Ey hâr çocuğu

Sana seslenmek istiyorum bir kere daha. Duyar mısın, duymaz mısın bilemem ama. Varsa istidadın, kaldıysa az, biraz vicdanın, belki bir fısıltı yankılanır kulaklarında. Yüreğinin bir köşesinde belirir belki küçük bir merhamet kıvılcımı… Mümkün olur mu? Yaradan neyi diler de olmaz ki!… Etme…

Sana sesleniyorum, zira vicdanım seslen diyor. Duyma istidadını kaybetsen de sesleniyorum sana. Bekli bir kısık ses duyurur bu çığlığı sana, diye umut ediyorum. Şeytan bile ara ara kulak kabartırmış ötelerin sesine. Ne bileyim belki sende duymak istersin bir farklı sada. Duyarsın da kıymazsın gonca güllere. Yapma…

Sana sesleniyorum zira, “vicdan genişliği” demişti ruh mimarımız. Vicdanı geniş olmalı dava adamının diye tavsiye buyurmuştu bir keresinde. Hizmet insanının vicdanı geniş olmalı ve kucaklamalı herkesi, hançer yediği elleri bile okşamalı ılık ılık.  Zehir kusan yılanlarla halleşmeyi, akreplerle geçinmeyi bilmeli dava adamı. “Gönlünüzde herkesin oturacağı bir sandalye olmalı” demişti yine başka bir defa. “Sevgiyi sevin, düşmanlığa düşman olun” demişti. İşte onun için bir kere daha sana sesleniyorum. Yazık etme…

Sana sesleniyorum ey hâr çocuğu! Güllerle hem dem olma varken, gül ekip gül koklamak varken, dikenlerle ellerini kanatmak niye? Gönülleri yaralamak niye? Göz yaşlarını akıtmak niye? Zulmetmek kime, ne kazandırmış ki şimdiye dek? Gülistan da goncagül olmak varken, goncagüle hâr olmak niye? Bunları anlayamadığım için yazıyorum… Mahv etme…

Sana sesleniyorum ey hâr çocuğu! İlmek ilmek örülmüş iman atkılarını tırmalıyorsun. Güllere kılıç sallıyorsun, peygamber teri kokan mis güllere… Sen hâr içinde doğmuş, hâr ile beraber büyümüş, hâr olmuş olabilirsin. Ama bil ki herkes senin gibi, yada senin bildiğin gibi değil. Uzat elini, kadife desenli güller sana da güler belki. Güllerden korkma, harab etme…

Sen ey hâr çocuğu! Yetmez mi attığın iftiralar, masum insanlara. Ne zaman, nerede son bulacak meş’um zulmün. Ördüğü kaneviçelerle gençlere burs veren anneleri, hapsettiğin zindanlardan ne vakit çıkaracaksın. Milletin imanını kurtarmak için maddi – manevi fedakarlıklarla dolu ömür süren nice hizmet insanının sürgünü ne zaman son bulur. Yeter…

Sen ey hâr çocuğu! Milletimi birbirine kırdırma, dökme kardeş kanı. Milleti birbirine bağlayan manevi rabıtaları tar-u mar etme. Enkaza çevirme güzel yurdumu. Bağları bozma, bağbana kıyma… Ülkemin mor menekşelerini, papatyalarını ezme. Cıvıl cıvıl öten kuşlarını susturma… Yıkma…

Ey hâr çocuğu! Son sözüm senin özüne, kendine yani… Sen dünyayı ahirete tercih ederek berbat ettin avanelerinin ahiretini yıkma. İmanını üç kuruşa sattın mefistoya, bari teb’anı perişan etme. Şeytanı inş oldun dünden, dokunma mazluma. Soktuğun nifaklarla bu millet yarım asır zor toplanır, bütün bütün umutları kırma…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.