Kur’an ve rol çalma

Aylar öncesinin mevzuu. Bir yazım münasebetiyle onlarca kişiden cevabımı isteyen e-mailer aldım. Nedense her defasında vazgeçtim.

Ama ardı arkası kesilmeyen sorular karşısında okuyucuların isteklerine saygımın gereği bazı ana noktaları kısa kısa ifade etmeye mecbur kaldım.

1- Kur’an bütün Müslümanların kitabıdır. Onu okuma, anlama, inceleme, araştırma, yorumlama vb. kavramlarla anlatabileceğimiz çalışmalar ekseninde her Müslüman eşittir. Hiç bir Müslüman’ın bir başka Müslüman’a önceliği yoktur; yoktur zira o başta söylediğim gibi hepimizin kitabıdır.

2- Teorik manada kaydettiğimiz bu umumi disiplin, pratiğe intikal ettiğinde başka şartların devreye girmesini gerektirir. Kur’an’ı bir çalışma alanı olarak seçme ve Kur’an dili Arapçaya vâkıf olmaktan tutun, usul başta olmak üzere hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf ve pozitif ilimlere uzanan geniş bir bilgi alanı ve tecrübesine, bir başka ifadeyle bilgi, ehliyet, liyakat, tecrübe, sahih niyet, sorumluluk şuuru vb. kavramlarla aktarabileceğimiz vasıflara sahip olanlar Kur’an üzerinde söz söylemelidir. Zira yapılan murad-ı İlahiyi okuma, anlama, yorumlamadır ve bu dünyanın en ciddi işidir.

3- Bu vasıflara sahip olan bir kimse, yine bu vasıflara sahip olan bir başka kimseye “neden benim rolümü çalışıyorsun, kapıyorsun” deme hakkı yoktur. Böyle bir yaklaşım her şeyden önce Kur’an’ın temel ilkelerine terstir. Efendimiz’in (sas) beyanlarına muhaliftir. 15 asırdır oluşan sahih geleneğe aykırıdır. Doğrusu efkârın müsademe etmesi, müsademe-i efkâr için zemin hazırlamadır. Zira hakikatlerin ayan beyan açığa çıkması ancak böyle mümkün olur. Nitekim 15 asırdır Kur’an üzerinde yazılan binlerce cilt tefsir kitabının meydana gelmesinde hakim olan ana faktör işte bu serbestliktir; tekelcilik değil.

4- Eleştirmeye durduğu, “rol mü çalıyor acaba?” dediği şahsın Kur’an ile olan irtibatı hakkında kanaate varırken ya da vardığı kanaatine -önyargı mı demeliydim caba?- delil ararken bu alanda belki de en son söz söyleyecek güya bir uzmanı öne sürmek, aslında varılan kanaatin sağlamlığı hakkında yeterli bir fikir veriyor insana. Bununla beraber yine de söyleyelim; insaf. Cami kürsüleri, TV ekranları, gazete, dergi ve web sayfaları ile 60 yılı aşkın süreden bu yana dünya kamuoyunda çok büyük kitleye hitap eden bir insandan söz ediyorsunuz. Bu hükme varmadan, varılan hükmü kelimelere, cümlelere dökmeden önce insan birkaç saatini ayırır ve ilgili kişiyi ilgili kişiden dinler; satırlarından okur, hakkında yazılan ve söylenenlere bir göz atar; atar ve son sözü o zaman söyler. Hayatını Kur’an’a vakfetmiş bir insandan söz ediyorsunuz; bilmem farkında mısınız?

5- Kur’an ve Kur’anî ilimlere 17 yaşında iken bu camia içinde gözünü açmış bir insan olarak konuşayım şimdi de; bana rehberlik eden hiç kimsenin “eserler meydanda; onlar Kur’an’dan hareketle yazıldığına göre ne gerek var Kur’an okumana!” dediklerini duymadım ve görmedim. Bu yazıyı yazmadan önce camia içinde yer alan birçok insana sordum; “Duydunuz mu siz böyle bir telkin?” dedim. Haşa! dediler. Ben de aynen öyle diyorum; haşa ve kella!

Bir arkadaşımın sözünü aktarayım: “Zaman Gazetesi yıllar önce bütün gazeteler çanak-çömlek verirken Elmalılı Hamdi Yazır tefsirini vererek 300 bin eve tefsirin girmesini sağlamıştı.” İlavesi de var; Kütüb-ü Sitte, Vehbe Zuhayli’nin dört mezhebin fıkhını anlattığı ansiklopedik eseri ve aynı çizgide daha nice eserler aynı yolla binlerce eve girdi Türkiye’de. Mevzumuz bu değil; ama bu fikir rol çaldı denilen Zat’ın fikri olunca iş değişiyor.

Çok sıkılarak kaleme aldığım bir yazı oldu. Bir an önce bitsin dediğim türden yazı. Onun için şahıs ismi vermedim. Şahıslarla işimiz yok zira. Onu başkaları yapıyor.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.