Obama’ya kızmak ya da kızamamak

‘İşte şimdi Obama’ya fena kızdım’ diyorsun, ağzını açıp gözünü yummaya hazırlanıyorsun, ama Cumhuriyetçi rakiplerini, hele başkan adaylarını görünce yine vazgeçip rahmet okuyorsun. ABD Başkanı ile yedi yıllık serencamımızın kısa öyküsü bu.

Başkan Barack Obama, G-20 zirvesi vesilesiyle Türkiye’ye, ardından Güneydoğu Asya’ya gitti. İnsan hakları ve demokrasi konusunda baskıcı muhataplarını zor duruma düşürecek şeyler söylemekten kaçındı. Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan’la samimi pozlar verirken, Türkiye’deki basın özgürlüğü cinayetleri konusunda tek laf etmedi. Bir başka kutuplaşma siyasetçisi olan Malezya Başbakanı Necib Rezak’a çok dolaylı eleştiriler yaptı. Filipin Cumhurbaşkanı Benigno Aquino da tüm insan hakları faullerine rağmen Obama’dan kamuoyuna açık eleştiri almayan liderlerdendi.

Obama’nın insan haklarında yine sınıfta kaldığını düşünüyorken, imdadına Cumhuriyetçiler yetişti. Paris saldırılarından sonra Suriyeli mülteciler konusunda öyle abuk sabuk şeyler söylediler ve yaptılar ki, ABD başkanı onların yanında neredeyse bir insan hakları kahramanı gibi duruyor.

CUMHURİYETÇİLERİN SURİYELİ MÜLTECİ HEZEYANI

Paris’teki mel’un terör eylemlerinin Avrupa ve ABD başta olmak üzere tüm dünyada şok etkisi oluşturduğu muhakkak. Batılılar, artık tiyatrolarda, restoranlarda, kafelerde masum insanları bulan fanatik vahşet karşısında travmaya girdi. Ancak Cumhuriyetçi başkan adaylarının hezeyan boyutundaki tepkileri, Obama’yı çileden çıkardı.

Ne demişti Cumhuriyetçiler? Donald Trump camileri kapatmayı ve Müslümanları fişlemeyi önerdi. Ben Carson, Amerika’ya mülteci olarak sızmaya çalışan radikallerden korunmayı, ebeveynlerin çocuklarını ‘kudurmuş köpek’lerden uzak tutmaya çalışmasına benzetti. Jeb Bush ve Ted Cruz, mültecileri alırken dini ayrımcılık yapılmasını ihsas etti. Vali Chris Christie, beş yaşın altındaki yetim mülteci çocuklara bile eyaletinin kapısını açmayacağını söyledi.

Yabancı düşmanlığı ve merhametsizlik kokan bu tavırlar yetmiyormuş gibi, Cumhuriyetçi kontrolündeki Temsilciler Meclisi 47 Demokrat milletvekilinin de desteğiyle Suriye ve Irak’tan ABD’ye ilticayı zorlaştıran bir kanunu kabul etti. 27 Cumhuriyetçi ve 1 Demokrat vali, Suriyeli mültecilerin kendi eyaletlerine yerleşmesine izin vermeyeceklerini bildirdi.

OBAMA, SAĞLAM DURDU

Bütün bunlar, Paris katliamından sonra Amerikan toplumunda oluşan histerik tepkilerin iç siyasete yansıması. Liderlik; hisler, korkular ve önyargıların öne çıktığı dönemlerde akl-ı selimin galebe çalmasıdır. Başkan Obama, tam da bunu yaptı. Güvenlikle özgürlük arasındaki dengeyi insan hakları aleyhine bozmak isteyenlere karşı sağlam durmayı başardı.

