’in safındayım.

Müslümanlığını, insanlığını, yönetişim anlayışını, merkezinde adaletin, özgürlüğün, hak ve hukukun yer aldığı sistemini çekemeyip onu şehit eden Ebu Lülü’lerin değil, tek kelimeyle Hz. Ömer’in safındayım.

Şöhretin, şehvetin, servetin kulu ve kölesi haline gelip elde ettikleri statükoyu terk etmek istemeyen, cahiliye dönemindeki konforlarına geri dönerek elini kana bulayan eşkıya güruhunun değil, Kur’an okurken rahlesi başında şehit edilen, Efendimizin (sas) Rıdvan biatında elini diğer elinin üzerine koyarak “Bu da Osman’ın biatıdır” dediği Hz. Osman’ın safındayım.

Siyasetin çirkin yüzünün kanla buluştuğu yerde katil olarak tarih sahnesine çıkan İ.Mülcem’lerin değil, mazlumiyetin simgesi olarak on beş asırdır mekânını koruyan Dâmad-ı Nebi, Haydar-ı Kerrâr, Şâh-ı Merdân Hz. Ali’nin safındayım.

Zulmü, kurdukları siyasi sistemle sistematik hale getiren Mansur’ların  değil, fitne ve fesada yol açmaksızın böylesi zulümlere karşı yapılacak direnişin temel taşlarını döşeyen ve bedelini de hapishanelerde ömür geçirerek ödeyen, 15 asırdır başımızın tacı olan İ.Azam Ebu Hanife’nin safındayım.

Halk nezdindeki kabulünden dolayı “Halk bu vergileri kaldıramaz” görüşünün başlarını ağrıtacağını düşünerek, ellerini bağlayıp kilometrelerce uzakta bulunan hilafet merkezine sürükleyerek getiren irade ve idarenin değil, gördüğü onca cefa ve eziyete rağmen doğruyu, hak ve hakikati haykırmaya devam eden İmam-ı Şafi’nin safındayım.

Sadece ‘Kur’an mahluktur’ demediği için onu zindanlarda çürüten Abbasi halifeleri Memun, Mutasım ve Vasık’ın değil, düşünceleri ile asırlar boyunca Müslümanlara ışık tutan Ahmed bin Hanbel’in safındayım.

Adaleti temin adına olsa neyse, sırf statükosunu korumak, nüfuzunu korku pompalayarak sağlamlaştırmak için kuzeni İ.Malik gibi bir devâsâ bir şahsiyet dahil eş-dost-akraba demeden herkese zulmeden Mansur ve Mansur benzeri Emevi halifelerinin değil, mazlum ve mağdur büyük alim İ.Malik b. Enes’in safındayım.

Üzerinden 15 asır geçmiş olmasına rağmen hala her müminin vicdanını kanatan Kerbela’nın önde görünen faili “Ben burada Yezid’in emirlerini uygulayacağım. İyiliklerinize karşı müşfik bir baba, itaat edenlerinize karşı bir kardeş gibi davranacağım. Kılıç ve kırbacım emrimi kabul etmeyen, bana karşı çıkanların üzerinde olacaktır. Artık herkes dilediğini yapabilir” diyen vali Ubeydullah b. Ziyad’ın değil, Kerbela şehitlerinin ve o şehitlerin şahı Hz. Hüseyin’in safındayım.

Mekke’lilerin kendisine biat etmemesi karşısında çapulcu sürüsü gibi girdikleri Mekke’yi günlerce talan eden, malları yağmalayan, evinde bir şey bulamadıkları için Ebu Said el-Hudri’nin sakallarını dahi yolan, hatta kadınlara tecavüz eden ordu ve o ordunun kumandanı Müslim b Ukbe’nin değil, Harre şehitlerinin ve Mekke halkının safındayım.

Mekkeliler Yezid’in otoritesini kabul etmediği için aylarca Mekke’yi kuşatan, Ebu Kubeys ve Ahmar dağlarına kurduğu mancınıklarla şehre taşlar ve ateşli mızraklarla saldıran, bu sebeple Kabe’nin yanmasına neden olan Husayn b. Numeyr’lerin, tarihe zalim vasfıyla geçen Haccac b. Yusuf’ların değil, doğru bildiği ve  doğru olduğuna inandığı  yolda inançla, azimle, aşkla yürüdüğü için gözü dönmüş katilleri aratmayan barbarlar tarafından şehit edilen Abdullah b. Zubeyr’in safındayım.

Bir genelleme yapacak olursak, yüz yıla yakın hilafet dönemlerinde ‘meşru muhalefet’e bile göz yummayıp ‘mutlak itaat’ diye direten ve bu uğurda İspanya topraklarını fethetti diye bir zamanlar baş üstünde taşıdıkları Musa b. Nusayr ve Tarık b. Ziyad’ları bir zaman sonra görevlerinden azledip sefalete mahkum eden, vefadan ve sadakatten nasipsiz zalimlerin değil, bu zalimlerin zulmüne maruz kalan mazlumların safındayım.

“Er-Rıza min âl-i Muhammed” sloganları ile Emevi hanedanını yıkıp iktidara gelen ve daha ilk konuşmasında halka “Allah başınıza devlet kuşu kondurdu. Artık insanların en mutlusu ve en şereflileri sizlersiniz. Size verilecek bağışları 100 dirhem artırıyorum. Hazır olun. Ben çok kan dökücüyüm ve mahvedici bir intikamcıyım” diyen ve iktidarı boyunca dediğini yaptığı için tarihe çok kan dökücü manasında Seffah diye geçen Ebu Abbas’ın değil, kadınıyla erkeğiyle, çoluğuyla çocuğuyla kanları dökülen, malları müsadere edilen, asırlık vatanlarından göçe zorlanan, başta Ehl-i Beyt olmak üzere bütün mazlumların safındayım.

Hasılı, siyasi çekişmeleri, iktidar hırsları, koltuk sevdaları, nefsani hazları, mal-menal tutkuları uğrundaki yanlışlıklarına Kur’an’ı alet etmekten, yaptıklarına meşruiyet kazandırmak için hadis uydurmaktan çekinmeyen, Kaderiye’den Mürcie’ye, Hariciye’den Rafiziye’ye kadar nice oluşumlara sebebiyet veren mihne dönemi ve dönemlerinin mimarlarının safında değil, inandıkları değerleri korumak için hapislerde çürüme, kılıçlara masum boyunlarını uzatma dahil her türlü bedeli ödeyen mazlumların, şehitlerin safındayım.

Vesselam.

Üç nokta koydum.

Devam edecek ve günümüze geleceğim inşallah.

 

 

Write a comment

5 Comments

  1. ilhan March 29, 15:16

    Hocam yazılarınızı özledim çok güzel bir yazı bizi yazdıklarınızla ayakta tutuyorsunuz yazmaya devam inşallah

  2. Halit March 29, 21:15

    Allah-u Teala sizlerden razi olsun insallah.Korkarsak ders aliriz.

  3. Halit March 29, 21:17

    Korkarsak ders aliriz.

  4. Emine March 30, 16:45

    bugun yazilariniza bakayim dedim ulasamadim. oglum bir uygulama indirdi acildi cok sevindim. bizim safimiz belli. teknolojiyi cok kullanmazdim ama su durumlar bizi teknoloji muhendisi yapacak bu gidisle. tum yenilikleri takip edecegiz. baksaniza ihtiyac oldu.

  5. Ümit April 3, 04:50

    Ahmet Hocam, okurların size ulaşabileceği bir mail adresimiz var mı?

Only registered users can comment.