Yalan üzerine kurulu dünya yıkılmaya mahkumdur

Çocukluğundan beri tanıdığım bir kızımızın düğünündeydim geçenlerde.

Günün anlam ve önemini belirten konuşma yapmak bana düştü.

Üç tavsiyede bulundum yeni evli çifte.

Bunlardan birisi birbirlerine karşı hiç bir zaman yalan söylememeleriydi.

Neden?

Cevabı basit; evlilikle kurulan yuvanın temelinde güven olmalıdır.

Yanlış anlaşılmasın güven derken çiftin birbirilerine olan sevgileri, saygıları, anlayışları, fedakârlıkları ve benzeri unsurları hafife alıyor değilim.

Her birinin yeri ayrı.

Güveni sağlayacak en önemli unsur yalan söylememektir.

Şu soruyu sorabilirsiniz bana; yapabileceğin onlarca-yüzlerce tavsiye içinde neden yalanı anlatmayı ve ona dikkat çekmeyi tercih ettin?

Şundan dolayı; bir dünya inşa ediyor bu çift kendisine.

İnşa edecekleri bu dünyanın temelinde yalan olursa, o yalanı başka yalanlar takip eder.

Bir kere yalan söyleyen, o yalanının anlaşılmaması için başka yalanlara müracaat eder.

Yapmıştır bir yanlışlık.

Farkındadır onun.

Ama o yanlışını yani o yalanını itiraf etse belki yuvası dağılacaktır.

Sevdiği eşini kaybedecektir.

Onun içindir ki yalanını yalanla kapatmaya kalkar.

Ama amacının tam tersi ile karşılaşır.

Çünkü ilk yalanını kapatmak için başka yalanlara ihtiyaç duyar.

Ve yalanlar ardı ardına gelmeye başlar.

Eskilerin fasit daire dediği şey işte bu.

Yalanlar sarmalı kar topu gibi büyür, büyür, büyür ve nihayet yalanlardan müteşekkil bir dünya kurulur.

Pekala; muhatabı (eşi) bu yalanların hiç mi farkında değildir?

Hiç açığını yakalamamış mıdır eşinin?

Başlangıçta olmasa bile, ilerleyen zaman diliminde farkına varır.

Varır ama muhatabı aynı yastığa baş koyduğu eşidir; çocuklarının annesi veya babasıdır.

Yıllarını vermiştir ona.

Sevmiştir, sevilmiştir.

İnanmıştır, güvenmiştir.

Ve her insan gibi sevmeye, sevilmeye, inanmaya, inanılmaya ihtiyacı olduğu için, yuvasını dağıtmayı göze alamadığı için yalanları gerçek gibi görmeye başlar.

Fakat, nereye kadar?

Elbette bir yere kadar?

Yalancının mumu yatsıya kadar sözünü hatırlayalım burada.

Bir gün gelir, bir yerinden kırılır bu fasit daire.

Yalan sarmalı bir yerinden çatlar ve gemi su almaya başlar.

İş bu noktaya geldiğinde sevme, sevilme, inanma ve inanılma bir kenara atılır.

Ve…

Ve terk eder eşini?

Can alıcı bir soru; kim kimi terk eder?

Yalan söyleyen mi?

İlk yalanından sonra eşini kaybetmemek için yalanına yalan katan mı?

Yoksa o yalanla kurulan yalandan dünyayı gerçekmiş gibi yaşayan mı?

İlginçtir; yalan söylenen değil, ilk yalanı söyleyen terk eder eşini.

Kaderin cilvesidir ihtimal bu.

Eşya zıddına inkılap etmiştir.

Yuvasını dağıtmamak için yalan söylemekle ilk adımı atan, son adımı da kendisi atar ve dağıtır yuvasını.

Terk eder eşini ve çocuklarını.

Neden yeni evli çifte yalan konusunu anlatmayı tercih ettin sorusunun cevabı bu.

Yuva güven üzerine tesis edilmelidir.

Güvenin sağlayacak en önemli unsur ise aleyhimize bile olsa doğruyu söylemektir.

Kaldı ki Allah’ın bize bir emridir.

Ben aile dedim; siz bu örneği başka şeylere de uyarlayabilirsiniz.

Aynı şeyler geçerlidir.

Dolayısıyla aynı sonuçları doğurur.

Yalan üzerine kurulu bir dünya er veya geç yıkılmaya mahkumdur vesselam.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.