Zeynep Demir

Zeynep Demir


Eski Yazıları

Houston

Akşam 9 civarı, aylardan Kasım. Türkiye’de 3 Kasım’a girilmiş olsa da, Houston için hala 2 Kasım.

Hava sıcaklığı fevkaledenin de fevkinde, 24-26 derece bandında. Telefonunda ki uygulamadan sıcaklığı tekrar kontrol etti, yağmur da gözükmüyordu, öyleyse dışarı çıkmak için mükemmel bir fırsattı. Üstüne ceket bile alma gereksinimi olmadan arabanın ve evin anahtarlarını alıp kapıya yöneldi.

Nem de yoktu havada, tam yaşanacak zamanlar diye düşündü Houston’da. Oysa Türkiye’de kış çoktan başlamış, Ankara’ya düşen ilk kar tanesini birçok kişi çoktan Instagram’da paylaşmıştı.

Arabasını çalıştırdı, doğruca en yakın Starbucks’a gitti. Favori içeceğini ve kurabiyesini alıp çıktı. Nerede otursam diye haritaya baktı. Ne çok seçeneği vardı. Evinin önündeki göl manzarasını çok görmüştü, yeni bir yere gitmeyi düşündü, sokak aralarında dolandı. Cadılar bayramı yeni geçtigi için hala evlerin önünde süsler duruyordu, örümcek ağları ve turuncu renkler sonbaharı daha da güzel kılıyordu.

Uzaklardan kazların gözüktüğü bir göl kenarı gördü. Etrafta koşan birkaç insan dışında kimseler yoktu. Bu saatlerde genelde kimseler olmazdı zaten sokaklarda. Arabasını park etti, yedekte duran kitabını ve kulaklığını aldı. Bir banka oturdu, kahvesini yudumlamaya başladı…

Kaç yıl olmuştu buralara geleli, başta ne kadar zor gelmişti buradaki hayata alışmak ama artık Türkiye zor geliyordu. Türkiye’de olsa Amerika’da oturduğu evi alaması imkansızdı, tek katlı, bahçeli, havuzlu bir evi vardı. Amerika için büyük bir şey değildi bu ama Türkiye’de milyoner olmak lazımdı.

Fırsatlar ülkesiydi sonuçta, eline geçen tüm fırsatları değerlendirmişti en nihayetinde, kolay gelmemişti bulunduğu yere. Eskilerden bir şarkı açtı, shuffle yaptı, bakalım şarkılar nerelere götürecekti onu…

Ne rahattı buralarda. Eski şarkılar ile üniversite yıllarına gitti. Kış ayları, Ankara’nın buz gibi ayazı, otobüs beklediği duraklar, Güvenpark, Karanfil, Gümüşçüler Çarşısı ve tabi ki 7. Cadde. Kestane ve mısır kokulu sokaklar. Sokakta, soğukta sigara içip bir yandan tavla oynayan gençler. Türkiye’de akşam hayat yeni başliyordu bu saatlerde üniversiteliler için…

Daldıkça daldı, özlüyor muydu oraları? Çok da sayılmaz, buradaki rahatlık bırakılıp gidilir miydi hic! Zaten zor kurtarmıştı kendini. Aslen doğuluydu çünkü, bir şekilde ailesi o küçükken batıya gelmişti. Hiç bir zaman kurtulamamıştı ikinci sınıf vatandaş olmaktan, ırkını açık edecek çok sey vardı, ten renginden, yüz hatlarına, aksanına, oturduğu mahalle bile farklıydı. Korkulan kesimdendi hep.

Amerika için zenciler ne demekse Türkiye için de Kürtler öyleydi. Hep hakkını aramak zorunda kalan, ezilen, tercih edilmeyen, dilini bile konuşma özgürlüğü olmayan, potansiyel suçlu adayı olarak büyümüştü. ‘Irkçı değilim ben’ diyen insanlardan bile neler görmüştü. Hep bir savaş vardı kendi hakları için. Halbuki Türkiye’li olmak onun da hakkıydı, zira o topraklarda doğan kimseden bir farkı yoktu.

Amerika’da Türk çocuklar okula gidene kadar bir kelime İngilizce bilmiyordu ya, o da öyle başlamıştı ilkokula; bir kelime Türkçe bilmeden. Hem okullu oldu, hem ikinci dili öğrendi. Hep sakladı Kürtçe bildiğini, hiç konuşmadı dışarılarda. Türkçesini mükemmel yapmak için çok uğraştı. Baktı olmuyor, Amerika’ya geldi yerleşti.

Çok şanslıydı, ne doğuda savaşa mahkum olmuştu, ne de Türkiyeli olup da vatansız kalmıştı. Oysa akrabaları vardı, silah zoru ile ya da ailesi için dağlara çıkan, kabul etmeyip katledilen, faili meçhule giden. Biri polis biri militan oğulları olan aileler vardı, aralarında kalan…

Ne çok şey geçmişti bu ülkenin başından. Bir nevi artık söz sahibi olmaya başlamışlardı ama kim onları temsil ediyordu, nasil temsil ediyordu? Elleri kanlıydı belki ama bu da bir daha kana bulaşmamak için bir adımdı zira konuşmadan savaş ile çözülemezdi meseleler.

Telefonuna gelen bir haber sayfasının uyarısı ile daldığı karanlıklardan çıktı bir anda. 11 HDP milletvekili gözaltına alınmıştı. Sonun başladığı yerde uyanmıştı.

Ve bir kez daha anladı ki rüyada bile olsa bu dünya mutlu olmak için değildi. Bir bismillah çekip ülkesi ve de dünya için kaldığı yerden dua etmeye devam etti gözyaşları ile. Oysa ki…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.