Mekke’den facia ile ilgili notlar: Mina faciası mı? Yoksa…

Hiç unutmuyorum; yıl 1997. Mina’dan izdiham olduğu ve 300’e yakın hacının öldüğü haberleri gelmişti.

Bayram için İstanbul’da bulunan babamla birlikte gazeteye gitmiş ve oturup bir değerlendirme yazısı kaleme almıştım. Aradan tam 18 yıl geçmiş. Bu defa hac vazifesi için Mekke’deyim. Yevm-i Terviye’de Mina ile başlayan, Arafat, Müzdelife, Cemerat ve nihayet Mekke’de son bulan iki buçuk günlük uzun, yoğun ve yorucu ibadet faslı yeni bitmişti. Kaldığımız otelde tam dinlenmeye durmuşken telefonlar çalmaya başladı. Uyumak mümkün değil. Çocuklarım başta, yakın uzak bütün eş-dost ve akraba aramaya başladı. Meğer ki Mina’da yine izdiham sebebiyle büyük bir facia olmuş ve ilk haberlere göre 200 kişi ölmüş. Sonrası malum, ölü sayısı 769’u, yaralı sayısı ise bini buldu.

Yaklaşık 15 gündür dünyadan kopuk bir vaziyette yaşıyorum. Ne gazete okudum, ne haber sitesine girdim, ne sosyal medyayı kullandım ne de TV’leri açıp ‘ne var ne yok dünyada’ diye merak ettim. Kendimi “belki de ömürde bir defa” dediğim ve insanı annesinden doğduğu gün gibi tertemiz kılacak hac ibadetini değerlendirmeye verdim. Etrafımda bulunan herkese de aynı şeyi tavsiye ettim. Dolayısıyla dünyada Mina faciası münasebetiyle ne konuşuluyor, neler yazılıyor, yetkililer ne diyor, bu yazıyı kaleme aldığım şu dakikada bile bilmiyorum.

FACİA, GÖZ GÖRE GÖRE Mİ GELDİ?

Bununla beraber bildiğim, gördüğüm, yaşadığım şeyler var. Nedir bunlar? Hüccacın hissiyatı, 769 insanın vefat ettiği yer dahil hac menasikinin eda edildiği yerler ve organizasyonun artıları-eksileri. Öncelikle şunu ifade edelim, 107 insanın vefat ettiği Kâbe inşaatındaki vincin devrilme hadisesi hüccacın neredeyse tamamını aşırı ve olağanüstü bir şekilde duyarlı hale getirmiş. Bir yerde meydana gelen küçük bir hareketlenme, menasik mekanlarında grup halinde hareket eden kalabalıkların görülmesi herkesin dikkatlerini kabartmasına vesile oluyor. Bu bir açıdan şuurluca hareket edilmesi adına müspet bir durum ama aynı zamanda çok da sıkıntılı; çünkü bu hal paniğe sebebiyet veriyor. Nitekim Mina’daki faciada ölü sayısının bu kadar yüksek olmasının temelinde söz konusu panik halet-i ruhiyesinin çok büyük etkisi var.

Organizasyonun başarı ve başarısızlığında rol oynayan üç ana unsur var; zaman, mekan ve insan. Yevm-i Terviye’de Mina’da geceleme, Arefe günü öğle-akşam arası Arafat’ta bulunma, sabaha kadar akşam ve yatsı namazlarını da kılacak şekilde Müzdelife’ye intikal ve bayramın birinci günü sabah vaktinin girmesi ile Cemerat’a hareket etme ve bütün bu ibadetlerin mutlaka bu zaman aralıklarında ve bu mekanlarda yapılması organizasyonu zorlaştıran bir unsur. Ne mekânı ne de mezkur zaman dilimlerini değiştirme veya genişletme imkânımız ve ihtimalimiz olmadığına göre bunu aşma ancak organizasyonun mükemmelliği ve insan kalitesi daha doğru bir tabirle hüccacın ve görevlilerin eğitimi ile mümkün olabilir.

İşte sadece hacda değil, belki de hayatın her bir kademesinde âlem-i İslam olarak bizim yenildiğimiz yer de burası. Mekanî düzenlemeler ve mevcut mekanda bile olsa resmi görevlilerin varlığı daha doğrusu yokluğu, var olanların da görev şuuru maalesef istenen seviyede değil. Halbuki eldeki mevcut imkanlarla merkeze insanın ve ibadetin sahih bir şekilde edasının konulduğu çok daha güzel düzenlemeler yapılabilir. Bu bağlamda gerek gazete ve dergilerde, gerek TV ve radyo konuşmalarında ve gerekse akademik makalelerde okuduğum, dinlediğim izlediğim o kadar çok proje var ki, neden hayata geçmiyor veya geçirilmiyor bilmiyorum. İslam ülkelerinin devlet bazındaki sorumlularını alakadar eden bu hususu hatırlatıp geçiyorum.

