Obama’nın rengi, ABD’nin ahengi

Floridalı gönüllü mahalle gözetçisi Hispanik melez George Zimmerman, 26 Şubat 2012 gecesi kılık kıyafeti ve ten renginden muhtemelen işkillendiği 17 yaşındaki siyahî Trayvon Martin’i hırsız şüphesiyle takip etti.

Zimmerman’ın belinde silah, gencin elinde ise marketten yeni aldığı şekerler ve meyveli içecek vardı. Kaldırımda çıkan arbedede boğuşurlarken Zimmerman’ın sıktığı kurşun, çocuğun kalbine saplandı. 13 Temmuz günü eyalet mahkemesi, jürinin nefsi müdafaa kanaati doğrultusunda, vakanın cinayet olmadığına hükmetti. Ve Zimmerman beraat etti. Amerika’nın uzun ve trajik ırkçılık tarihinde siyahları sokaklara döken ilk mahkeme kararı değildi bu şüphesiz. Tarihi nitelik taşıyan, hadisenin ABD’nin ilk siyahî başkanı dönemine denk gelmesiydi.

Baştan beri herkesin gözü Başkan Barack Obama’nın üstündeydi. Ne diyecek, nasıl davranacaktı? Obama ilkin “Trayvon benim oğlum da olabilirdi.” yorumunu yapmıştı. Ardından, muhtemelen hukuki süreci etkilememek ve başkanlık seçimlerinde sıkıntıya girmemek için uzun süre sustu. Zimmerman’ın beraatinden hemen sonra bir şeyler söyledi. Ancak bununla yetinmedi. Cuma günü sürpriz şekilde Beyaz Saray basın odasına gelerek, en içten ve bir o kadar da sıkıntılı konuşmalarından birini yaptı. Podyumda bu kez sadece bir başkan değil, ırkdaşlarının hissiyatına dikkatlice ve mahirane tercüman olan siyahî bir Amerikalı adam vardı.

OBAMA DA IRKÇILIK KURBANI

Obama’nın işi çok zordu. Zira Amerika’da renk mevzularına girmek, her babayiğidin harcı değildir. Zülf-ü yâre de, ağyara da dokunabilir. Hele işin içine cinayet karışmışsa… Belli ki Obama, mahkeme kararını adil bulmayıp sokaklara dökülen renktaşlarıyla aynı fikirdeydi. Ama o, bir başkandı. Yargıyı doğrudan eleştiremezdi. Sokaklara çıkmasına ise gerek yoktu. Mikrofonu eline alıp konuşması yeterliydi. Kelimelerini özenle seçerek, düşüne düşüne, yumuşak bir üslupla konuşan Obama, meseleye şahsi boyutlar da getirdi. “35 yıl önce Trayvon Martin ben olabilirdim.” dedi. Siyahî bir adam olarak alışveriş mağazalarında takip edildiğini, caddeden geçerken araba kapılarının nasıl kilitlendiğini anlattı.

Amerika’daki suç istatistiklerine bakınca, halkın Afro-Amerikalı erkeklerden çekinmesinin ve polisin işkillenmesinin tek sebebinin ırkçılık olmadığı anlaşılır. İşin daha ilginç yanı, siyahlara yönelik şiddetin büyük kısmı beyazlardan değil, yine siyahlardan geliyor. Siyah camiasında maddiyatçılık, çetecilik, uyuşturucu bağımlılığı, alkolizm, parçalanmış aileler gibi arızalar yaygın. Devletin tedbirleri, artan oranda hassas medya dili ve Obama gibi başarılı siyahîlerin hikâyeleri dahi kökü çok derinlerde olan bu yaraları tamamen tedaviye yetmiyor. Obama, Amerika’da siyah olmanın psikolojik tezahürlerini bil(e)meyen beyazların dikkatini ısrarla tarihi ve sosyolojik bağlama çekti. Kölelik ve ayrımcılık travmasının etkilerinin hâlâ sürdüğünü ima etti. Yani sokaklara dökülen renktaşlarına biraz empati devşirmeye çalıştı.

KARGAŞAYI ÖNLEMEDE ÖRNEK TAVIR

Obama’nın hamlesi, sadece beyazları insafa çağırmaya değil, siyahların şimdiye kadar genelde barışçı seyir izleyen tepkisinin şiddete dönüşmesini önlemeye de matuf. Zira bu tür şiddetin Amerikan tarihinde örnekleri çok. Ekonomi düzelme emareleri göstermişken, ülkenin güvensizlik ve istikrarsızlık sarmalına girmesini başta Obama, aklı başında hiç kimse istemez. Toplumsal krizlerde kitle psikolojisinin iyi yönetilememesi iç kargaşayı körükleyebilir. Bu noktada Obama, sorumlu ve yetkin bir liderlik sergiliyor. Hem usturuplu şekilde söyleyeceğini söylüyor hem de hiçbir kesimi tahrik ya da mağdur etmiyor. ABD başkanının yapıcı tarzı, başta Türkiye, hassas toplumsal, kültürel ve ideolojik faylara sahip diğer ülkelere örnek teşkil edebilir.

Siyahî bir Amerikan vatandaşı olarak Obama’nın içini dökmesi şüphesiz sadece takdir değil, tenkit de topladı. Damarlarında hâlâ ırkçılık dolaşanların böyle şeyleri hazmetmesi mümkün değil. Nitekim Fox News gibi sağcı kanallardaki bazı uçuk tipler, tepkilerini açıktan dillendirdiler. Irkçı suçlamasına maruz kalmamak için rahatsızlığını içe atan kitleler olduğuna da eminim. Birçok beyaz başkandan hiç de geri kalmayan performansına rağmen Obama’yı Beyaz Saray’a bir türlü yakıştırmayan, sürekli çelme takmaya çalışanlar da o kesimler. Açık ırkçılığa kanunlar ve siyasi kültür müsaade etmediğinden, gizli ırkçılık yapıyorlar. Haddizatında Trayvon Martin vakası, gizli ırkçılık emarelerinden dolayı insan hakları gruplarınca mercek altına alınmış, böylece ulusal bir mesele olmuştu.

KISIR DÖNGÜ NASIL AŞILIR?

Obama’nın dediği gibi, sorunu abartmaya da gerek yok. Amerika zaman içinde ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadelede önemli mesafeler kaydetti. Bir siyahın iki kez başkan seçilmesi bile başlı başına bir gösterge. Obama, kendi kızlarının arkadaşlarıyla ilişkisini de örnek vererek, özellikle yeni nesillerin bu marazdan giderek kurtulduğuna işaret etti. Washington gibi göç alan çok renkli bölgeler, karşılıklı önyargıları kırabilecek etkileşim imkânları da sunduğundan nispeten avantajlı. Bembeyaz eyalet ve banliyölerde, ya da simsiyah büyükşehir gettolarında yaşayanlar, aynı oranda şanslı değil. Beyazlarla siyahlar arasındaki gelir ve eğitim seviyesi uçurumu, aynı semtlerde oturup kaynaşmalarını zorlaştırıyor. Yani ırkçılığın önüne geçilmesi için fırsat eşitliğinin sağlanması da şart. Diğer yandan, fırsat eşitliğinin önündeki engellerden biri de gizli ırkçılık. Kısacası bir çeşit kısır döngü de söz konusu.

Trayvon Martin davası, Amerika’daki siyah-beyaz dinamiklerini yeniden gündeme getirdi. Sokaklar hareketlendi. Ama böylesine hassas bir dönemde, ne konuştuğunu bilen, babası siyah annesi beyaz bir başkana sahip olan ABD şanslı.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.