Obama, Malezya’da çoğunluğunu Myanmar’daki zulümden kaçan Arakan Müslümanı çocukların bulunduğu mülteci merkezini ziyaret ederken, ‘İşte bunlar tüm dünyada hâlâ ABD’ye bir ümit ışığı olarak bakanların yüzü’ dedi. Twitter hesabından, ‘Mültecilerin suratına kapımızı kapamak bizim en derin değerlerimize ihanet olur. Biz bu değiliz. Ve bunu yapmayacağız’ mesajını paylaştı. Beyaz Saray, mülteci karşıtı kanunu da veto edeceğini açıkladı.

İşin gerçeği, ABD büyüklüğü, zenginliği ve sorumluluğuyla mütenasip oranda Suriyeli mülteci kabul etmiş değil. 320 milyon nüfusa ve 9 milyon kilometrekareyi aşkın yüzölçümüne sahip bir ülke olarak topu topu 10 bin dolayında Suriyeli mülteci kabul ediyor. Üstelik süreç iki yılı buluyor. Güvenlik taramalarının titizlikle yapılmasında tabii ki fayda var. Ama ABD’de halkın, medyanın ve siyasetçilerin bir kesiminin verdiği tepkiler çok aşırı. Korkarım altında en az güvenlik kaygıları kadar Müslüman karşıtlığı ve ayrımcılık da yatıyor.

ÖNCELİKLİ TEHDİT IŞİD

Terörle mücadele uzmanları Müslümanları dışlama ve hakaret etmenin radikalizmin ağına çok daha fazla kimsenin düşmesine yol açacağını söylüyor. Obama, teröre karşı savaşta cephenin büyütülmesini istemiyor. Amerikan halkının IŞİD’le mücadelede Obama’ya verdiği puanlar pek yüksek değil. ABC News ile Washington Post’un ortak anketine katılanların yüzde 57’si Obama’nın IŞİD’i yenme stratejisini beğenmiyor. Araştırma sonuçları, Beyaz Saray’ın IŞİD’le savaşı Ortadoğu siyasetinde neden birinci öncelik haline getirdiğini anlamamıza katkıda bulunuyor.

Amerikan halkı kendine doğrudan zarar vermediği sürece baskıcı ve kanlı rejimlere askeri müdahaleyi istemiyor. 2003 Irak işgalinin -terör gruplarının azması ve IŞİD’in doğması dahil- güvenlik sorunlarına yol açması, özgürlükçü gerekçeyle rejim değişikliği müdahalelerine iştahı çok azalttı. 11 Eylül ve Boston saldırıları gibi olaylara bakan Amerikalılar, konvansiyonel olmayan metotlarla savaşan teröristlerin hedefi olmaktan ise son derece endişeli. Dolayısıyla önceliğin terörle mücadeleye verilmesini tercih ediyor.

ANKARA’NIN HÜSRANI

G-20’de tüm diplomatik gayretlere rağmen Türk tarafının Esed’siz Suriye önceliğine ABD’nin kulak asmaması, uçuşa yasaklı bölge fikrini onaylamaması, cephede PYD’yle doğrudan, PKK ile dolaylı ittifakını sürdürmesinin altında bu öncelik paradigması yatıyor.

Görülen o ki, Paris saldırıları, Beyaz Saray’ı IŞİD tehdidine eskisinden de çok odaklanmaya sevk edecek. ABC News/Washington Post anketine göre, Amerikan halkının yüzde 60’ı kara gücünün artırılması fikrine sıcak bakıyor. Obama yönetimi IŞİD’le mücadelesinde vites yükseltirken, İncirlik üssü ve Kürt savaşçılar daha da kıymete binecektir. Ne Türkiye’yi ne de Kürt grupları küstürme lüksü olan Washington, bu iki kilit aktör arasındaki ihtilafları çözme gayretlerini yoğunlaştıracaktır. Uluslararası camianın IŞİD’e karşı ortak hareket edebilmesi için, Suriye ihtilafına siyasi çözüm süreci de hızlandırılıyor. Velhasıl Obama’nın son senesi, IŞİD konusunda hedeflerine ulaşmak için içte ve dışta siyasi mücadeleyle geçecek.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.