Zeynep Demir
Eski Yazıları
Zeynep Demir - Bebek
Pıt pıt sesler geliyordu dışarıdan. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bu ses çok yumuşak bir sesti, dokunuşlarını hissedebiliyordu…
Günler geçti, artık iyice büyümüş, tüm sesleri ayırt edebilir olmuştu. Her hareket ettiğinde bir elde onu okşuyordu, güzel şeyler söylüyordu ona. Başka insanlar da vardı artık duyduğu, arada başka eller de hissetmeye başlamıştı… Zaman geçti, bir kuvvet onu itiyordu, olduğu yerden çıkarıldı bir anda. Korktu ilk başta ama sonra o sakin sesi duydu rahatladı.
Günler geçti, artık etrafında duyduğu daha çok insan vardı. Yavaş yavaş algılamaya başladı. Sürekli etrafında pervane olan insanlar vardı. Mutlu idi. Konuşuyordu, onlar gibi konuşmuyordu ama anlıyorlardı. Kendini gördü aynada, hiç onlara benzemiyordu. Kocaman bir el onu tutuyordu sımsıkı düşmesin diye, sonar kendi elini fark etti minicikti.
Günler geçti. Gece yarısı şiddetli bir sesle uyandı, tavandan toprak dökülüyordu yüzüne. O sakin ses ne kadar da telaşlı idi, bir hışımla kaptı yattığı yerden, nasıl sarılıyor, nasıl ağlıyordu. Anlam veremiyordu olanlara. Ses nereden gelmişti, ev nasıl sarsılmıştı, neden herkes dışarıdaydı. Onun gibi diğer çocuklar da ağlıyordu, sakinleştirmeye çalışıyorlardı çocukları. Gökten bir yıldız kaydı bir evin çatısına, bir çığlık daha koptu ve ödleri patlatan bir ses daha duydu. Sesin etkisi ile ağlamaya başladı. Konuşuyorlardı etrafta, sabaha sağ çıkabilirlerse gideceklerdi buradan. Nereye gidecekleri, nasıl gideceklerdi, buralar ne olacaktı, buralar kalmış mıydı?
Günler geçti. Yolculuk çoktan başlamıştı. Bazen araba ile bazen otobüs ile bazen yayan geçiyorlardı bir yerlerden. Acıktıkça ağlıyordu, o ağladıkça annesi de ağlıyordu başında. Emmeye çalışıyordu annesini ama süt yoktu. Anlamaya çalışıyordu ama acıktığı için sürekli ağlıyordu. Annesi gözyaşları ile doyurdu karnını. Hava çok soğuktu, bazen bir rüzgâr esiyor, annesi göğsüne bastırıp korumaya çalışıyordu. Geceler daha korkunçtu, o yumuşacık yatağı yoktu, sert ve soğuk bir yerlerde yatıyordu. O ağladıkça, annesi de ağlıyordu.
Günler geçti. Sonunda güvenli dedikleri bir yere geldiler, biraz olsun karnı doymaya, annesi ağlamamaya başlamıştı. Çok kalabalıktılar, her yerde insanlar vardı, düzensiz bir şehir gibiydi, anlaşılan yine yol gözükecekti. Mutluydu birazcık, annesini yüzü gülerken görmüştü. Babasını hiç hoşlanmadığı adamlarla konuşurken gördü. Canı sıkıldı, bir terslik vardı bu insanlarda, anlatamıyordu ağlayarak ailesine.
Günler geçti. Yine yolculuk başlamıştı. Bir öncekinden daha kolaydı sanki yolculuk. Annesi sımsıkı giydirmişti onu, nereye gidiyorlardı böyle. Ufacık bedeni kıyafetlerin içinde kaybolmuştu. Masmavi bir yere geldiler, sonu gözükmüyordu. Hava gittikçe kararıyordu. Etraftaki insan sayısı artmaya başladı. O sevmediği adamlar da çıktı geldi. Bir tartışma başladı. Bir huzursuzluk vardı içinde. Tartışma devam ettikçe, sesler de yükselmeye başladı. Sevmediği adamlar uzun şeyler uzattılar babasına. Babası korkmuştu, kendi için değil ailesi için korkuyordu. Babasının yüzünden endişesini anlıyordu, hep beraber ufacık bir şeye bindiler. Çok sıkışıktı burası. Annesinin kucağında kıpırdayamıyordu bile. Mavi yatakta yol almaya başladılar. Salıncak gibiydi, bir inip bir çıkıyorlardı. Annesinin yüzünde korkuyu gördü, sonra gökyüzüne baktı, sanki annesi gökyüzünde uçuyordu ona gülümseyerek. Annesine baktı, gülümsedi ona. Sonra babasına baktı, bir gülücük de ona bıraktı. Melek geldi aldı onu annesinin kucağından…
Pat diye bir ses duydu yine, çığlıklar, bağrışmalar, çırpınışlar gördü. Annesi telaşla onu arıyordu suyun içinde, bir yandan da kendini kurtarmaya çalışıyordu. Babasını aradı gözleri, çok uzaklarda suyun içinde kaybolmak üzereydi. Gecenin karanlığı aldı götürdü onu uzaklara.
Sabah olmuştu. O meleğin kollarında uçmaya devam ediyordu. Mavinin yanında beyaz kumları gördü. Hareketsiz duran insanlar vardı. Kırmızı yelekli insanlar etraflarında bir oraya bir buraya koşturuyordu. Bir adam vardı elinde bir makine. Bir bebek gördü yerde, annesinin sımsıkı sardığı, adam geldi, bebeğe baktı, bir yandan ağlıyor, bir yandan da resmini çekiyordu. Hiç hareket etmiyordu bebek. Sımsıkı giydirmişti annesi üşümesin diye, üşümüyordu hiç. Sonra kırmızı yelekli adamlar geldi başına. Siyah bir poşet vardı ellerinde. Onlar da ağlıyordu. Tuttular, kaldırdılar yerden bebeği, poşete koyup götürdüler uzaklara.
Günler geçti, artık kimse ağlamıyordu…
Not: AFP Foto Muhabiri Ozan Köse’nin Al Jazeera’ya 30 Ocak 2016 tarihli röportajı üzerine yazılmıştır.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment