İhaleye humus karıştırmak

Humus sözlükte beşte bir manasına gelen Arapça bir kelime. Istılahta ise farklı manalarda kullanılmış.

İlki, “Enfal Suresi 41. ayette belirtilen ganimetlerin verileceği beş sınıfı ifade eder.” denilmiş ki doğrudur bu yaklaşım. İkincisi; bu beş sınıftan biri olan Allah ve Resulü’nün hissesi olarak kullanılmıştır. Üçüncüsü; ‘Allah ve Resulü demek kamu yararına harcanmak üzere oluşturulan bütçedir.’ yorumuna dayanılarak, kamu bütçesini oluşturan ganimet ve ganimet hükmündeki malların ifadesi için kullanılmıştır.

Bu açıklamalardan sonra Enfal Suresi 41. ayetin mealini verelim: “Eğer Allah’a ve iki ordunun karşılaştığı gün, furkan günü (hak ve bâtılın ayrıldığı gün) kulumuza indirdiğimiz şeye inandıysanız, ganimet olarak bir şey aldığınız zaman artık onun beşte birinin muhakkak ki Allah’ın ve Resul’ün ve yakınlarının ve yetimlerin ve miskinlerin ve yolculukta olanların olduğunu biliniz. Ve Allah, her şeye kâdirdir (gücü yetendir).”

Ayet ne zaman nazil oldu ve ganimet malları humus dediğimiz beş sınıfa ne zaman dağıtıldı? Ulemanın büyük çoğunluğu ayetin Bedir Savaşı sonrası nazil olduğu ve ilk uygulamanın da Beni Kaynuka seferi sonrası yapıldığını söyler. Pekala ilk ganimet Bedir’de alındığına göre orada nasıl bir taksimat yapıldı? Cevaba dikkat edin; yine beş sınıfa dağıtıldı hem de Efendimiz (sas) tarafından ama bu dağıtma cahiliye dönemi uygulamalarına dayanıyordu. Cahiliye’de de ganimetlerin beşte biri kabile başkanına verilir; geri kalan savaşta yer alan insanlara dağıtılırdı. Nitekim Abdullah b. Cahş’ın Bedir öncesi bir seriyyede elde ettiği ganimetleri böyle dağıttığını biliyoruz.

Enfal kelimesinin bir başka manası teşvik demektir. Rivayetlere göre Efendimiz (sas) Bedir sonrası yukarıda belirttiğimiz gibi beşte birini kamu harcamaları için kendine ayırmış, geri kalanı da orduya dağıtmıştır. Bu arada bazıları “Bize bu ayırdığın beşte bir hisseden yanında ayrıca enfal yani teşvik ödülü vermeyecek misin?” demişlerdir. Bunun üzerine Enfal Suresi’nin ilk ayeti nazil olmuştur. Ayette şöyle deniyor: “Sana ganimetlerden sorarlar: “Ganimetler, Allah’ın ve Resul’ündür.” de. Artık Allah’a karşı takva sahibi olun ve aranızdaki durumu (sahip olduğunuz hali) ıslâh edin (düzeltin)! Eğer mü’minlerseniz, Allah’a ve O’nun Resûl’üne itaat edin.”

Burada verilen mesaj açıktır; “Size verilene razı olun, ganimet taksimi konusunda münazaa çıkartmayın.” Buna rağmen Efendimiz’in (sas) cari örf ve âdete göre o humus’tan (beşte bir) bazılarına dağıttığı da bilinen bir husustur. Hz. Ali’nin şu beyanı bunun delilidir: “Bedir günü biri ganimetten payıma düşen, diğeri Hz. Peygamber’in humustan verdiği olmak üzere iki devem vardı.”

Burada diğer önemli mesele 41. ayette yer alan harcama kalemlerinin nasıl pratik hayata geçirildiğidir. Kısa kısa ve tek tek ele alalım;

1- Allah’a. Bu Allah’ın hissesidir, ‘Kâbe için harcanır’ diyenler olduğu gibi, ‘O’nun hissesi Peygamber’e verilir ve kamuya harcanır’ diyenler de vardır ve tatbikat, ağırlıklı olan ikinci görüşe göre yapılmıştır.

2- Resul’üne. Buradaki tartışma, Peygamberliğinden dolayı mı, devlet başkanlığından dolayı mı konusu etrafında dönmektedir. Kabul edilen görüş ikincisidir ve Resul’üne verilen pay, kamu yararına harcanmak üzere hazineye irad kaydedilir.

3- Yakınlarına; Efendimiz (sas) sonrası en çok tartışma yapılan harcama kalemi burasıdır. O (sas) kendi sağlığında bu hisseyi Haşimoğulları ve Muttalipoğulları başta olmak üzere uygun gördüğü kişilere dağıtmış, vefatından sonra mevcut şartlara göre halifeler farklı uygulamalara imza atmıştır. Kimisi akrabalarına vermeye devam etmiş; kimisi Müslümanlar ihtiyaç halinde diye vermemiştir. Zaten bu farklı uygulamalar humusun dağıtımı konusunda Sünniler ile Şiiler arasında var olan görüş ayrılıklarının kaynağını teşkil etmektedir.

