Abdulsamet Alan
Eski Yazıları
Düşünmeye Müteveccih Bir Kaç Sual
Hizmet hareketine gönül bağlamış kara sevdalıların derdi ne?
İslamın üç temel esası olduğunu anlatır Kur’an-ı Kerim Asr suresinde. Bunlar; iman, ameli sâlih ve hakkı tavsiye etmedir. Genel hatlarıyla ifade edilen bu hakikatler bir bütündür ve tecezzi kabul etmez. Müslüman bunların üçüne de kavli, fiili ve takriri iman etmiş kimsedir. İslâmın dava yönü hasseten zamanımızda unutturulmaya çalışılan bir vechesidir. Aslında İslâm’ın dava yönü iman ve sâlih amel yönüyle de adeta birbirine bağlıdır. Nitekim dava yönü olmadan iman ve sâlih amel yönününde eksik olacağı muhakkaktır. Allah’ın adını gönüllere duyurmadan Rıza’ya nail olmak ne mümkün.
Üç yüz seneden beridir yıkılan, eskiyen değerlerimizin kubbesini ihya etme gayretidir hizmet denilen şey. Bu yolda bu güne dek niceleri emek vermiş, çile çekmiş ve ne fedakârlıklarda bulunmuşlardır. Yakın tarihte Türkiye içerisinde Bediüzzaman Hazretleri, Süleyman Efendi Hazretleri, Erbilli Esad Efendi Hazretleri, Ali Haydar Efendi Hazretleri, bu zatların talebeleri, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek ve daha nice namsız fedakârlar bu ihya hareketine emek verdi, gözyaşı akıttı. Allah (cc) hepsinden ebediyen razı olsun.
Şimdilerde de Hocaefendi Hazretleri ve onun yolunun aşıkları aynı gayenin derdini çekiyorlar. Yıllardan beri canlarından can katarak, mallarından infakta bulunarak yeşertilen bu ihya hizmetinin, zarar görmemesini istemeleri kadar tabii bir şey olabilir mi?
Daha dün denilecek kadar yakın bir zaman da camilerimizde namaz kılan bir tane gence rastlayamıyorduk. Zekat gibi, oruç gibi, hac gibi ibadetler eda edilmiyordu, tam bir değerler yetimiydik, ahlak ayaklar altında sürüm sürümdü. Dünya’nın bir çok köşesi bizi ve değerlerimizi ya tanımıyor veya yanlış tanıyordu. Uzak Doğuya giden bir arkadaşımız, oranın insanından şu dehşet cümleleri duyuyordu. “Türkler geri kalmış, vahşice insan kesen barbar bir topluluk değil mi?” Halimiz bu ve daha fecisi iken İzmir’in camilerinde Hocaefendi hazretlerinin iniltisi duyuluyordu. O imanın, İslâm’ın ve ülkenin derdi ile inim inim inleyip gözyaşı dökerken birileri daha kırmızı don bile giymiyordu, bezlendiği bezin içinde debeleniyordu.
Bu gün verilen emek, gösterilen gayret ve yapılan fedakarlıklarla iman ve Kur’an adına bir yerlere gelindi ise bunda şimdinin dertsizlerinin bir cehdi yok. Bu gün önlerine ne gelirse yakıp yıkanlar, milletin el emeği göz nuru kurumları her gün taciz edenlerin bu örfanede bir tutam tuzları bile yoktur. Onun içindir ki fincancı çarşısına giren fil misali yakıp yıkanlara tepki gösteriliyor, muhalefet ediliyor. Zira mesele kat’iyyen şahsi bir mesele değildir. Dava Allah davası ve üç beş hareminin bu kutsi hizmete zarar vermesine rıza gösterilemez.
Yalan ve iftiralarla kurgulan algı operasyonlarıyla zarar verilmek istenen bu davaya bazı ehli imanın rıza göstermesini ise anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Evvela adamlar aleni zulm ediyor, yalan söylüyor, iftira atıyor. Ehli imandan beklenen evvelen ve bizzat bu zulme dur demek olmalı iken, “kem küm” seslerinin, sizde şöyle yapmıştınız, demiştiniz kelamlarının hakkaniyette yerinin olduğunu zannetmiyorum. En azından ehli imanın kreşlere kadar silahlı baskın yapan bu barbar zihniyete bir Habib-i Neccar şuuruyla “dur” demeleri, onların kendi iman ve ahlaki değerleri ile alakalı bir durum. Yoksa hizmet hareketinin istediği, beklediği, emân dilediği melce sadece ve sadece Allah’tır (cc).
