Yalnız yaşamayı tercih bir kişilik problemidir

İnsan sosyal bir varlıktır. Toplum içinde hem cinsleriyle bir arada ve iletişim içinde yaşamaya mecburdur. Ancak bir insan evlenip eş sahibi olduğunda bir bütünün önemli bir parçası olarak kendisini hissettiğinde kendisini tam olarak algılar.

Aksi takdirde her ne kadar bu eksikliği iş ve sosyal hayatıyla kapamaya bir kısım kavramlarla oynayıp yalnızlığı karizmatik bir hüviyete büründürmeye çalışsa da özellikle bizim kültürümüzde bu ıstırabı ruhunun tüm fakültelerinde kıyasıya hissetmekten kendini alamaz.

Yalnız yaşamak için yaratılmayan insanı yalnızlığa mahkûm etmek yaratılış gayesine aykırıdır. Bu, koskoca bir çınarı bir saksının içine hapsetmeye çalışmaya benzer. Sadece fıtrata aykırı değil aynı zamanda yalnızlık insani ve ahlaki erdemlerinde kaybına sebeptir. Evli insanların bekârlara nispetle daha az suç işlemesi ve daha ahlaklı yaşaması bunun göstergesidir. Dolayısıyla bekârların toplum içerisindeki yüzdesinin artmasıyla ortaya çıkan tehlikeyi önleme adına tedbir almak da hepimizin vazifesidir. Bu hususta müracaat edilmesi gereken kaynaklar bizim ruh ve mana köklerimizde mevcuttur. Kültürümüz bilinçli olarak bu konuda gösterdiği hassasiyetle uzun yıllar bu virüsün milli ruhumuza sızıp toplumumuza tesir etmesine almış olduğu akıllı tedbirlerle izin vermemiştir.

Sanayi devriminden bu yana, batı medeniyetinin insanları yaptıkları işten başka bir konuya odaklanmasını engellemek düşüncesiyle özendirerek bir yaşam tarzı olarak dayatmaya çalıştığı ferdi yaşam tarzını kültürümüz baştan beri büyük bir kişilik problemi olarak algılamıştır. Yalnızlık oluşmadan önce bu yalnızlığın doğabileceği dehlizleri kapatmış, buna rağmen bir şekilde bu maraz oluşmuşsa da yalnızlıkla mücadeleyi de toplumsal bir vazife olarak kabul edip toplumun bütün kesimlerini bu mücadelede sorumlu tutmuştur.

Mücadele tarzı olarak benimsediği yol kimsenin yalnız kalmasına izin verilmediği gibi yalnızlığın önüne geçme adına statü ve servet sahibi insanları aynı zamanda toplum kanaat önderlerini bir nevi içinde bulunduğu yapının en güçlülerini sahip oldukları imkânları sarf ederek aslında madden ve manen zayıf oldukları için yalnız yaşamaya meyilli olan bu insanlara hizmete mecbur etmiştir. En güçlülere en zayıfları koruma adına yüklenen bu misyon tarihi dinamiklerimizin hedefinin kökten çözümler üretmekte olduğunu günübirlik çözümler peşinde koşmadığını ispat etmektedir.

Kültür ve medeniyetimiz, özellikle dinimizin yönlendirmesiyle yalnızlığı en büyük kötülüklerden bir tanesi kabul etmiş, bunu şeytana arkadaş olma hatta ona teslim olmakla eşdeğer tutmuştur. Bu sebeple hayatını yalnız devam ettiren fertlerin evliliğine vesile olmayı büyük sevaplar arasına dâhil etmiştir. Zira az evvel ifade ettiğimiz gibi insanın tek başına kalması ahlaki erozyonların varlık bulması adına yeter sebep olarak görülmüştür.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.