İran’ın açılımı: İllüzyon mu, gerçek mi?

İran’ın açılımı: İllüzyon mu, gerçek mi?

İyi diplomasi, illüzyon sanatına benzer. Görülmesini istemediğiniz şeyleri gizler, göstermek istediklerinizi ön plana çıkarırsınız. Allah var, İran’ın yeni hükümeti bunu çok iyi beceriyor. Çok değil birkaç hafta önce dünya, İran’ın tam desteğine sahip Esed rejiminin kimyasal vahşetini konuşuyordu. Bugünse İran rejimi, Suriye’deki suç şebekesiyle ortaklığı değil, ABD ve Batı’ya uzattığı -ya da illüzyonist etkiyle öyle gibi görünen- zeytin dalıyla olumlu şekilde gündemde.

New York’ta bu hafta yapılacak BM Genel Kurulu açılış toplantılarına çok sayıda devlet ve hükümet başkanı katılıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Brezilya ve ABD liderlerinin hemen ardından kurula hitap edecek. Ancak spot ışıklarının çoğu İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin üzerinde olacak. Diplomasi paparazileri, BM koridorlarında ABD Başkanı Barack Obama ile Ruhani’nin muhtemel bir el sıkışma sahnesini fotoğraflamaya çalışacak. Beyaz Saray sözcüleri, Başkan’ın İranlı muhatabıyla görüşmesini dahi ihtimal dışı bırakmadı.

Filmi biraz geriye sarıp bu noktaya nasıl gelindiğini anlamaya ve anlatmaya çalışalım. İran İslam Cumhuriyeti, nükleer programının barışçı olduğuna (henüz) ikna edemediği Batı’nın ambargolarıyla sıkıştığı köşeden çıkmaya çalışıyordu. İran halkı, çatışmacı üsluplu eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’la geçen sekiz yılın ardından ılımlı Ruhani’yi seçerek rejime ve dünyaya angajman yanlısı olduğu mesajını verdi. Mesajı almış görünen rejim, dinî lider Ali Hamaney’in tasvibiyle, Ruhani’ye ‘yürü’ dedi. O gün bugündür İran’dan jest üstüne jest geliyor.

RUHANİ’NİN JESTLERİ

Ruhani, özellikle ABD’nin olumlu manada dikkatini çekmek için Yahudilerin yeni yılını Twitter mesajıyla kutladı. Bazı siyasi tutukluları salıverdi. Nükleer pazarlık yetkisini ordudan alıp Dışişleri’ne verdi. Obama’nın seçim tebriği vesilesiyle gönderdiği mektubu aynı zariflikle cevapladı. İkisi de hukuk formasyonuna sahip ABD ve İran liderleri, diplomaside kelamın ve kalemin öneminin farkındalar. Nitekim hızını alamayan Ruhani, Amerikan televizyon kanallarına röportaj verdi. Washington Post’a makale bile yazdı. Özetle ABD’ye ‘Gelin masaya oturalım, ikimiz de kazanalım’ teklifi yaptı.

ABD ile doğrudan görüşme emeline en nihayet ulaşabileceği yönünde Tahran’ı en çok ümitlendiren, Obama’nın Suriye’deki tavrı oldu. Birkaç hafta önce Esed rejimine askerî müdahale tehdidiyle esip gürleyen Obama yönetimi, içeride ve dışarıda yeterince destek bulamayınca tornistan yaptı. Sınırlı askerî müdahale çizgisinden diplomasiye kayıverdi. Rusya aracılığıyla Esed rejimiyle dolaylı şekilde masaya oturdu. Kimyasal silah kullanımına koyduğu kırmızı çizgiyi çiğneyenleri cezalandırmak şöyle dursun, meşruiyet kazandıran bir diplomatik pazarlık sürecine girişti (Bu hafta New York’ta BM Güvenlik Konseyi’nden nasıl bir karar çıkacağına da bakarak olacağız.) İran, nükleer silah üretmesini kırmızı çizgi olarak ilan eden Obama yönetiminin, işi askerî güç kullanma noktasına getirmeyeceğini düşünüyor herhalde. Nükleer programında bazı tavizler karşılığında ABD’yle stratejik pazarlığa oturarak uluslararası meşruiyetini ve bölgesel etkinliğini artırmak istiyor.

OBAMA NE DÜŞÜNÜYOR?

ABD Başkanı Barack Obama, ABC News’a konuşurken, “İranlılarla pazarlık her zaman zordur. Yeni başkan bu işi birdenbire kolay hale getirecek değil.” diyerek, naif olmadığını ortaya koymaya çalıştı. Devlet içinde ve dışında Tahran’ın hamlelerine kuşkuyla yaklaşanlar az değil. Diğer yandan Obama, “Görüşüm o ki, eğer yoğun diplomatik çabayla birleştirilmiş inandırıcı askerî güç tehdidiniz varsa, gerçekten de bir anlaşmaya varabilirsiniz.” şeklinde konuştu. Bu denklemin en zayıf yanı, ABD’nin Suriye vakasından sonra askerî güç kullanma tehdidinin inandırıcılık ve caydırıcılığının oldukça azaltması.  

ABD’nin önde gelen İran uzmanlarından Patrick Clawson, Foreign Policy dergisindeki yazısında Hamaney’in Ruhani’yi ABD’yle ne tür bir nükleer anlaşma yapabileceğini görmek üzere göndermesinin akıllıca bir hamle olduğunu söylüyor. Clawson’a göre bu, Hamaney’in perspektifinden bir kazan-kazan senaryosu: ‘Eğer Cumhurbaşkanı (Ruhani) İran’ın nükleer seçeneklerini muhafaza eden güzel bir anlaşma yaparsa, iyi. Bir anlaşmaya varılamazsa, İran nükleer programını ilerletebilecek nice ayları kazanmış olacak.’

AMERİKAN KONGRESİ PUSUDA

Eğer Tahran ‘Esed bile ABD’den zaman kazanma taktiğinde başarılı olmuşken, biz neden olamayalım’ türü hesaplar içindeyse, yanılıyor olabilir. İş Suriye’deki gibi belki sırf Obama’ya kalmış olsa, haklı olabilirlerdi. Zira giderek içe kapanan ABD’de kronik malî sorunlardan ve katı muhalefetten iyice bunalan, sınırlı enerjisini dış politika kavgalarına harcamak istemeyen Obama’nın meseleyi zamana yaymaya çok itirazı olmayabilir. Ancak Suriye’de parmağını kımıldatmak istemeyen Amerikan Kongresi, İran’ın nükleer hırslarına aynı oranda kayıtsız kal(a)mayacaktır. Zira ABD’de İsrail lobisinin amiral gemisi, Kongre’dir. Ve İsrail ile sevenleri, nükleer silahlı bir İran’ı Yahudi varlığına en büyük tehdit olarak görmektedir.

Ankara, İran’ın açılımı konusunda ne naif, ne ümitsiz. Cumhurbaşkanı Gül’ün Ruhani ile çarşamba günü görüşecek olması, ikili ilişkiler ve bölge barışı adına önemli. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da bugünkü randevusunda ABD’li meslektaşı John Kerry’ye İran’ı özellikle Suriye’de samimiyet testine tabi tutma telkininde bulunacaktır. ABD (Batı) ile İran (ve Rusya) arasında barışçı çözüm, Türkiye’nin başta Suriye ve Irak olmak üzere stratejik alanını fazla daraltmadığı sürece, Ankara’nın da lehine. Hayırlısı olsun diyelim.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.