4-5-6- Yetimler, miskinler ve yolculukta olanlar. Bu konuda ciddi bir görüş ayrılığı yoktur İslam uleması arasında.

Geriye kalan önemli bir konu; humus’un ayette zikri geçen illa bu sınıflar için mi harcanacağı, yoksa devlet başkanının uygun gördüğü maslahat gereği başka yerlerde de kamu yararına olmak şartıyla harcayıp harcayamayacağı konusudur? Bu mesele üzerinde de yoğun tartışmalar yapılmıştır tarih boyunca. Genel kanaat ayete zahiri yaklaşımın doğru olmadığı, bu sınıfların zikredilmesinin ana nedeninin ihtiyaç ve zaruret olduğu, dolayısıyla tarihin bir başka zaman diliminde zaruretler ve ihtiyaçlar başka alanlarda da öncelik kazanırsa devlet başkanının maslahat ilkesine göre hareket serbestiyeti bulunduğu merkezindedir.

Şimdi ayet, hadis ve Peygamber Efendimiz’in (sas) pratiğini böyle belirleyip humus konusundaki temel bilgileri aktardıktan sonra gelelim hadisenin can alıcı ve aktüel boyutuna. Aktüel boyutu anlayabilmek için Şiilerin humusa yaklaşımının bilinmesi şart. Şiiler, Sünnilerin humusa çizdiği “Ganimet ve onun hükmündeki mallar” çerçevesini bütün ticari gelirleri de içine alacak şekilde genişletmişlerdir. Delilleri de Enfal Suresi 41. ayette geçen “ganimet” kelimesidir. Onlar ganimeti böyle yorumlamıştır. Bu yoruma göre, humusun alınacağı mallar şunlardır; ganimetler, ihtiyaç fazlası yıllık gelir, madenler, önceki nesillerden biriktirilmiş veya saklanmış hazineler, denizden çıkartılan kıymetli ürünler, mülkiyeti zimmiye geçen gayrimenkul mallar ve helal mi haram mı şüphesi taşıyan kazanılmış mallar.

İkinci önemli konu; Şia humusun harcama kalemlerinde anlatılan Allah, Allah Resulü ve akraba olarak belirlenen üç hissenin imama verilmesi gerektiğini söylemiştir. Hepsi mi? Hayır. Şia literatüründe tartışmalı bir konudur ama genel uygulama bu merkezdedir. Günümüzde de bilebildiğim kadarıyla özellikle Humeyni’nin velayet-i fakih teorisinin kabulünden sonra gaip imamın hakkı “merci-i taklidlere” verilmektedir.

‘Parti müftüleri’nin fetvaları

Can alıcı boyuta şimdi geldik; devlet ihalelerinden humus (beşte bir) ölçüsünde pay alma ve bunu devletin hükümet etme yetkisini elinde tutan şahıs veya onların yol göstericiliği içinde çeşitli şahıslara, kurumlara veya vakıflara devretme. Sünni zaviyesinden bakarsanız, yukarıda da detaylıca ele aldığımız gibi akla ilk gelen şey ganimet. Ganimetin olabilmesi için düşmanın ve savaşın olması lazım ki elde ettiğiniz mallar ganimet olsun ve onun içinden humus’u devlet başkanı tasarruf edebilsin. Var mı ortada bir düşman veya savaş? Ayrıca ganimetin kamu ihaleleri ile bağlantısı ne? Ve neden sadece kamu ihaleleri? Devletin başka gelir kaynakları bu işe neden dahil edilmiyor?

Savaş var mı diye sormuştuk? Havuz medyasının manşetlerine, iktidar partisinin kullandığı dile bakarsanız var. Fakat gerçek hayatta var mı? Anayasa ve kanunlar ortada, devletin yönetim sistemi meydanda ve bunlara bağlı olarak kurulan parti, yazılan parti programları, seçimden önce verilen sözler, ne savaşın ne de düşmanın var olduğunu söylüyor? Muhalefette iken İslamcı teori de aynı şeyi söylüyordu. Ama iktidar olup devleti bütün kurumları, toplumu da bütün kesimleri ile vesayeti altına alacak gücü elde ettikten sonra kanaat değiştirmiş olmaları gerekir.!!!

Şia perspektifine göre de doğru olduğu söylenemez. Zira Türkiye’de bugün ne Şii İslam devletinden, ne gaip imamdan, ne velayet-i fakih teorisinden, ne de merci-i taklid olan yöneticilerden bahsetmek mümkündür. Halkın oyları ile seçilmiş yöneticilerimiz laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti diye kendini tanımlayan cumhuriyet rejiminde hükümet eden insanlar.

Geriye Mümtaz’er Türköne’nin tespitleri ile “parti müftüleri”nin varlık mücadelesinin temeli olarak gördükleri iktidarın devamı için verdikleri söylenen humusa cevaz fetvaları kalıyor. Onu da onlara sormak lazım. Delilleri nedir acaba? Rüşvet, yolsuzluk, devlet memurlarını tasfiye, AKP’ye oy verme vb. konularda gördüğümüz açıklamalarını bu konuda görmedik. Merak etmiyor da değiliz.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.