Arif Özutku
Eski Yazıları
- Hakikate ermek için bugünleri görmek gerekiyormuş
- Takke Düştü, Kipa Göründü
- Evrensel barış artık hayal değil
- Efendimiz’in, Dindar Nesilden Anladığı
- Gözümüz aydın, paralel Türk Okulları geliyormuş
- Mevlana Yürekli Öğretmenler
- Kayyımları Eğitim Kurumlarına Gönderenler Kendilerinden Ne Bekliyorlar?
- Obama’nın Türk Okulları’nda Gördüğü
- Evdeki Yangın, Mutfaktaki Girdap
- Fehmi Koru’ya Cevap
- Daha eski yazılarını gör...
Hizmet Hareketi Neden Bitirilemez?
Kazakistan’da öğretmenlik yaptığım dönemlerde, okul mezuniyet programlarımız oldukça heyecan verici olurdu. Okulun son haftası düzenlediğimiz programlarda, beş yıl emek verdiğimiz öğrencilerimizden ayrılmanın üzüntüsü, bu güzel günümüze şahitlik etmek için Türkiye’den gelen misafirlerimizin sevinciyle birbirine karışırdı.
Yine böyle okul mezuniyet programına hazırlandığımız hummalı günlerden bir tanesini yaşıyorduk. Arkadaşlarımız son bir aydır gece gündüz çalıştıkları programın son provalarını yapmakla meşguldüler. O sene Türkiye’den programı seyretmek için gelen misafirlerimizin arasında bir ilimizin İl Milli Eğitim Müdürü de bulunmaktaydı. Kendisi kısa bir süre önce daha küçük bir ile müdür olarak tayin edilmiş ama mahkeme kararı ile eski görevine geri dönmüştü. Heyete okulu gezdirip müdür odasında çay ikram ettik. Sayın müdürümüz bir yandan okul hakkında sorular soruyor, diğer yandan da aldığı cevaplarla lisemizi Türkiye’deki emsalleriyle kıyaslamaya çalışıyordu.
Tam bu esnada içeriye okul müdür muavinimiz Mehmet Kocaağa Bey girdi. Heyetin huzurunda arkadaşımıza sarılıp Hocam hayırlı olsun dedim. Mehmet Bey de tebessüm ederek eşyalarımı toplamaya başladım bile diye bana karşılık verdi. Türkiye’den gelen misafirler ne olduğunu anlayamamışlar bize şaşkın şaşkın bakmaktaydılar. Onların merakını giderme adına kendilerine dönüp Mehmet Bey’in Kazakistan’ın Pavlodar isimli şehrinde yeni açılan lisemize okul müdürü olarak tayin edildiğini söyledim. Heyetten birisi Pavlodar neresi ki hocam diye sormaktan kendisini alamadı. Kazakistan’ın en kuzeyinde bulunan bu şehri tarif edebilmek için kendilerine ‘’sizin anlayacağınız Sibirya’’ dedim. Gerçekten de Kazakistan’ın en kuzey kesimi Güney Sibirya’ya komşuydu. Bu sözlerim İl Milli Eğitim Müdürü’nün kaşlarının çatılmasına sebep oldu. Eliyle Mehmet Beyi göstererek: Adama bak ya Sibirya’ya tayinini çıkarmışlar gülüyor, ben olsaydım kesinlikle mahkemeye verirdim, dedi.
Bir örneği de hanımlardan vermek istiyorum. İhtiyaç sahibi öğrencilerin yararına düzenlenmiş olan bir kermesi arkadaşlarımla beraber ziyaret ediyorduk. Kermese organize eden onlarca hanım, canla başla gelen misafirlere el emeklerini sunmaktaydılar. Kimisi pişirdiği bir tepsi baklavayı getirmiş, kimisi ise günlerce göz nurunu döktüğü dantelini satılsın diye tezgâha bırakmıştı. Hepsinin ortak amacı bu vesileyle neslimize sahip çıkabilmek ve rıza-i ilahiye nail olabilmekti.
