Yüz aklarımız

Batı Trakyalı Salih Bey, Bükreş’te bir eğitim gönüllüsü olarak hizmet veriyor. Boğaziçi Üniversitesi İngilizce bölümünden mezun…

Bir uçtan sıhrî akrabayız… 1986’da hizmetle tanışmış… Hacı Kemal Erimez Ağabey’le Tacikistan’a gitmiş… En sıkıntılı günlerde oralarda hizmet etmişler. Ondan bahsederken diyor ki: “Akıl almaz fedâkârlıklar oluyordu. Kalb, tansiyon ve şeker rahatsızlıkları olduğu için çok dikkat edilmesi gerekiyordu. Bir de Tacikistan’daki iç çatışmalardan dolayı okulun dışında tek başına dolaşması da çok tehlikeli idi. Ama bir bakarsınız kaybolmuş. Okulun içinde ararız tararız her tarafa bakarız, bir türlü bulamayız. Endişe içinde derse gireriz. Sonra dersin ortasında bir bakarsınız, Hacı Ağabey yanında ülkenin üst seviyesinden veya çok hatırlılarından birisinin koluna girmiş geliyor. Ne zaman gider, ne zaman tanışır, ne zaman bu kadar senli benli olur anlayamazsın… Bir bir sınıfları, laboratuvarları gezdirir; biz öğretmenlerle tanıştırır; derdini anlatır ve götürür. Senelerdir yurtdışındayım; zaman zaman artık doğduğum yere döneyim, bir kurs açıp rahatıma bakayım, diye içime geldiği oluyor hemen onu hatırlıyorum; ‘Hacı Ağabey İzmir, Aydın civarında deniz kenarında bir mâlikâne yaptırıp rahatına bakacak imkânlara sahipti… Mazereti, rahatsızlıkları da vardı ama o, o yaşında biz gençlerden daha hızlı koşturuyordu… Senin için ayıp olmaz mı?’ diyorum ve o puslu düşüncelerden sıyrılıyorum.”

Romanya’dan bir hatırasını da Salih Bey şöyle anlattı: “Buraya gelişimin üçüncü senesi (2002) kolejimize bir veli müracaat etti. Kızı Chiriac İrana’yı kaydettirecek. “Acaba buradan mezun olunca Romanya’da bir üniversiteye girebilir mi?” diye sordu. Ben de “Hem burada, hem de Amerika’nın ve dünyanın en meşhur üniversitelerine girebilir.” dedim. Şöyle bir yüzüme baktı… Bakışları beni pek inandırıcı bulmadığını ifade ediyordu. İrana sekizinci sınıfta iken veli ziyaretine gittim. “Kızınızı bizim okulumuza vermek nereden aklınıza geldi?” dedim. “Ben bizim büyük kralımız Ştefan’ın (Ştefan Çel Mare) oğlu Bogdan’a vasiyetini okumuştum. ‘Oğlum, hiç kimseye değil, Türklere güven; sözlerinde dururlar, asla arkadan vurmazlar.’ diyor. Halbuki tarih kitapları tam tersine, Türk vahşetinden bahsediyordu. Ama Ştefan niye böyle söylesin ki!? diye düşündüm. Sizin okulunuza geldim, kılığınız kıyafetiniz, güler yüzünüz güven telkin edici haliniz hoşuma gitti. Geçen yaz, hanım hocalar kızımı İstanbul’a geziye götürdüler, bir ailenin yanında kaldı. Getirdiler. Kızıma neler olduğunu sordum. Çok memnundu. Misafirperverlik, efendilik görmüştü… O zaman peşin fikirlerin çok yanlış olduğunu anladım.” dedi.”

Salih öğretmenimiz devamla dedi ki: “Geçen sene bu velimiz beni bir alışveriş merkezinde gördü ta uzaktan kollarını açıp geldi ve beni kucakladı: ‘Biliyor musun İrana’yı ilk kaydettirirken sen bana Amerika’daki üniversitelerde bile okuyabileceğini söylemiştin de o zaman inanamamıştım. Ama doğruymuş. Kızım sizden mezun oldu, burslu olarak California Teknoloji Üniversitesi’ni kazandı. Oradan kimya mühendisi olarak mezun oldu. Yine Amerika’da Columbia Üniversitesi’nde kimya dalında master yaptı. Şimdi doktora için Fransa’da… Fransa’dan sonra burada parfüm üretimi üzerine iş hayatına atılacak!.. Sen böyle olacağını nasıl bildin?!.’ Hayret içindeydi. Ben de nereden bileceğim? O zaman içime öyle geldi, öyle söylemiştim. Allah yüzümüzü ak ediyor.”

Evet, yurtdışındaki adanmış ruhlar, eğitim gönüllülerimiz bizim ülkemizin yüz akları… Cenab-ı Hak hep böyle devam ettirsin…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.