Sonsuzun tercihi

Hayallerimiz vardı sonsuz ve sonsuza müteveccih. İdeallerimiz vardı ebedlere bakan, gayret ve himmetlerimiz  vardı ukbaya dönük. Yarınımız vardı bizim, hem çok yakın hem uzak, ama bugünden daha hayırlı olduğu muhakkak.

Yarınımızda sevdiklerimiz vardı özlediklerimiz, hatırladıkça iç çekip burnumuzun kemiğinin sızladığı yüreklerimiz. O sevdiklerimizin imamesinde Sonsuz Nur (sav) bulunurdu ve sırasıyla enbiyalar, sahabe-i güzin efendilerimiz, onların ardından gelen hayırlı zatlar ve şanlı ecdadımız.

Hem yarınımızda amellerimizin olduğunu biliyorduk. Bugünden gönderdiğimiz amellerimiz. Bazıları nurani bazıları ise maalesef kesafetli. Nurani amelerimizin çekirdekten çınara yürüdüğünü çok iyi bilirdik. Burada bulunma gayemizin ziraat ve ticaret için olduğunu bildiğimiz gibi. Ziraat derken çiftçi olmayı, ticaret derken de tüccarlığı kast etmiyorum. Ziraat ahiret için salih amel ekme, ticaret ise Allah’ın (cc) insanlara lütfettiği maddi manevi cihazları yaradılış gayesine uygun kullanma manasındadır.

Hayatta her şey bize öteleri fısıldar aslında. İster öteki alem diyelim, ister ahiret, ister yarın. Biz aslında her an oraya doğru yürüyoruz. Aldığımız her nefes, yekün soluğumuzdan bir tane daha azaltıyor. Ağaran saçlarımız yarınımızın habercisi aslında. Düşen her yaprak ahiret diyor. İçimizde taşıdığımız sonsuzluk duygusu ebedilik bestesini nakarat ediyor her daim. Ve asıl bamtelinin sesi burada duyuluyor; ” Ey iman edenler! Allah’ın azabına mâruz kalmaktan korunun. Herkes yarın (âhireti) için ne gönderdiğine dikkat etsin. Allah’ın azabına dûçar olmaktan korunun. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”

Yarın gelecek, bugünün geldiği gibi gelecek oda. Önemli olan onun gelmesi değil, geldiği zaman onda ihtiyaç duyacağımız şeylerin hazır olması. Bu gün bol bol ekin ekmiş isek, çokça ticaret yapmış isek yarınımızdan emin olabiliriz belki. Şimdi sormak lazım nefislere, yarın için ne doldurdun dağarcığa diye. Binlerce sene bekleyeceğin kabrini aydınlatacak hangi kandiller yaktın, güneşin bir mızrak boyu yaklaşacağı, her hesabın sorulacağı mahşerin sıkıntılarından kurtulmak için hangi ameller dizdin amel defterine. Allah’ın ihsan ve ikramıyla inanan kulları için hazırladığı, sonsuz Cennete seni sokacak edecek neyin var?

Evet dostlar! dün bizim için “yarın” vardı. Evvela biz “yarınımızı” bugünden hayırlı bilir, sonra “yarının” çok yakın olduğuna inanır ve hayatımızı “yarın” yörüngeli değerlendirirdik. Onun içindir ki Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle yürüdüğümüz her yere “çil çil kubbeler” serperdik. Bu duygu ve bu yaşayış neticesinde ise yol kenarlarımız çeşmelerle süslenmiş, kervansaraylarla donatılmıştı. Sadaka taşlarımız hala o günlere şahitlik ediyor, camilerimiz ebed ebed diye haykırıyor. Şehirlerimiz bugüne aitti belki ama, ahiretin musikisini mırıldanıyordu. Çarşımız pazarımızda öyleydi, mektebimiz dergahımızda. Aynen gönüllerimiz gibi.

Sohbetlerimiz sohbet-i cânan, işretlerimiz sonsuzluk besteliydi. Yapacağımız, edeceğimiz işlerde Hakkı’n rızasını düşünür, cennete muvafık olmasına dikkat ederdik. Mahşerin sıkıntılarından korkmaz, titrerdik adeta. Cehennem denilince günlerce ağlar, dağlara kaçar ve korkudan bağı çözülürdü ayaklarımızın. Ne olduysa oldu ve biz Sonsuzumuzdan koptuk, sonsuzluk düşüncesini unuttuk, kendimizi sarhoşluğun kucağına bıraktık, cam parçası bilyelere razı olduk. Böylelikle bir hazineden daha mahrum kaldık. Bir cifenin peşine düştük, daldıkça daldık sonra kahrına. Sonsuz Nur (sav) ikaz etmişti bizi aslında. Şöyle anlatmıştı bu gaddarı devvarın halini; “Dünya bir cîfedir (leştir, pisliktir); onun talipleri ise köpeklerdir!” Talebimiz, tercihimiz katlar, yatlar, saraylar olunca, karakterimizi fıtratımızı kaybettik. Saldırgan olduk, kırıcı ve incitici olduk. Anlayamadık dünyaya talip olmak ve tercih etmekle neyi istediğimizi. Aslında isminde de gizliydi peşine takıldığımız şey ya… Her neyse “deni” dünyayı tercih edince “âli” uhraya karşı, en büyük kazığı yedik. Veremli bir hastanın attığı tükürük gibi bırakıverdi bizi tenha bir köşeye. Yüzümüze bile bakmadı, rezil etti bizi aleme. Yarınımızı da berbat ederek…

Rabbim sonsuz rahmetiyle bütün inanananların kalbine Sonsuz’u, eEbedi hayatı, Cenneti, Cemalullahı ilhak buyursun, onların iştiyakıyla dolu bir hayat yaşamayı lütfetsin.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.