Tiyatro ve gerçekler

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la İstanbul’da ortak basın toplantısı yaparken farkında mıydı bilmem; o salonda sadece Erdoğan’ın onayladığı medya organlarının temsilcileri vardı. Aralarında Zaman’ın da bulunduğu birçok muhalif ve bağımsız basın kuruluşunun haber takip hakkı gasp edilmişti.

Erdoğan’ın yanında podyuma çıkan Biden bilerek ya da bilmeyerek basın toplantısı görüntüsü altındaki tiyatronun parçası oldu. Tiyatroydu, çünkü basının önemli bir kısmına ambargo koyulmuş olmasının ötesinde, hazır bulunan muhabirlere soru sorma fırsatı dahi verilmedi. Hoş, verilmiş olsaydı bile kimse devletin başının canını fazla sıkacak bir soru sor(a)mazdı herhalde…

Erdoğan konuşmasında Türk-Amerikan ilişkilerinin ‘ortak değerler’ üzerinde inşa edildiğini söylerken, adeta zekamızla alay ediyordu. AKP tekeli altındaki Türkiye’de özellikle son bir yılda başta basın özgürlüğü, nice demokratik teamülün ve insan haklarının ayaklar altına alındığını sağır sultan bile duymuştu. Böyle bir siyasi rejimin başmimarı ABD ile hangi ‘ortak’ değerlere sahip olmakla övünebilirdi ki?

İNCİRLİK’E AĞLIYORLAR

Biden eminim bütün bunları bildiği halde, Erdoğan’ın yüzüne vurmaktan kaçındı. Çünkü Türkiye’den istemeye geldiği şeylerin başında daha fazla demokrasi değil, daha fazla İncirlik geliyordu. Reelpolitiğin en soğuk ve pragmatik versiyonlarından birini benimseyen Obama yönetiminin demokrasi konusundaki ikircikli tavrı şaşırtıcı değil. Türkiye’nin otokrasiye kaymasına timsah gözyaşları dökerken, Ankara’nın İncirlik’i kullandırmamasına hüngür hüngür ağlıyorlar. IŞİD’le mücadelede Türkiye’ye ihtiyaçları var. O nedenle mührü elinde tutanlarla -gerçekte ne kadar itici bulurlarsa bulsunlar- çalışmak zorunda hissediyorlar.

Hem Biden’dan hem Türk muhataplarından Türk-Amerikan ittifak ilişkilerinin sözde ne kadar güçlü olduğunu duyup durduk. Bunlar diplomasinin beyaz yalanlarından ibaret. Gerçek şu ki, Washington Ankara’ya, Ankara ABD’ye tepki dolu. Bana inanmıyorsanız, uzmanlara kulak verin. Düşünce kuruluşu Ortadoğu Enstitüsü (MEI) için analiz yazan ABD’nin eski Ankara büyükelçilerinden Robert Pearson, ‘2003’ten ve kimilerince 1974’te Kıbrıs’tan bu yana iki başkent aynı krizi bu denli farklı görmemişti’ diyor. Stratejik ve Uluslararası Etütler Merkezi (CSIS) uzmanı Bülent Alirıza, Türkiye’nin IŞİD karşıtı koalisyona katkıları ABD’nin arzu ettiği seviyede olmamasına rağmen, Amerikalı yetkililerin hayal kırıklıklarını kamuoyuyla paylaşmaya ‘genelde isteksiz’ olduğuna işaret ediyor. Zira iletişim kanallarının kapanmasını istemiyorlar.

Biden, Erdoğan’ı İncirlik’i kullandırmaya, Erdoğan Biden’ı Esed’i devirmeye ikna edebildi mi, bilmiyorum. Geçen hafta Washington’da konuştuğum hiçbir uzman bu tür bir mutabakat çıkacağından ümitli değildi. Aksine, işler giderek 2003 Irak işgali öncesinde yaşananları daha çok andırıyor. O dönemde de Ankara, Amerikalılara bugün git yarın gel deyip durmuştu. O zaman Ankara’ya en çok kızanların başında Pentagon geliyordu, bugün de öyle. Ordu o gün Irak işine bulaşmama kanaatindeydi, bugün Suriye’ye. Amerika o günlerde İslamcılık gömleğini çıkardığını söyleyen AKP’yle ulusal güvenlik çıkarları adına angaje olurken laik unsurları hayal kırıklığına uğratıyordu. Bugün de hemen tüm toplumsal muhaliflere eza çektiren ve yolsuzlukların üzerini örtmek için devletin altını üstüne getiren AKP idaresinin uluslararası meşruiyetine katkıda bulunuyorlar.

BİDEN’IN SEMBOLİK MESAJLARI

Uzun lafın kısası, ABD IŞİD’e karşı mücadelede Türkiye’den istediği oranda desteği alana dek, demokrasi konusunda üç maymunları oynayacaktır. Desteği alırsa da bu kez kaybetmemek için etliye sütlüye karışmayacaktır. Değerlerin reelpolitiğe kurban edilmesi, bir Amerikan dış politika geleneği. ABD’nin Türkiye’ye güvenlik bağımlılığı sürdükçe, demokrasiye katkısının sembolik seviyeden öteye geçmesi zor görünüyor. Tıpkı Biden’ın İstanbul’da ‘Denge ve Denetleme’ konulu bir sivil toplum toplantısına katılarak kuvvetler ayrılığı prensibini vurgulaması; ya da Erdoğan’ı ayıplanan ‘Ak Saray’ında değil, İstanbul’da görmesi gibi. Tabii bu tür mesajlar ancak ‘dost acı söyler’ kabilinden resmi muhataplarına yüz yüze iletilmesi halinde anti-demokratik gidişata ciddi fren etkisi yapabilir.

ABD’nin Türkiye’yle angajmanında İncirlik üssünün etkisi, Ortadoğu’daki otokrat rejimlerle angajmanında petrolün etkisine benziyor. Eleştiriyi sönümlendirici rol oynuyor. Batı’nın IŞİD’e karşı taktiksel zafer uğruna Türkiye’deki otokratik gidişata göz yumması, sadece Türkiye değil uzun vadede Batı için de önemli stratejik kayıplara yol açabilir. Zira mevcut anti-demokratik eğilim kök saldıkça, Türkiye NATO ittifakından, ABD ve AB’den daha da uzaklaşabilir. Radikalizmin yayılmasına daha elverişli bir sosyal ve siyasal zemin oluşabilir.

Fanatik AKP’liler demokrasiye dış desteğin önemine ilişkin şeyler yazdığımızda bizi Türkiye’yi yabancılara şikayet etmekle suçluyor. Oysa aynı yaklaşımı AKP’ye kapatma davasında da sergilemiş, dönemin Amerikan hükümetini demokrasiye yeterli destek vermemekle eleştirmiştim. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne imza atmış, Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı (AGİT) üyesi, Avrupa Birliği resmi adayı bir ülkede demokrasi ve hukukun üstünlüğü iç mesele değildir. Türkiye’yi yönetenlerin özgürlükler alanında sadece anayasal değil uluslararası yükümlülükleri vardır. Gerçek dost ve müttefikler, bunları münasip lisan ve vesilelerle hatırlatanlardır.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.