Ayrıca bazı kardeşler hizmet insanlarının bu süreç ile ilgili kendi muhasebelerini yapmalarını tavsiye ediyorlar. Muhasebe tavsiyelerinden bir tanesi de farklı meşrepdeki kardeşleriyle yeterince diyalog ve meşveret içerisinde olunmadığı noktası. Kardeşlerimizin bu ikazının hakkaniyeti ile ilgili de bir kaç kelam etmede fayda mülahaza ediyorum.
Evet kardeşlerimizin muhasebeye daveti takdire şayan. Zira muhasebe mü’minin, dava adamının en önemli vasıflarından biridir. Muhasebesiz yol yürümek mümkün değildir. Hem musibetler hem de muvaffakiyetler tam da muhasebe vakitleridir. Musibetin hikmetinin anlayıp sabra ve hamde vasıl olam, muvaffakiyetin ise Allah’tan olduğuna iman edip şevki şükre koşma ancak muhasebe ile mümkündür.
İkinci olarak kardeşlerimizin bu tenkidini kısmen kabul edebilirim. Belki hakkı ile eda edilemediği noktasında. Ancak kardeşlerimiz şunu bilmeli ki hizmet gönüllülerinin değişmez gündemlerinden bir taneside diğer hizmetlerde bulunanların hal ve hatırları, dert ve sıkıntılarıdır. Ben sadece merakımdan bir soru sormak istiyorum. Acaba kaç kardeş gurubumuzun böyle bir gündemi olmuştur? Ama yinede hizmet gönüllüleri bu ikazı mutlaka değerlendirecek ve bu problemi telafi etmeye bakacaklardır inşallah. Ayrıca yine bu bağlamda hizmet hareketinin hiç bir kardeşinin tenkidini, gıybetini yapmaması da gözden ırak edilmemeli. Bu zalim süreçte dahi farklı mülâhazalarla hizmetin yanında yer almayıp bazı olumsuz beyanlarda bulunanlara bile hizmetin, “üslübumuz namusumuzdur” prensibiyle hareket etmesi buna delildir.
Hizmet hareketi bir medeniyet inşaasına çalışıyor. Bunun sathı ise bütün yeryüzü. Bu gaye ve ideal, ülke içerisinde iki komplikasyon oluşturmuş olabilir. Birincisi, yerelde bazı farklı düşünceleri ruhsat dairesinde pas geçmesi. Zira Hizmetin metodunu, Kur’ani çerçevede dünyanın umumuna göre oluşturması zaruriydi ve onun gereğini yaptı. İkincisi onun bu duruşu kibir, enâniyet ve usulsüzlük olarak algılandı. Halbuki Hizmetin hedefi “daha yok mu” idi ve Nam-ı Celil’i duyurmanın derdini çekiyordu. Belki içeriye teveccüh edecek çok da enerjisi yoktu veya harcamak istemiyordu. Bu konuda hizmet gönüllülerinin ihvanlarından biraz anlayış beklemeye hakkı olduğunu da düşünüyorum. Bu handikapların yanında mutlaka başka yanlışlarda olmuştur. Umumun hakkı için bazı kusurlar af edilmeli değil mi?
Her şeyin ötesinde bütün dünyaya milli manevi değerlerimizi taşıyan bir hizmetin hunharca ezilmek istenmesine alkış çalmak hangi düsturda, ayette, hadiste, usulde hakkaniyettir bunu izah edebilecek var mı? Sadece küçük bir anekdotla sözlerimi noktalamış olayım. Amerika’nın bir şehirde Türkiye’den gelmiş insanlarımızdan beş aile ve bir aile babası Hristiyanlığı tercih etmiş. Bu şehre sadece ve sadece hizmet gönüllüleri gelmiş ve şimdi bu ailelerin çocuklarına Kur’an ve Türkçe öğretiyorlar. Yok mu olsun bu hizmet?…
Abdulsamet Alan
TNICC Koordinatör
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment