Nasıl bakmalı?

“Niçin sorusunun cevabını almak istiyorsan niçin diye sorma, nasıl diye sor” derler. Doğrudur.

Çünkü niçin’in cevabı nasıl’da gizlidir. Niçin, hayata geçirilen bir davranışın belki de son adımını izah eder ama nasıl, o son adıma kadar geçilen safhaları tek tek açıklar.

Tuhaf ve zor zamanlardan geçiyoruz. Akla hayale gelmedik baskılarla insanların sosyal alandaki aidiyetleri inkara zorlanıyor. “Eğer bunu yapmazsan..” cümlesi ile başlayan tehditler ete ve kemiğe de bürünüyor. Şakası yok. Gerçekleşen örnekler ortada. Malların müsaderesi bu yolda yeni bir durak. Bundan sonrası ne olur Allah bilir.

Bir manada devlet şiddetinin de devreye girmesi ile gerçekleştirilen bu ameliye karşısında insanlar ikiye ayrılıyor. İlki; her şeye rağmen doğru bildikleri yolda yürüyenler. Diklenmeden dik duruşuna devam edenler. Yapılan zulümlere ve haksızlıklara karşı adaletin cüce, adalet dağıtan mevkilerin de saray olduğu bir dünyada hukuk arayışı içine girenler.

İkinciler ise ya dün doğru bildikleri şeylerin bugün yanlış olduğunu düşünerek ya da malların müsaderesine kadar uzanan baskıların şiddetine dayanamayarak ait oldukları grubu terk etme ihtiyacı hissediyor, terk etmeyi düşünüyor ve bazıları terk ediyor.

Bu bağlamda saha çalışmaları ile desteklenmiş birçok araştırma var. Anketler, röportajlar, istatistikler, mukayeseli karşılaştırmalar. Hepsi de bugünkü ilim dünyasının kabullendiği standartlar üzerine kurulu. Cevabı aranan soru şu; insanın iradesini devreye sokarak kazandığı dinî, kültürel, sosyal, meslekî vb. alanlarda aidiyet duyduğu dinden, organizasyondan, cemaatten, tarikattan neden ayrılır?

Sebepleri ayrı, sonuçları ayrı ele almak lazım. Sonuç zaviyesinden toplanan malzeme kısmen genellemeler yapılarak tasnif edilmiş. Bunu paylaşacağım bu yazıda. Her biri birbirine zıt iki durumu içeren 7 sınıf söz konusu.

1-Ne yaptığını bilen biri olarak gönüllü (voluntarily) ya da gördüğü baskılardan dolayı gönülsüz (unwillingly) grubu terk eden.

2-Baskılardan dolayı gizlice (secretly) veya kamuoyuna açıkça anons ederek (openly) terk eden.

3-Aniden (suddenly) veya ceste ceste (gradually) terk eden.

4-Grubu cezalandırmak düşüncesiyle saldırgan his ve düşüncelerle (aggressively) veya grubun güzel şeyler yaptığını ifade ile beraber barışçı (peacefully) bir şekilde terk eden.

5-Grubu ve bugüne kadar yaptığı her şeyin yanlış olduğunu ret ve inkar ederek kesin ve kararlı (decisively) ya da içinde ikilemler yaşayarak, şüpheler barındırarak kesin olmayan (tentatively) bir kararla terk eden.

6-Zihni gayet net ve berrak (clearly) veya çok karışık düşüncelerle (messily) terk eden.

7-Çıkma kararı aldığında kendini rahatlamış hisseden ve dolayısıyla alabildiğine sevinçli (jubilantly) ya da pişmanlık hislerini de taşıyan ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı inancıyla üzgün ve hüzünlü (mournfully) bir şekilde grubu terk eden.

İçinde yaşadığımız şartları nazara alarak bu listeye ilaveler de yapabilirsiniz. Ama görünen o ki insanın aidiyet hissiyle bağlı olduğu dinî, kültürel veya sosyal kimliğini terk etmesinin bir tane sebebi olmadığı gibi terk edenlerin hissiyat ve düşünceleri de terk sebebine bağlı olarak değişik.

O zaman zaten gönüllülüğün esas olduğu yapılanmalarda kendi istek ve iradesi ile karar değiştirenlere kimsenin diyeceği bir şey olamaz. Kendi kararlarıdır. Niyetlerine bağlı olarak bugüne kadar yaptıkları hizmetlerden dolayı arpa miktar hayır ve şerri zayi etmeyen Allah elbette mükâfatını verecektir. Geride kalanların da bunlara söyleyeceği şey teşekkürden ibarettir.

Grubun değer ve ilkelerinin, plan ve projelerinin doğruluğunu kabulle beraber sırf görmüş olduğu baskılardan dolayı terk etmeye gelince, buna da kimse bir şey diyemez. Son tahlilde karar kendilerine aittir. Belki de böylesi kişiler tozlu ve dumanlı havaların dağılmasından sonra bugün “neden böyle yaptı ki?” diye soran kişileri utandıracak nice hizmetlere imza atacaktır. Bu bağlamda Ammar b. Yasir örneği bize öyle anlamlı dersler verir ki hakkında destan yazılsa sezadır. Öyleyse gruba aidiyetini devam ettirenler böylesi kişilere müsamahalı bir gözle bakmalı, onları zayıf karakterle itham etmemeli, ihanet damgasını yapıştırmaktan kaçınmalıdır.

Başa dönelim, niçin sorusuna cevap ararken nasıl’ı gözden kaçırmayalım. Bugünlere nasıl geldiğimizi, olgu değil algılarla zihinlerin nasıl yönlendirildiğini, eğriye eğri doğruya doğru demenin ötekileştirme, düşmanlaştırma ve şeytanlaştırma politikasının kurbanı olmaya yettiğini ve işin özgürlükleri tahditten müsadereye kadar uzandığını unutmayalım. Ve her şeye rağmen deyip insanlığa hizmet yolunda önlerine çıkan ve çıkartılan engellere aldırış etmeden yollarına devam edenlere dua edelim.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.