Emanet

Emanet, emin ve güvenilir olma demek. Emin olma peygamberlerin en önemli vasıf ve ahlak-ı âliyelerindendir. Allah emindir. Emin olana, mü’min denir. Yani el-Mü’min olan Allah, güvenilir kuluna kendi ismini vermiş ve Mü’min diye vasıflandırmıştır.

İslam, El-Mü’min olan Allah’ın (cc) Cibril-i Emin vasıtasıyla, Muhammed’ül Emin’e (sav) indirdiği dininin adıdır ve muhatabı da emin insanlardır.

İnsanın emin olunacak, üç uzvunun olduğunu beyan eder Efendiler Efendisi (sav): Eli, dili, ve apış arası. Bu değerlendirmeye konu olan nurlu beyanda Efendimiz (sav) mü’minin elinden ve dilinden insanların emniyet içerisinde olması gerektiğini buyurur. Başka bir lâlü güherlerinde ise siz bana iki şeyden güvence verin, ben de size, Cennet’in güvencesini vereyim derler. Güvence istediği şeylerin ise iki dudak arası ve apış arası olduğunu haber verir.

Hocaefendi hazretleri, vasıflarından bahsettiği bir makalesinde söyle tarif eder mü’mini; “Ey Nefis! Sıyrıl hazan duygularından ve bir yeşillik ol, uçuşsun kuşlar, kuşçuklar çevrende.. bir su kaynağı ol, koşsun bütün bağrı yanıklar semtine.. mumlar gibi eri ve etrafına ışıklar saç; hem öyle bir saç ki, mehtabı temâşâya dalmış olanlar, onu bırakıp da senin ikliminin pervanesi olsunlar.” Hocaefendi hazretleri bu ifadeleriyle, güvenin hayata can ve ruh olması gerektiğini ifade eder.

Mü’min hem emin, hem de emanete hakkıyla riayet edendir. Tohumun toprağa, yağmurun buluta emanet olduğu gibi, varlık da insana emanet edilmiş yüce Yaradan tarafından. Bu emanetin has bekçisi ise şüphesiz mü’mindir. “Ey iman edenler! Anlaşma yaptığınız zaman yaptığınız anlaşmayı yerine getirin (5:1) diyor emin beyan. ” …yeminlerinizi bozmayın”(16:91) diye ikaz eder hem. Mü’min yaradanın kendisine takdir ettiği, ihsan buyurduğu hilafet makamının bir neticesi olarak, bu kutsal yükü hakkıyla taşımaya ahd etmiştir. Ve emanetine aldığı bütün varlığa ne eliyle, ne diliyle ne de tavır ve davranışlarıyla en küçük bir zarar vermez/veremez.

Hem mü’min, kendisine ne emanet edilirse edilsin namusu bilir onu. İster söz, ister mal isterse can emanet edilsin, ister makam ve mevki, ister şan ve şöhret takılsın yakasına, hepsini Rabbinden emanet kabul eder ve hiç ihanet etmez onlara. Emin olma her halin hakkını vermedir hem. Mü’min emanet bildiği, canının da, emanet aldığı canlarında, kendisine tevdi edilen evlat ve hanımının da, mal ve makamların – şan ve şöhretlerin hakkı ne ise onların gereğini yerine getirmede kılı kırk da yarar, kırk bin de gerekirse.

Mü’mine en büyük emanet İslam nimetidir. Başının üzerinde taç gibi taşıdığı bu kutsal emanetin hakkını vermek en büyük derdi olmalıdır inanan insanın. İslâmın hak ettiği mualla makamda olması, inanan kalbin hayali, rüyası, aşkı olmalı. Müslümanlar bu gayeyi, önce konumlarının farkında olarak, sonra da Hocaefendi’nin ifadeleri içerisinde, “dinlerini arızasız yaşamaları, ahlâkî mükemmeliyetleri, ilim düşünceleri, hemen her zaman yaşadıkları çağın önünde bulunmaları, ilham, akıl ve tecrübe sacayağını iyi değerlendirmeleri sayesinde” ancak realize edebileceklerdir. Emanete riayet etmenin, bu düsturların hakkını vermekten geçtiğini bilmek gerekir. Memur zihniyetiyle hiç bir gaye ve hedefe ulaşılamayacağı malumdur.

Aslında insana lütfedilen nimetleri veriliş gayesine uygun kullanmakla, hakiki manada emin kılmış olur inanan insan. Beden bir nimetse, aile bir nimetse, mal – makam bir nimetse, duygu ve düşünceler, manevi cevherler birer nimetse, bunlar ma hulige lehinde (yaradılış gayesine uygun) kullanılmasıyla nimet olur, aksi nikmettir, beladır, imtihandır ya da istidrac olur hafizanallah.

Mü’min aynı zamanda emanet aldığı veya kendisine lütfen emanet edilen şeylere karşı ihanet etmeden de tir tir titremelidir. Zira Efendiler Efendisi (sav) bir hadis-i şeriflerinde şöyle ikaz eder; “Dört huy kimde bulunursa, o adam katıksız bir münafık olur. Hatta bunlardan biri dahi bulunsa, ondan vazgeçinceye kadar o kişi münafık özelliği taşıyor demektir. Kendisine bir şey emanet edilince hıyânet eder.. konuşunca yalan söyler.. verdiği sözde durmaz.. düşmanlık yapınca da sınır tanımaz.” (Buharî, İman 24)   Bu ikazın hakikati karşısında, aslında her an muhasebe içerisinde olmamız ve “bana emanet edilen şeylere karşı hiç ihanetim oldu mu?” diye sığaya çekmemiz gerekir kendi öz benliğimizi.

Zannedersem yitirdiğimiz değerlerimizden bir tanesi de bu emniyet ve güven hasletimiz oldu. Bu oluş, aslında yok oluş, uzaklaştırdı insanları bizden. Irak olduk varlığa. Tahrip ettik tabiatı, öldürdük canlıları, kırdık gönülleri ve küstürdük her şeyi kendimize. Şimdilerde hiç ama hiç biri açmıyor kucağını bize ve uzak kaldık hem eşyaya hemde hakikatine. Koptuk dünyadan da, ahirinden de maalesef.

Şimdi arıyoruz onu da. Emanetimizi, emniyetimizi… Aslında kendimizi…

Rabbım nasip etsin vuslatı, emanet gibi bütün değerlerimiz ile….

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.