Obama’nın Ortadoğu’su

Obama yönetimi döneminde ABD’nin, Ortadoğu’daki oyun planını nasıl değiştirdiğine çarpıcı bir örnek mi arıyorsunuz?

Patlak veren Suud-İran krizine bakmanız yeterli. Eski Amerika, İran’la Suudi Arabistan arasındaki herhangi bir ihtilafta tereddütsüz Riyad tarafında konuşlanır, Tahran’a salvolar yağdırırdı. Yeni Amerika ise Şii İran’a adeta kadife eldivenle vururken Sünni Suudlara arka çıkmaktan çok öğüt veriyor. Arabuluculuk yapmaya çalışıyor. Obama’nın yeni Ortadoğu’suna hoş geldiniz…

Muhalif Şii din adamı Ayetullah En-Nemr’in Suudi Arabistan’da idam edilmesi ve karşılığında İran’ın ülkedeki Suud diplomatik misyonlarına saldırılara göz yumması, sadece bardağı taşıran son damla. Ona odaklanırsak, büyük resmi göremeyiz. Gerçekte olan, ABD’nin, İran’ın dümen suyuna fazlaca girdiği ve bölgedeki dengelerin Tahran lehine değişmesine göz yumduğu hissine kapılan Suudi Arabistan’ın stratejik huruç harekatı. Normalde Amerikan çizgisinden pek çıkmayan, askeri üs tahsisleri ve petrol üretim politikalarıyla ABD’yi rahatlatan, karşılığında güvenlik desteği alan Suudlar, son yıllarda isyanlarda. Zira mevcut Beyaz Saray’dan umudu kesmiş durumdalar. En azından gelecek sene ABD başkanı değişene kadar, kendi göbeklerini kendileri kesmeye karar verdikleri anlaşılıyor.

ABD’nin Ortadoğu’yla iştigalini azaltıp, sorunları kendi aralarında çözmek üzere bölgesel güçlere havale projesinin baş mimarı Obama’nın başı şu günlerde epey ağrıyor. Zira Amerika bölgeden kendini soyutladıkça, ihtilaflar daha da şiddetlendi. Çekilip kurtulayım dediği Ortadoğu batağına her geçen gün daha çok çekiliyor. Tarihin derinliklerindeki husumetlerin beslediği siyasi sorunlara asırlardır kendi aralarında çözüm üretme kabiliyeti geliştirememiş bir coğrafyanın olgunlaşıvermesi tabii ki beklenemezdi. Obama’nın naifliğini ya da umursamazlığını iyi değerlendiren Rusya, Washington’un bıraktığı boşluklardan sızmaya başladı. Bir sonraki ABD başkanı, sadece daha çetrefilleşmiş bölgesel krizlerle değil, sıcak denizlere inmiş Rusya gerçeğiyle de iştigal etmek zorunda kalacak.

SUUDLARIN İRAN HAMLELERİ

Obama’nın Ortadoğu planı ilk bakışta gayet iyi niyetli ve makul bir barış projesi. İran’ın nükleer programı uluslararası denetim altına sokulacak, karşılığında yapıcı bir diyalogla daimi gerginlik modundan çıkılacaktı. Ancak -başta Suudi Arabistan olmak üzere- İran’ın Sünni rakiplerinin refleksleri hesaba pek katılmadı. Sünni Arap cephe, İran’ın Batı’yla çatışmasızlıktan istifade ederek enerjisini bölgedeki nüfuzunu artırmaya yoğunlaştıracağını ve geri döndürülmesi zor stratejik kazanımlar elde edeceğini düşündü. Nitekim Rusya’yı da arkasına alan Tahran, Suriye’de Esed rejimine ve Yemen’de Şii eksenine desteğini artırdı. Bunları gören Sünnilerin Suudların yanında konumlanması zor olmadı. Riyad, önce Türkiye dahil 34 İslam ülkesiyle IŞİD’e karşı koalisyon oluşturarak siyasi gücünü gösterdi. Bu, ‘IŞİD sana söylüyorum, ABD ve İran sen anla’ türü bir hamleydi. Son krizin ardından Suudi Arabistan’la birlikte Bahreyn ve Sudan İran’la diplomatik ilişkilerini keserken, Birleşik Arap Emirlikleri de seviyesini düşürdü. Obama, hesapta mezhepsel kamplaşmaları önleyecekti. Sonuç, tam tersi oldu.

Bir an kendinizi Suudların yerine koyun: ABD, 2003’teki işgaliyle Irak’ta hakimiyetin Sünni azınlıktan Tahran güdümlü Şii çoğunluğa geçmesine vesile olmuş. Yeni idarenin baskılarıyla radikalleşen bir kısım Sünnilerden büyük terör oluşumları neş’et etmiş. Bunun ürünü olan IŞİD, Suriye ve Irak’ın büyük bölümünü ele geçirmiş. ABD, kendi yol açtığı bu belayla mücadele etme adına, bu kez Suriye’de Sünnileri yok etmeye çalışan Esed rejimine müdahaleyi geri plana atmış. İran oraya da kazık çakmış. IŞİD’le mücadeleye destek vererek ve nükleer programında geri adım atarak Amerika’nın ağzına bir parmak bal çalmış. Hatta dolaylı himayesine girmiş. Ve bölgesel güç dengelerini adım adım kendi lehine değiştiriyor. Suudi Arabistan olsaydınız, ne hissederdiniz? Önce can, sonra canan (ABD) demez miydiniz?

KAPANIN ELİNDE Mİ KALACAK?

Obama yönetiminin zaafları ve şartlanmışlığı nedeniyle Ortadoğu’nun ‘kapanın elinde kalacağı’ psikolojisine giren bazı bölgesel güçler, ‘ne koparırsak kârdır’ düşüncesiyle sert hamleler yapıyor. Suudların Yemen’e Birleşmiş Milletler’ce savaş suçu boyutuna ulaşmış olabileceği ifade edilen askeri müdahaleleri bu perspektiften okunabilir. Hatta Ankara’nın Musul’da askeri varlık oluşturma çabalarının altında da benzer saikler yatıyor olabilir. Bölgesel güçler işi birbiriyle konvansiyonel savaşa götürecek derecede çılgın değil. Taşeron savaşını tercih ediyorlar. En büyük cephe ise Suriye ve Irak. ABD, dostlarına söz geçirmekte ve düşmanlarını caydırmakta zorlanıyor. Bir krizi çözeyim derken, başka bir krizi azdırıyor. Mesela İran’la Suudi Arabistan arasında dengeyi tutturamamanın bedelini, büyük ihtimalle Suriye’de barış diplomasisinin akamete uğramasıyla ödeyecek.

Evet, Obama’lı ABD, Ortadoğu’da etkili bir liderlik sergileyemedi. Hatta kaosu artırdı. Ancak Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve İran gibi bölgesel güçlerin de bu tür bir liderlik gösteremeyeceği aşikar. Karşılıklı güvensizlikler had safhada. Dolayısıyla iş yine ABD ve Rusya’nın umuduna kalacak gibi. Washington’da dış politika camiasının çoğu Obama’dan ümidi kesmiş durumda. Gözler bir sonraki başkanda. Eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, şu anda seçim yarışı nedeniyle açıktan olumlu konuşmasalar da, Cumhuriyetçilerin bile etkili dış politika beklentilerini Obama’ya nazaran daha iyi karşılayabilecek gibi duruyor. Ama ya tecrübesiz ve aşırı popülist Donald Trump başkan olursa? İşte o zaman, ayıkla pirincin taşını…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.