Devletin çivisi çıkınca…

Bir devletin çivisi çıkmayadursun. Her yeri tel tel dökülür. İçeriden kokuştukça kokuşur. Dışarıda gol üstüne gol yer.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, AKP idaresi altında işte tam bu durumda. Perişan mı perişan. Ermeni meselesi perspektifinden devletin hal-i pür melaline şöyle bir bakalım. Karşımızda başı kesik tavuk gibi ne yaptığını bilmeyen, oradan oraya savrulan bir hükümet var. Somut eylem pek az, varsa yoksa oyalama taktikleri. İçeride Kürt sorununu nasıl çözüm adı altında çözümsüzlüğe mahkûm ediyorlarsa, Ermeni meselesine yaklaşımları da entelektüel derinlik ve diplomatik zekâdan mahrum.

Aslında ‘Ermeni soykırımı’nı tanıma yönündeki uluslararası baskıyı azaltabilecek, ulusal çıkarlara da aykırı olmayan en önemli fırsat, altı yıl önce kaçırıldı. ABD’nin desteğiyle Ermenistan’la yürütülen normalleşme süreci tamama erdirilemedi. O dönemde AKP milletvekili olan ve dış politika süreçlerinin içinde yer alan Suat Kınıklıoğlu, bunu hükümet içindeki siyasi çekişmeye bağlıyor. Kınıklıoğlu’nun tweetlerine göre, kredi dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gidecek diye, dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan süreci çıkmaza sokmuş. Hiç şaşırtıcı değil…

Ankara o gün bugündür, 1915 Ermeni tehcirinin yüzüncü yıldönümünde, yani bu yıl, uluslararası camiada soykırım tezlerinin dillendirilmesi ve benimsenmesi korkusunu artan oranda yaşıyor. Tansiyon düşürme kabilinden, geçen sene Ermeni Anma Günü 24 Nisan’da Başbakan Erdoğan imzasıyla empatik bir taziye mesajı yayınlandı. Doğru bir hamleydi. ‘Ortak acı’ nosyonu ortaya atıldı. Ancak bunlar uluslararası camianın ve medyanın dikkatini çekebilecek çapta adımlarla takviye edilemedi.

PAPA’YI SARAY’DA AĞIRLAMAKLA İŞ BİTMİYOR

Sonuç? Hıristiyan dünyasının en etkili liderlerinden Papa, ilk kez ‘soykırım’ ifadesini kullandı. Hem de güya devletin itibarını yükseltecek diye milletin paralarının hoyratça harcandığı Saray’da hoşamedi edildikten beş ay sonra… Demek ki diplomaside marifet şatafatlı salonlarda, altın varaklı bardaklarda, tarihî kostümlü muhafızlarda değil. Tutarlı politikalarla, yapıcı adımlarla, bilimsel temeli güçlü argümanlarla sonuca ulaşılabiliyor. Ülkenin en yetkin memurlarını sırf siyasî ve şahsî hesapları nedeniyle harcamayı kendine birinci iş edinmiş liderler tarafından yönetilen bir devletten başka ne beklenir ki zaten?

Avrupa Parlamentosu’ndan gelen soykırımı tanıma kararı da, Ankara’nın diplomatik zaafının eseri. AKP’nin üst aklı anti-demokratik bir rejim kurma kararı verdiğinden bu yana Avrupa Birliği’ne katılım süreci canlandırılamıyor. Dolayısıyla Avrupa’yı Türkiye’yi küstürmemeye iten en önemli stratejik gerekçelerden biri otomatik olarak denklemden çıktı. AKP hükümeti temsilcileri uzun süredir Avrupalılarla temaslarında gündemin en ön sıralarına ‘paralel’ paranoyasını koyduklarından, ülkenin gerçek meselelerini takibe fırsat bulamıyorlar.

Şimdi gözler ABD’ye çevrilmiş durumda. Acaba Başkan Obama da 24 Nisan açıklamasında Papa Francis’in izinden mi gidecek? ABD Kongresi’nden bir son dakika golü yiyebilir miyiz? Her şeyden evvel, Amerika’da da AKP aklının birinci önceliği, Hizmet camiasına cadı avı. Ermeni meselesi, ticarî ilişkilerin geliştirilmesi gibi konular çoktan gündemin altlarına itildi. Maalesef Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği adeta AKP İl Başkanlığı’na dönüştürüldü.

Elçilik, Hizmet camiasına sistematik dışlama ve karalama kampanyalarıyla kendi ayağına baltayı vurdu. Hem ABD’deki Türkiye imajını parlatan en etkili sivil toplum grubunun network’ünden ve tecrübelerinden istifade imkânını kaybetti. Hem de 1915’e ilişkin tezlerinin inandırıcılığını iyice zayıflattı. Öyle ya, 2015’te bile kendi vatandaşlarına tehdit perspektifinden bakan, ayrımcılık yapan, iftira eden, haklarını zalimce çiğneyen, yurtdışında bile rahat bırakmayan bir devlet, yüz yıl öncesinde Ermeni azınlığa kim bilir neler yapmıştır diye düşünmez mi Amerikalılar?

OBAMA DA ‘SOYKIRIM’ DER Mİ?

Washington’da 1915’te Ermenilere karşı devlet eliyle işlenen ya da göz yumulan vahşetlerin soykırım derecesine vardığına şüphe duyan yok gibi. Ancak Başkan Obama’nın stratejik kaygılarla bu yıl da soykırım demeyeceği tahminleri ağır basıyor. Düşünce kuruluşu CAP’ten Michael Werz’e, Papa’nın yorumlarının ve Ankara’nın buna verdiği tepkinin Beyaz Saray’a nasıl yansıdığını, bu yıl 24 Nisan’da daha sert bir açıklama gelip gelmeyeceğini sordum. ‘Olası değil’ dedi ve ekledi: ‘Ancak Türkiye’de AKP ve CHP’yi uzun yıllardır ilk kez birleştiren büyük inkâr koalisyonu dikkat çekici.’ Werz’in iğnelemesinden de anlaşılacağı üzere, Washington’da Obama dâhil birçokları 1915 olaylarına ‘inkârcı’ yaklaşımdan rahatsız ancak Türkiye’yi kızdıracak hamlelerle ulusal çıkarlarına zarar vermek de istemiyorlar. Cumhuriyetçi kontrolündeki Amerikan Kongresi yönetiminde de hâkim kanaat bu.

Werz, Dışişleri Bakanı John Kerry’nin mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile bu hafta yapacağı görüşmeyi de AKP hükümetine destek amaçlı değil, al-ver (transactional) bağlamında ‘normal iş prosedürü’ olarak görenlerden. Tıpkı Obama’nın ‘sıradan’ nedenlerle Erdoğan’ı araması gibi. WINEP’ten Soner Çağaptay, Kerry görüşmesinin Ermeni meselesinden ziyade Suriye ağırlıklı geçeceğini tahmin ediyor. Pragmatik Obama yönetimi, özellikle Suriye’de ve IŞİD’e karşı mücadelede Ankara’nın Washington’a biraz daha yaklaştığı son dönemde ‘soykırım’ tartışmasının işlerini müşkülleştirmesini istemez.

Türkiye’nin jeostratejik konumu, en etkisiz diplomasi dönemlerinde dahi çok büyük kazalara uğramasını engelliyor. Hükümetin başarısızlıklarını gizliyor. Ülkenin Ermeni meselesi gibi hiçbir köklü sorununa çözüm bulunamadı. Koca devlet, bir partinin siyasî oyuncağı haline getirildi. Çok yazık.

 

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.