Duygusal kopuş

Yaşını siz tahmin edin. Ne saçında ne de sakalında bir tane siyah saç kalmamış.

Bir lokantada karşılaştık.

Çok eski yıllarda birlikte bir kahvaltı yaptığımızı hatırlıyorum. Görünce şaşırdım ve “Hayırdır ağabey!” dedim.

Derin bir soluk aldı. “Ne ah! Ne de of! dedi.”

Keşke deseydi.

Aldığı solukla birlikte iç geçirmesi nice ahlara nice oflara bedeldi. Paralel safsatası ve paranoyasının sebebiyet verdiği gürültüden bıkmış. Ani bir kararla daha düne kadar “Bir avuç toprağı uğruna canım ve kanım feda olsun” dediği ülkesine veda etmiş.

Dededen ve atadan kalma zengin bir ailenin çocuğu. Ciddi mal varlıkları varmış. En az 50 yıllık kendi emeğini de bunun üzerine koyun. Bazı mal varlıklarını evlatlarına bırakmış. Bazılarını satmış.

Bir Anadolu klasiği içinde geri kalan ömrünü cami, ev, torun, eş-dost ve akraba çevresinde dolaşarak geçirmeyi planlarken terk etmiş ülkeyi.

Hakkında açılmış herhangi bir dava yok. Ne istihbari ne de emniyet takibine maruz da kalmamış. Ama nefes alamaz hale gelmiş ülkesinde. Özellikle çok yakın ve birinci dereceden sayılan bazı akrabalarının siyasetin zehirli dilini kullanmaları onu bitirmiş.

“Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?” diye soruyorsanız, sordum o soruyu.

Verdiği cevap şu: “İsviçre kadar demokratik bir ülke olsa dahi gitmeyeceğim Türkiye’ye. Kapattım Türkiye defterini!”

Şaşırmamak elde değil.

18 Mart Çanakkale Savaşının yıl dönümünde böyle bir manzara ile karşılaşmak. Böyle bir yazı yazmak ve bu yazıyı okumak…

‘Nereden nereye?’ diyor insan.

Dün düşmanlara, yabancı işgal güçlerine karşı vatanını ölesiye müdafaa eden dedelerimiz… Bugün “Artık bu ülkede yaşanmaz” diyerek ülkeyi küserek terk eden torunları.

Demek ki düşmanların ve işgal güçlerinin başaramadığını başaran, beceremediğini beceren birileri var Türkiye’de. İnsanımıza duygusal kopuş yaşatıyorlar. Sadece duygusal mı? Hayır aynı zamanda fiziksel kopuş.

Mazlumlar, masumiyetlerinden aldıkları bir güçle yapıyorlar bunu. Onunla savunuyorlar kendilerini. Ülkemize ve insanımıza iyilikten başka hiç bir şey yapmadık diyorlar. “Ekonomik faaliyetlerimizle ülke kalkınmasına hizmet ettiğimiz gibi, hayır faaliyetlerinde de aynı şeyi hedefledik” diyorlar.

Dünyevî bağlamda da hiç kimseden ne takdir ne de tebcil beklemediklerini, bütün bunları Allah rızası için yaptıklarını söylüyorlar. Ama bırakın takdir ve tebcili, bir suçlu gibi muamele görmeleri ağırlarına gidiyor ve gitmiş.

Gitmiş ki ahir ömrüne yaklaştığı şu günlerde taşını tarağını toplayıp, dilini, dinini, kültürünü bilmediği bir ülkeye hicret etmiş.

Hayata yeniden başlamış.

Ya Türkiye?

“Sadece dua ederim. Allah hayırlısını ihsan eylesin!” diyor.

Write a comment

1 Comment

  1. gurkan olcek March 21, 09:59

    Bu olanlar gosteriyor ki hizmete turkiyenin ihtiyacindan daha fazla ihtiyaci olan ulkeler ve insanlari var.Gidenler gittigi yerde bos durmayacagina gore.

Only registered users can comment.