Gözleme yapan ekibin içerisinde bir hanım dikkatimi çekti. Her ne kadar eli yüzü açtığı hamurun unuyla beyaza bulanmış olsa da bu hanımefendi gayet yakinen tanıdığım bir uzman doktordu. O da diğer hanımlar gibi şalvarını giymiş, kollarını sıvamış yanmakta olan sacın başında hem hamur açıyor, hem de gözleme pişiriyordu. Uzman doktor olana kadar toplamda yirmi seneden fazla tahsil görmüş olan bir hanımefendi ne derece gözleme pişirmede beceri sahibi olabilirdi bilemiyorum. Ama onun pişirdiği gözlemeye paha biçilemeyeceğinden emindim.
Varlık sahibi insanlardan bahsetmeden konuyu izah etmek mümkün değil. Yine farklı bir şehirde, başka bir kermeste arkadaşlar sırtında yüklediği şerbet güğümü ile ziyaretçilere Osmanlı şerbeti satan yaşlı bir ihtiyarı gösterdiler. Arkadaşlarımız bu amca için gayrimenkul zengini, parasının hesabı yok, otelleri ve arsaları var ama kermes düzenleyeceğimiz vakit gelir bizzat üç gün burada Allah rızası için şerbet satar, bizlere destek olur dediler. Bu ihtiyar adamlarından birini gönderip bu işi ona yaptırabilirdi veya satacağı şerbetin parasını fazlasıyla getirip yetkililere bırakabilirdi. Ama o bu şekliyle hizmet ediyor olmanın ifade ettiği mananın büyüklüğüne tam inanmıştı.
Ülkemizde son iki senedir başta Hizmet Hareketi olmak üzere, bütün cemaatleri sözde bitirmek düşüncesiyle siyasi çevrelerce organize edilen bir baskının olduğu artık hepimizin malumu. Bu baskı bizzat siyasi irade tarafından ‘cadı avı’ nitelemesiyle deklare edilmiş bulunuyor. Keşke bu kadar büyük makamlara ermiş olan devlet büyüklerimiz biraz tarih, biraz sosyoloji biraz da psikoloji bilseler. Eğer sosyal bilimlere azıcık vakıf olabilseler yapmış oldukları bu anlamsız çalışmanın bekledikleri neticeyi vermeyeceğini de anlayabilirlerdi.
Cemaatler siyasi partilere hiç benzemez. Müntesipleri ihale almak, rant aktarmak için bir araya gelmiş değillerdir. Beklentileri en ulvi niyetlerden müteşekkildir. Bir araya gelmelerine vesile olan şey rıza-i ilahiye ulaşabilme ümididir. Bu yüzden gönderdiğiniz yer Sibirya olsa da gülerek giderler. Belki başka bir şekilde binlerce lira verseniz yaptıramayacağınız işleri mesela kermeste gözleme yapmak ve şerbet satmak gibi severek yapabilirler.
Sosyolojik olarak en küçük cemaati bile dağıtamazsınız. Tarihte korku ve tehditle dağılan bir tek İslami cemaate rast gelinmiş değildir. Yapılan baskı ancak ve ancak onların daha çok meselelerine sahip çıkmalarına sebep olacaktır. Allah rızasının büyüklüğü en büyük tehdit veya en kesif korkular karşısında gönül birlikteliği yapmış olan bu insanlar için en büyük motivasyon aracını oluşturmaktadır.
Hizmeti bırakıp gidenler neden mi gidiyor diyorsunuz. Soğuğa hassas bu arkadaşlar kermeslerde gözleme yapamıyor ve şerbet satamıyorlar da ondan.
1 Comment
Only registered users can comment.
Arif hocam kaleminize sağlık. Güzel örneklerle açıklamışsınız meselenin özünü.