Zaman abone kampanyası

Her yıl olduğu gibi bu yıl da başlamış Zaman Gazetesi kampanyası. Zor zamanlardan geçiyor ülkemiz.

İfritten günler bu günler. “Gün günden beter” deyimine hak verdiren hadiseler bir sarmal oluşturdu ve hâlâ oluşturuyor ülkemiz etrafında. Kördüğüm diyelim isterseniz. Çözülmesi için İskender’in kılıcını gerektiren kördüğüm hem de! Bilmem ki o kılıç yeterli olur mu mevcut kördüğümü çözmek için? Allah bilir, biz bilmeyiz. Rab olarak Allah’tan, Nebi olarak Hz. Muhammed’den (sas), din olarak İslam’dan razı olduktan sonra gam yok, keder yok. Ölçü bu. Öyleyse yoklayın kalplerinizi, kontrol edin aklınızı, geçin endam aynasının karşısına ve bakın kendinize. İçinize, dışınıza. Kulluğun, gassâlin elinde meyyit gibi olmanın ilanı olan bu ölçüyü ne kadar kabulleniyorsunuz. Hakkın takdirini bilemeyiz. Meşiet-i İlahi’ye müdahale edemeyiz. İlahi iradenin hükmüne razıyız. Milletin kaderi deriz, kaderimiz deriz. Ama kader anlayışını da doğru okumak lazım. Bediüzzaman’ın enfes yaklaşımı ile maziye kader istikbale irade açısından bakar mümin. Bugüne kadar olan şeyler kader. Ama bu devran böyle devam etmeyebilir. Hakkın gelecek hakkındaki takdiri bizim meçhulümüzdür. O kaderin yönünü bizim iradelerimiz, meyelanlarımız, meyelandaki tasarruflarımız ve amellerimiz belirleyecektir. Zaman Gazetesi kampanyasına bu gözle bakıyor ve keşke diyorum. Keşke ben de şu anda Türkiye’de olsam ve bundan 15 yıl önce olduğu gibi –çünkü en son 15 yıl önce katılmıştım kampanya konuşmalarına- il il, ilçe ilçe, köy köy gitsem. Konuşsam mevcut ve muhtemel Zaman okuyucuları ile. Hatta mümkün olsa tek tek konuşsam, çaylarını-kahvelerini içsem, sofralarına otursam, lokmalarını paylaşsam ve anlatsam. Desem ki onlara; Zaman, her şeyden önce Zamanın Sahibi’ne sahip çıkmanın adıdır. O’nun böyle bir sahip çıkmaya haşa ve kella ihtiyacı yok elbet. Kastım O’nun bizlere sunmuş olduğu ilkelere, prensiplere, kaide ve kurallara sahip çıkma.

Yayınlandığı ilk günden bugüne bu yoldadır Zaman. Taviz vermeden. Eğmeden bükmeden. İltifatlar karşısında şımarmadan, tehditler karşısında boyun eğmeden. Kulvar Zaman, yalana karşı doğrunun, zulme karşı adaletin, iltimasa karşı liyakatin yanında yerini almanın adıdır. Emindir herkes her bir haber ve yorumun bu ilkelerle yoğrulduğundan. Acaba demez, tereddüt yaşamaz okuyucu. Güvenir zaman mutfağında çalışanlara tıpkı kendilerine güvendikleri gibi. Gazetesinin zihnini, kalbini, aklını, düşüncesini, muhakemesini zehirleyeceğini imkan ve ihtimal vermez. Güven zirve yapmıştır adeta her bir fertte. Aslında karşılıklıdır bu güven. Onun içindir ki milyona dayanmıştır tirajı gazetenin. Türkiye şartlarında imkansızı başarmıştır Zaman bu bağlamda. Zaman, okuruna ekonomiden siyasete, hukuktan ahlaka, dinden genel kültüre seviye kazandırmanın adıdır. Farklı ufuklar açar zihne, kalbe ve akla. Parçalanmış hayatlarımıza bütünlük kazandırır bu yayın politikası ile. Okurun gazeteden beklediği hemen her şeyi, aradığı her şeyi hatta emsali olmadığı için belki de aramadığı şeyleri de gazetesinde bulur okuyucu ve zamanla kendi gerçekliğine kavuşur.

Zaman, zamanı keşfetmenin, fethetmenin ve onu aşmanın adıdır. Bu sırrı kavrayanlar, bu görülmezi satır aralarından görenler günübirlik yaşamaktan vazgeçer. Dünü, bugünü, yarını birden görmeye başlar. Dünden ders alır, yarını hedefleyerek bugünü değerlendirir. Hayatın anlamını her gün yeniden keşfeder ve derinleştikçe derinleşir o anlam içinde. Kaybolmadan, yolunu, yönünü değiştirmeden. Bu açıdan her yeni gün onun için ayrı bir heyecan vesilesidir. Zaman, evrensel değerlerin, insani kabullerin mürekkep-kağıt-kalem müsellesi içinde buluşmasının adıdır. Yap-boz yoktur onda. Bir adım ileri, iki adım geriye dönüş söz konusu değildir. Olamaz zaten. Olmamalı da. Çünkü zamanın Sahibi vermiştir bu ölçüyü. “Bir kavme karşı olan düşmanlığınız sakın sizi adaletten men etmesin.” diyor Kur’an. Nasıl isyan edersiniz ki? “Günah işlemek, haddi aşmak değil, iyilik etmek ve fenalıktan sakınmak ve sakındırmaktır” hedefi Zaman’ın Kur’an’ın buyurduğu gibi. Hiç mi yanlışı, hatası yoktur? Haşa ve kella! Böyle bir iddiada bulunmak her şeyden önce Rabb’e karşı küstahlıktır. Elbette vardır. Hatta olmalıdır da. Çünkü Allah yapımı değildir Zaman. Onu melekler de yapmamaktadır. İnsandır Zaman’ın hamurunu yoğuran, suyunu döken, şeklini veren, fırına süren, evlere dağıtan. İnsan ise nisyan ile maluldür. Ama esas olan hatanın hata olduğu anlaşıldıktan sonra pişman olmaktır, geri dönmektir, muhataplardan özür dilemektir ve bir daha zinhar o hatayı işlememektir. İşte o zaman “çıktım erik dalına, anda yedim üzümü” noktasına ulaşır insan Yunus’un dediği gibi.

Eskilere nispetle farklı bir kampanya dönemi olacak, bunda hiç şüphe yok. Zor olacak. Hem de çok zor. Çünkü olgunun değil algının, cesaretin değil korkunun rehberliğinde ömür tüketen insanlarla düne nispetle bugün daha çok karşılaşılacak. Ama olsun. Zaten Zaman kolayın değil zor’un talibi olarak bugünlere gelmedi mi?

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.