Gelelim insanımızın kalitesi, kültür seviyesi ve hüccac ve görevlilerin eğitimi meselesine. Dünyanın dört bir yanından nice ulvi duygu ve düşüncelerle, nice aşk u şevk ve heyecanlarla kutsal topraklara gelmiş insanımızı anlıyorum. Bunlar arasındaki eğitim seviyesi ve kültürel farklılıkların da farkındayım. Arada doğu ile batı arasındaki fark kadar bir uçurum var. Buna rağmen şahsi düşüncem sebeplere tam anlamıyla riayet edilseydi bu facianın önlenebileceği istikametinde.

Daha açık ifade edeyim; Sebepler planında mevcut fiziki mekanlar içinde iyi bir rehberlik ve yeterli sayıdaki resmi görevlilerin tavizsiz uygulamaları olsaydı 769 kişinin vefat ettiği bu facia yaşanmayabilirdi. Olay mahallini gösteren haritalar ve oluş anını gösteren krokiler üzerinden takip ederseniz göreceğiniz gibi, facia Cemerat’tan Mina’daki çadırlarına geri dönmek isteyen bir grubun nispeten uzun sayılan dönüş yolunu kullanma yerine, Cemerat’a giden hüccacın önünü keserek kestirmeden gitme girişimi sonrası oluşmuş. Kur’an’ın ifadesiyle “insanların akın akın akıp gittiği” yerde meydana gelen anlık duraklama, arkadan gelen büyük grupların önlerindekine baskı yapması, son tahlilde izdihama vesile olmuş. Yukarıda ifade ettiğim panik halet-i ruhiyesi de devreye girince, sonuç malum.

MÜSLÜMANLARDA SORUMLULUK BİLİNCİ OLUŞMALI

Kader inancı diyeceksiniz belki sözün burasında. Amenna. Bizler Allah’ın Uluhiyet’ine inandığımız gibi Rububiyet’ine de inanıyoruz. Kurumuş bir yaprağın bile yere düşüşünün O’nun ilmi ve kudreti dahilinde olduğunu kabulleniyoruz. Ama bu inancımız, bizim maddi sebepler planında yapmamız gerekli olan şeyleri yapmamızı engellemez. Aksine onları yerine getirmemizi, neticenin yaratılmasını O’na havale etmemizi emreder. Halbuki istatistikler şunu gösteriyor; hac vazifesi esnasında Mina, tünel ve benzeri facialar münasebetiyle 1990, 1994, 1997, 2006 ve 2015 yıllarında ölen insan sayısı açıklanan resmi rakamlara göre 4962 kişi.

Şimdi asıl soru şu; bunun sorumlusu kim? Sadece Suud devleti ve yetkilileri mi? İslam devletleri mi? Hüccaca gerekli eğitimi vermeyen şirketler mi? Yoksa teker teker hepimiz mi? Hiç şüphesiz hepsi. Bir Müslüman olarak her birimizin teker teker sorumluluğu var. Acı olan şu ki bunun farkında değiliz ve bunun farkına vardığımız an problemlerimiz çözüm yoluna girmiş olacak. Bir zamanlar insanlık medeniyetine İslam’la yaptığımız katkıyı o zaman yeniden yapmaya başlayacağız inşallah.

Yazının başlığına “Mina facia mı? Yoksa…” dedim ve üç nokta koyup gerisini sizin doldurmanızı istedim. Bir vakıa olarak bakarsanız elbette facia. Dile kolay 769 insan vefat ediyor. Morglar insan dolu şu an. Yüzlerce insan yaralı. Hastaneler insan kaynıyor. Bununla beraber yukarıda dile getirdiğim gerçekler açısından bakarsanız Mina aynı zamanda göz göre göre gelen bir facia.

Son olarak; hadiseleri zahiri değil de batınî sebepleri ile görebilen, yorumlayabilen maneviyat büyükleri bu faciaya ne diyorlar, nasıl yorumluyorlar, İlahi iradenin böylesi bir musibete evet demesini neye bağlıyorlar acaba? Meselenin bu yönünün de yukarıda kaleme aldığım hususlar kadar önemli olduğu muhakkaktır. Duamız, Allah’ın bu ümmete böylesi musibetleri bir daha yaşatmaması. Amin.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.