Amerikalı Müslümanların çıkmazı

Amerikalı Müslümanların çıkmazı

Amerikan topraklarında yaşanan en kötü terör saldırısının üzerinden 12 yıl geçti. 11 Eylül’ün ABD’ye milli bütünlük getirmesi bekleniyordu. Ancak bu trajik olayın Amerikan toplumu üzerinde bütünleştici değil bilakis ayrıştırıcı etkiler bıraktığı gözleniyor.

 

Bu yıl 11 Eylül anma törenleri bu ayrışımı gözler önüne serdi. Ülkenin tarihinin en hazin olayını apolitik törenlerle anmak yerine Amerikan meclis binasının batısındaki alanda yürüyüş yapan bir kesim muhafazakar, ‘Hesap ver Obama’ ve ‘Teröristlere veya onların yardakçılarına destek vermeyin’ diye slogan attı. Meclis binasının  diğer tarafında ise muhafazakar liderler için bir anma yapıldı ve bu törenle 11 Eylül 2001 tarihinde yaşanan üzücü olay kadar 11 Eylül 2012 tarihinde Bingazi, Libya’da ABD Konsolosluğu’na yapılan saldırı sırasında, hayatını kaybeden dört kişi de anıldı. Yani, kısaca söylemek gerekirse, muhafazakarlar Obama yönetimini ölümler dolayısıyla suçlamak, Müslüman teröristlerin (!) ABD’den nasıl  nefret ettiğini hatırlatmak ve 2012 yılında yapılan saldırı hakkında daha detaylı soruşturma talep etmek için toplanmıştı.

Öte yandan ABD’de yaşayan müslüman topluma bakarsak farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. 11 Eylül 2001 öncesinde, Amerika’daki Müslümanlar, çocuk yetiştirmek ve hayatlarını geçindirmekle meşguldü. Ancak bu rutin 9/11 ile birlikte dramatik olarak değişti. Müslümanlar, Yurtseverlik hareketi (Patriotic Act), göçmenlik yasaları ve genel olarak özgürlük açısından endişelerini dile getirerek sahip oldukları hakları koruyabilme yollarını aramakla boğuşurken nihayet Amerikan gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldı!

Zira, 9/11 öncesindeki dönemde FOX TV’deki 24 gibi televizyon programlarında ya da Bruce Willis’ın ‘Kuşatma’ filminde olduğu gibi filmlerde terörist olarak resmedilen Müslümanlar, hep kötü adam olarak tasvir ediliyordu. Bu başlı başına bir tür ayrımcılık değil mi? Aslında bu açıdan bakılınca Amerikalıların niçin Müslümanlara çekinceli ve korkarak ya da nefretle yaklaştığını anlamak zor değil. Zira zihinlerinde Müslümanlığa ilişkin beliren ilk intiba medya aracılığıyla hep bu şekilde pompalanıyordu.

İşte, bugün 11 Eylül’ün doğal sonucu olarak bazıları Amerikalı Müslümanları potansiyel terörist olarak görüyor. İşin daha da kötüsü, bazı Müslüman Amerikalıların diğer Müslüman Amerikalılara şüphe ile bakması!  Yıllardır tanıştığımızda ben Müslüman olduğumu söyleyene dek  Müslüman olduğunu gizleyenden durum ortaya çıkınca da  kendilerini ‘İslam’ın imajı o kadar kötü ki Müslüman olduğumu söylemeye çekiniyorum’ diye savunan çok kişiyle tanıştım…

Bu arada, The New York Times’da yayınlanan bir habere göre ‘Amerikalı Müslümanlar hakkındaki gerçekler’ bilinenden tamamen farklı. Haberde Amerikan Adalet Bakanlığı’nın yayınladığı raporda 11 Eylül sonrasında Müslümanlara yönelik 800 şiddet ve ayrımcılık vakası yaşandığı belirtiyor. Söz konusu suçlar Amerika’daki Müslüman toplumunun şüpheli değil kurban konumunda olduğunu gösteriyor.

Ayrıca, Colorado Eyalet Üniversitesi’nden yardımcı Doçent Lori Peek,  ‘9/11 sonrası Amerikalı Müslümanlar’ (Behind the Backlash: Muslim Americans after 9/11) adlı kitabında 11 Eylül 2001 sonrasında , Müslüman Amerikalıların akıllara zarar bir şekilde şiddetli önyargı, ayrımcılık, dışlanma ve tacize maruz kaldıklarını anlatıyor. 230 sayfalık kitapta, 140 Amerikalı Müslüman 11 Eylül öncesi ve sonrasında yaşadıkları endişe verici deneyimlerini örneklerle anlatıyor. Kitabında, Amerikan toplumunun herhangi bir felaket sonrasında niçin Müslüman Amerikalıları suçlamak için hedef gösterildiklerinin sebeplerini sorgulayan Peek, bir çok yeni nesil Amerikalı Müslüman’ın kimlik problemi yaşadığını vurguluyor ve toplumdaki güvensizlikten ötürü bu gençlerde topluma ait olma duygusunun zayıfladığının altını çiziyor.

Amerikalı genç Müslümanların bugün yüzleştiği en önemli problem şu olsa gerek: Hem kendi özkimliklerini taşıyabilmek ve hem de kendilerini Amerikan toplumuna ait hissebilmek! Çünkü ancak bunu başarabildikleri ölçüde Amerikan günlük yaşamında etkin rol oynayabileceklerinin bilincindeler. Yani İslam’a sadık kalarak da  Amerikan kültürüne entegre olabilecekleri bir kimlik arayışında olmaları gerektiğinin farkındalar. Bu yönleri ile de ailelerinden bir adım da öndeler.

Chicago Tribune  Gazetesi yazarlarından  Clarence Page, “Amerikalı bir Müslüman dostuma niçin hep ılımlı Müslümanların  İslamcı sesini değil de radikal islamcıların naralarını duyuyoruz?” diye sorduğumda bana “belki de dinlemiyorsun” dedi.”  diyor.

Evet, dinlemek anahtar. Huzurlu bir Amerikan mozağinde uyum içinde birlikte yaşayabilmek için açık bir diyalog, karşılıklı saygı ile karşımızdakinin bakış açısından konuya bakabilmenin gereğine samimiyetle inanmak da bir o kadar önemli. Bunu başarmak imkansız değil. Ama bunun için politikacıların da provakatif açıklamalardan ve konuşmalardan kaçınması şart.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.