İsrail’le kısır döngü ve ABD

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Avrupa ve Ortadoğu’ya orijinal seyahat planında Türkiye durağı yoktu. Suriye’deki rolünden dolayı Ankara’ya da uğramasının muvafık olacağı sonradan düşünüldü. Ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın siyonizmi hedef alan sözlerinin ardından İsrail’le geçen hafta yaşanan sert laf kavgası, çok daha teknik ve olumlu olacağı ümit edilen ziyaret atmosferine maalesef gölge düşürdü.

Kerry, bakan sıfatıyla Ankara’da yaptığı ilk temaslarda, Beyaz Saray’ın talimatı doğrultusunda muhataplarına hem kapalı hem açık ortamlarda sitem etmek durumunda kaldı. Amerikan medyası da ziyaretin Türkiye için asıl önem taşıyan Suriye boyutunu değil, İsrail anlaşmazlığı meselesini ön plana çıkardı. İşin içine İsrail faktörü girdiğinde ABD’nin objektif davran(a)madığı aşikar. O nedenle Erdoğan’ın siyonizmi insanlık suçu kategorisine koymasının, sadece İsrail’i değil Washington’u da ayaklandırması şaşırtıcı değil. Nitekim Beyaz Saray, sert bir yazılı açıklamayla Başbakan’ın beyanlarını ‘saldırgan’ ve ‘yanlış’ bulduğunu bildirdi. Kerry ise meslektaşı Ahmet Davutoğlu ile ortak basın toplantısında bu sözlerle hemfikir olmamanın ötesinde, ‘itiraz’ ettiklerini söyledi. İsrail’in Amerika’daki amiral gemisi Kongre’den henüz ses çıkmadı. Ama asıl gürültü orada kopacaktır. Hatta Türkiye’yi kınayan bir karar tasarısı için düğmeye basılmamışsa şaşarım.

ABD OBJEKTİF DEĞİL

Ankara, İsrail’le ihtilafının Kongre cenahında sıkıntılar çıkarsa da, şimdiye dek Beyaz Saray’la ilişkilerinde büyük sorun teşkil etmediği kanaatinde. Bunda haksız da sayılmaz. Obama yönetiminin mevcut Netanyahu hükümetiyle arasının biraz limoni olmasına da güveniliyor. Ancak şu da bir gerçek ki; Mavi Marmara krizinde kapalı kapılar ardında Türkiye’nin pozisyonuna daha sempatik duran Beyaz Saray, şimdiye dek İsrail’in tutumunu açıktan eleştirmiş değil. Hatta Amerikan kamuoyu, Kongre, İsrail lobisi ve başka güç odaklarından gelen baskıların da etkisiyle, eleştiri oklarını daha fazla Türkiye’ye yöneltmiş vaziyette. Başbakan Erdoğan’ın İsrail’e lafla sataşmalarına en sert tepkileri veriyorlar ama, 9 sivil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının uluslararası sularda kurşunla sataşma suretiyle öldürülmesini tel’in ettiklerini henüz duymadık.

İsrail konusunda objektif olamasa da ABD, Türkiye için vazgeçilemeyecek bir uluslararası iş ortağı. Nitekim Erdoğan hükümeti de Obama’nın ‘model ortaklık’ vizyonunu benimsiyor. Ne var ki, İsrail’le ihtilafın her alevlenmesinde, Türk-Amerikan ilişkilerine de kor düşüyor. Oysa Türkiye’nin, âli çıkarları doğrultusunda başta Suriye ve Irak olmak üzere Washington’u ikna etmek istediği birçok konu var. Nitekim Başbakan Erdoğan, Washington’a gelip bizzat Obama ile görüşerek işleri tepeden bağlamak istiyor. Ancak Beyaz Saray, randevu için hâlâ net bir tarih vermiş değil. Ankara’nın İsrail’e her sert çıkışı, o önemli randevuyu biraz daha geciktirebilir. Zira İsrail’in ve Amerika’daki güçlü dostlarının hışmını üstüne çekmek istemeyen Obama, en azından gerginliğin yatışmasını bekleyecektir.

KERRY, BAŞBAKANI ÜZMEK İSTEMEZDİ

İsrail’le son yol kazasının tam Kerry’nin ziyaretine denk gelmesi hem Türkiye hem Kerry adına talihsizlik. Kerry, Türkiye’ye aşina ve beraber çalışmaya yatkın biri. Bu ziyarette en son yapmak istediği şey, Başbakan’ı eleştirmekti. Tam aksine, başta Başbakan; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Bakan Ahmet Davutoğlu ile şahsi ilişkisini daha da pekiştirmek istiyordu. Gül ve Davutoğlu cenahında bu hedefine ulaşmış olabilir, ama Başbakan’la iyi bir başlangıç yapabildiği söylenemez. Bakanlıktan sonra daha yüksek bir siyasi basamağa atlama şansı bulunmayan Kerry’nin, adını tarihe yazdırabilmek için Ortadoğu Barış Süreci’ni yeniden canlandırma gayreti içine gireceği tahmin ediliyor. Eminim Filistin meselesinde Türkiye’nin ve şahsen Başbakan Erdoğan’ın özellikle bölge kamuoyu nezdindeki ağırlığının farkında. Sırf bu bile, Ankara’yla arasını iyi tutmak istemesi için yeter. Kerry ve Obama yönetimi için ideal olan, İsrail ile Türkiye’nin bir şekilde arayı düzeltip başta Filistin meselesi, bölgesel konularda daha yakın çalışması. En azından birbirlerine çelme takmamaları. Ama her iki müttefiklerine de söz geçiremiyorlar. Son kriz, ABD’nin de teşvikiyle Türk ve İsrailli diplomatlarca el altından pişirilen barışma aşına da su kattı. Türkiye’nin gücünün artması ve uluslararası arenada bir üst lige çıkmasında Erdoğan hükümetinin özgüvenli ve özverili gayretlerinin çok etkisi oldu. Ancak büyük güçlerin bile işin içinden çıkamadığı bölgemizde her sorunun üstesinden gelemeyeceğimiz aşikar. Herkesi hizaya getirmek imkânsız. Bu şartlar altında cepheyi büyütmektense, enerjimizi Suriye ve Irak gibi daha öncelikli alanlara yoğunlaştırmalıyız. Ağır bölgesel sorumlulukları, mümkün mertebe dost ve müttefiklerle paylaşmalıyız. Obama yönetimiyle kanalları sağlam tutmak o nedenle önemli.

Hükümet tam da bunu yapmaya çalışıyor. Ama İsrail’le süregelen kriz, ABD ve Batı’nın bölgede Türkiye’yle çalışmasını zorlaştırıyor. Türkiye lehine konuşan Batılıların elini zayıflatıyor. Hükümetin isabetle tekrar canlandırmaya çalıştığı AB tam üyelik sürecine sekte vuruyor. İslamofobik eğilimleri körüklüyor. Arabuluculuk kabiliyetimizi azaltıyor. Medeniyetler İttifakı eşbaşkanı Türkiye, sanki İsrail’le ihtilafın çözülmesini istemeyen tarafmış konumuna düş(ürül)üyor. Umarım bu kısır döngü bir an evvel son bulur.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.