Ne kadar iyilik, o kadar mutluluk

Ebeveynlerin çocuk üzerindeki sorumlulukları kendi tahminlerinin çok üzerindedir. Pek çok anne-baba çocuğunu yedirip, giydirip, iyi bir eğitim almasına imkân sağladığında bütün sorumluluklarını eda ettiği kanaatine sahip olur. Halbuki bütün bu yapılanlar yapılması gerekenlerin içerisinde çok küçük bir yüzdeyi teşkil etmektedir. Ebeveynlerin en büyük sorumluluğu evladının cinsiyeti, yaşı, gelecekteki mesleği ne olursa olsun içinde yaşayacak olduğu topluma her dönem faydalı olacak insanlar olarak kendilerini yetiştirmekten ibarettir.

Çocukların ortaya koyduğu olumlu ya da olumsuz bütün davranışlar, şahit olanlar tarafından ebeveynlere atfedilir. Görenler “Analar ne aslanlar doğuruyor” veya “Yazıklar olsun bunların anne babasına” gibi davranışın kaynağını gösteren tepkiler vermekten çekinmezler. Bu yorumlar bir kısmımıza abartılı gelse de aslında hakikatin tam ifadesidir. Evlatlar ebeveynlerinin tam bir bileşkesidir.

Bu yönüyle aileyi bir kalıba, evlatlarımızı bu kalıbın içerisine bırakılan ıslak alçıya benzetebiliriz. Ailesiyle geçirmiş olduğu zamanın uzunluğu kabın tam şeklini alıp sertleşmesine yetmektedir. Hayatı yaşarken telaffuz ettiğimiz her bir söz, ortaya koyduğumuz her bir davranış özünde çocuklarımıza yönelik birer tavsiye mektubundan ibarettir.

Üstelik cildiyeciler nöbet de tutmuyor

Anne babalar bu şekillendirmeyi çok zaman farkında olmadan yapar. Model insan olmaları münasebetiyle ebeveynler özellikle çocukluk döneminde evlatları tarafından birebir kopyalanır. Kolay para kazanmayı seven ve para kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen bir velimin oğlu ile yaptığım görüşmede gelecekte ne olmak istediğini kendisine sormuştum. Doktor diye cevap verince şaşırdım. Neticede hekimlik insana hizmet eden idealist insanların tercih etmesi gereken bir meslekti. Ailede öyle idealist bir yapıya sahip değildi. Acaba iyi para kazanmak için mi bu mesleği seçmeyi istiyordu. Hekimler her ne kadar çok para kazansa da sürekli kan ve irin içerisinde çalışarak zora talip olan insanlardı. Demek doktor olmak istiyorsun hangi branşı seçeceksin diye kendisine ikinci bir sual yönelttim. Cevabı ilk soruda oluşan şaşkınlığımı gidermeye yetmişti, “Cildiyeci olacağım dedi ve ekledi zira cildiyeciler çoğu zaman bakarak teşhis koyan insanlar. Kimseye dokunman gerekmiyor. Ameliyat da yapmıyorlar. Özelde de kolayca çalışabilirim, ihtiyaç çok. Üstelik nöbette tutmuyorlar.”

Yurt dışında öğretmenlik yapmak istiyorum

Yurt dışında öğretmenlik yapmış olan bir çiftin ortaokula giden kızıyla yaptığım görüşmede aynı soruyu bu öğrencimize de sormuştum. O da cevaben, “Ben de öğretmen olup anne babam gibi yurt dışında çalışmak istiyorum.” demişti. Anne babasının o coğrafyada ortaya koyduğu fedakarlıkları defaatle evde dinleyen öğrencimiz kendi kendisine misyon belirlemiş o da onlar gibi birer hicret eri hizmet insanı olmayı istemişti.

Dünyayı yorumlarken sadece statü ve paradan ibaret bilen ve her şeyini bu ikisinden birisini veya ikisini kazanmak düşüncesiyle sarf eden anne babaların evlatları hayatı tamamen maddi yapısından müteşekkil bir yarış sahası olarak kabul etmektedir. Rekabet duygusu gelişmiş, empati kuramayan, merhamet duygusundan uzak insanlardır bunlar. Ad, Semud ve diğer Kur’an’da zikredilen pek çok kavim bu kafayla hareket eden topluluklardır. Hayatı tek bir dünyadan ibaret gören, yaşanması gereken ömrü sadece bu dünya olarak kabul eden herkes -Aynı Karun’da olduğu gibi- çevresindeki insanlara kendi menfaatleri söz konusu olduğunda zarar vermekten çekinmeyen davranışlar sergileyeceklertir.

Somut ve soyut hedefler

Bu kavimlerin ve insanların ortak özelliği sadece somut hedeflere odaklanması ve soyut hedeflerden uzak yaşamasıdır. İçinde bulunduğu ailede çok para kazanmak, başarılı olmak sıkça zikredilmiş ama insanlara faydalı bir birey olabilme adına karşılıksız iyilik yapması hususu hiç dile getirilmemiştir. Çocuklarımıza diploma, iş, ev, statü gibi geleceğe dönük somut hedefler verdiğimiz gibi her yaşta çevresindeki ihtiyaç sahibi insanların derdine ortak olması meziyeti de öğretilmeli ve bu davranışı birebir görebileceği örnekleri bizzat yaşayarak kendilerine göstermeliyiz. Aksi takdirde fedakârlığı enayilik, bedensel hazları tek hedef tayin eden bütün dünyası maddeden ibaret olan nesiller türeyecek ve bu nesiller dünyamızı yaşanmaz hale getireceklerdir.

Statü, para ve prestij

Üniversitede okurken sınıf arkadaşlarımın statü peşinde olduğunu yakinen görmüştüm. Kimisi bir an önce üniversiteyi bitirip Psikolojik Danışman olmak isterken bir kısmının gözünün akademisyen olup üniversitede kalabilmekte olduğuna şahit olmuştum. Mezun olduktan sonra bir sekiz-on sene geçmişti ki arkadaşlarımın statüden ziyade para kazanmaya odaklandığını fark ettim. İnsanların yaşadığı psikolojik problemlerin yoğunluğu branşlarını paraya çevirebilmelerine imkân tanımıştı. Şimdilerde ise bu arkadaşların pek çoğunun prestij peşinde olduğunu, toplumun saygısını kazanabilecek bir kısım kamu hizmetlerinde yer almak istediklerini görüyorum. Toplumdan gördükleri saygının yerini statü ve para dolduramamakta. Bu saygıyı görebilme adına mutlaka karşılık almadan sırf insanların mutlu olabileceği insani hizmetleri yapmayı canı gönülden arzu etmekteler.

Keşke hayatın daha başında insanlarımıza soyut hedefler verebilsek ve bu vesile ile çocuklarımızı bütün dünya insanları adına birer fırsat haline getirebilsek.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.