Zor müttefik

Türkiye Amerika’da en çok Washington’un ciddi ulusal güvenlik talepleri olduğunda gündeme gelir.

Şu anda da durum bu. Amerikalı liderler ve üst düzey yetkililer Türkiye’yi ağızlarından düşürmüyor. Ankara ile Washington arasında yoğun bir heyet ve telefon trafiği var. Amerikan medyasında ‘Türkiye neden IŞİD karşıtı koalisyona yeterince güçlü destek vermiyor?’ temalı bolca haber ve yorum çıkıyor. Ankara ise özellikle işin içine askeri imkânlarını kullandırma girdiğinde ne kadar zor bir müttefik olabileceğini Washington’a tekrar hissettiriyor.
Düşünce kuruluşu CAP uzmanı Max Hoffman’a göre Türkiye’nin IŞİD karşıtı koalisyonun ‘ciddi’ bir ortağı olup olmadığı konusunda Washington hâlâ nihai hükmünü vermiş değil. (İngilizce ifadesiyle, ‘jury is out’) Pazarlıklar kıyasıya sürerken, basın üzerinden de nazikçe ‘Türkiye’den daha fazlasını bekliyoruz’ mesajları gönderiliyor. Kısacası Türkiye’ye tam saha pres uygulanıyor.

Başkan Obama’nın IŞİD ile mücadele özel temsilcisi General John Allen başkanlığındaki heyet geçen hafta Ankara’daydı. Hükümet, Suriyeli muhalifleri eğitme ve donatma planını kabul etti. İncirlik üssünü kullanma talebinde ise ya henüz sonuca ulaşılamadı ya da kamuoyuna açıklanmıyor. Radikal unsurların güney sınırından giriş çıkışını engelleme konusunda işbirliği hızlı gelişiyor. Amerikalılar Türkiye’nin koalisyona kara gücü vermesi için bastırmanın pek yakışık almayacağının ise farkında. Zira kendi askerlerini de kara cephesine sürmek istemiyorlar. Kaldı ki, Türk ordusunun Suriye’ye girmesinden fazla hoşlanacaklarını da sanmıyorum. Rusya, İran ve hatta dolaylı olarak Esed rejimiyle kurdukları hassas dengeler bozulabilir. Arap dostları dahi bundan rahatsız olabilir.

 KOBANİ’DE TÜRK ASKERİ İSTENMİYOR

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin IŞİD’e karşı doğrudan devreye girme ihtimali, en çok Kobani’ye muhtemel müdahale çerçevesinde tartışıldı. Dışişleri Bakanı John Kerry, bir röportajda, ‘Kürtlerden Iraklılara, Suriyelilerden ötesine’ farklı tarafların Kobani’de Türk askeri varlığını istemediklerini söyledi. Aslında ABD de bu listenin içinde. Obama yönetimi Türkiye’nin Kobani’ye asker göndermesinden ziyade ikmal koridoru açmasını arzu ediyordu. PKK ve PYD’den hazzetmeyen Ankara’nın bu jesti yapmaması Washington’u rahatsız etti. Ancak 1,5 milyon dolayında Arap mülteciye ilaveten yüz bini aşkın mağdur Kürt’e kapılarını açarak insanî yardım faturasının en büyük kısmını üstlenen Türkiye’ye aşırı yüklenemiyorlar.

Ankara, IŞİD krizini fırsat bilip ABD’yi Esed rejimine karşı ve mülteci sorununda daha etkili tedbirler almaya zorlamaya çalışıyor. Sınırın Suriye kısmında uçuşa yasaklı güvenli bölge oluşturulması için bastırıyor. Önemli askeri taahhütlere bunları ön şart koşuyor. Fakat Washington’u ikna edebilmesi zor görünüyor. Ankara’nın taleplerine ABD Dışişleri ve belki biraz da Pentagon daha müzahir olsa da, özellikle Beyaz Saray oldukça katı. Başkan Obama ve yakın ekibi, Esed sorunu ile IŞİD tehdidini birbirinden ayrı tutmaya kararlı. ABD’yi Suriye’de askeri maceraya sürüklemekten kaçınıyorlar. Esed rejiminin hamisi uluslararası güçleri tahrik etmek istemiyorlar. Ankara’nın, istediğini elde edemeyeceğini bile bile, koalisyona mümkün mertebe az askeri katkıda bulunmak için tampon bölge şartını koştuğundan şüphe ediyorlar.

Washington’da, Türkiye’nin mevcut politikasının ‘güçlülük’ halinden değil ‘zayıflık’ ve ‘savunmasızlık’tan kaynaklandığı değerlendirmeleri yaygın. Görülen o ki Ankara, son dönemde bölgedeki Kürt siyasi ve askeri kazanımlarının Türkiye’deki iç güvenlik dengelerini olumsuz etkilemesinden korkuyor. Coğrafi konumu ve demografik yapısı nedeniyle IŞİD türü radikal oluşumların ideolojik ve tahripkâr etkilerine en açık ülkelerden biri de Türkiye.

ERDOĞAN’A ‘ÇOCUK ELDİVENLERİ’YLE MUAMELE  

Kürt meselesinde Ankara’nın ulusal güvenlikçi, PKK’nın şiddetçi yüzünün tekrar ön plana çıkması Washington’da dikkatle takip ediliyor. Sokaklardaki şiddet, bir NATO müttefikinin istikrarı adına endişe uyandırıyor. ABD için ideal senaryo, gerek Türkiye’nin iç barışı, gerek IŞİD karşıtı cephenin güçlenmesi adına Ankara’nın PKK dâhil Kürtlerle barışması. Ama daha büyük stratejik sıkıntılara girmek istemeyen Amerikan yönetimi, Ankara’nın kökü derin Kürt reflekslerinin üzerine fazla gitme niyetinde de değil. Nitekim Türkiye’nin Kobani’deki mesafeli tavrına resmi cephe fazla yüksek ses çıkarmadı. İsmi saklı birkaç diplomat Amerikan basını üzerinden sitem etti, o kadar. Antidemokratik ve Batı karşıtı tavırlarına rağmen Erdoğan’a Max Hoffman’ın tabiriyle ‘çocuk eldivenleri’yle yani incelikle muamele etmelerinin temel sebebi de, Türkiye’nin vazgeçilmez stratejik değeri.

Başkan Obama’nın Türkiye gibi kritik oyunculara dikkatli davranmaktan başka çaresi yok. Zira Ortadoğu politikasına ilişkin içeriden aldığı eleştirilerin dozu ve profili her geçen gün yükseliyor. Başkan’ı harekete geçmede kararsızlıkla, geç kalmakla ya da eksik hamleyle suçlayan ağır toplar kervanına kabinesindeki eski isimlerden Savunma Bakanı Leon Panetta ve partidaşı eski ABD Başkanı Jimmy Carter da katıldı. Ancak Obama iktidarda olduğu sürece ABD’nin Esed rejimine karşı arzu edilen kıvama gelmeyeceği de aşikar. Dolayısıyla Ankara’nın şu anda IŞİD’le mücadeleye odaklanıp Esed’le nihai hesaplaşmayı Obama sonrasına ertelemesi ya da kendini biraz geriye çekmesi daha gerçekçi olur.

Suriye ve IŞİD krizleri ABD’nin de Türkiye’nin de biraz boyunun ölçüsünü almasına vesile oldu. Kimsenin birbirine ahlaki üstünlük ve stratejik feraset taslama hakkı yok. Şimdiye dek yapılan yanlışlar doğrulardan çok fazla. En iyisi önümüze bakıp, dibi görünmeyen sulara da girmeksizin, zararı asgariye indirmeye çalışmak.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.