Bir merkeze bedel, çok merkezlerde

Türkçe Olimpiyatları’nın Türkiye’de engellenmesi üzerine bütün dünyada daha renkli ve daha geniş bir alanda yapılması, hatırlara Üstad Hazretleri’nin Mektubat’taki “Hücumat-ı Sitte” ikazlarını getirdi…

İnsan ve cinnî şeytanlarının altı hücum ve sinsi hilelerini anlattığı bu bölümde, hizmet insanlarını hizmetten vazgeçirmek için, onların makam sevgisi, korku hissi, tamahkârlık, ırkçılık, enaniyet, tembellik, tenperverlik ve vazifedarlık gibi tuzaklarla saldırdıkları dile getiriliyor:

“Ama hizmet ise Allah’a hamdolsun, Kur’an ve iman hizmetinde, Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle öyle kardeşleri bana vermiş ki, vefatım ile o hizmet, bir merkezde yapılmasına bedel, çok merkezlerde yapılacak…”

“Ey kardeşlerim! Çoğunuz askerlik yapmışsınızdır. Yapmayanlar da elbette işitmişlerdir. İşitmeyenler de benden işitsinler ki: ‘En ziyade yaralananlar, siperini bırakıp kaçanlardır. En az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir!’ ‘De ki: Sizin kaçtığınız o ölüm var ya, o mutlaka sizi karşılayıp size  ulaşacaktır!” (Cuma Sûresi, 62/8) âyeti, işarî mânâsiyle gösteriyor ki: ‘Firar edenler, kaçmaları ile ölümü daha ziyade karşılıyorlar!”

Üstad Hazretleri, yine Yirmi Sekizinci Mektup’un Dördüncü Meselesi’nde şöyle diyor:

“Bütün onların bu tazyikat (baskıları) ve istibdatları, Kur’an nurlarını ışıklandıran gayret ve himmet ateşine odun parçaları hükmüne geçiyor, şûlelendirip parlatıyor. Ve o tazyikleri gören ve gayretin hararetiyle inbisat eden o Kur’an nurları, Barla yerine bu vilayeti, belki ekser memleketi bir medrese hükmüne getirdi. Onlar, beni bir köyde mahpus zannediyor. Zındıkların rağmına olarak bilakis Barla, ders kürsüsü olup; Isparta gibi çok yerler, medrese hükmüne geçti…”

Yirmi Dokuzuncu Mektub’un Altıncı Kısmı’nda şöyle deniliyor:

“Benim dilim ölüm ile susturulsa; pek çok kuvvetli diller benim dilime bedel, konuşacaklar, o hizmeti devam ettirecekler. Hatta diyebilirim; nasıl ki, bir tane tohum toprak altına girip ölmesiyle, bir sümbül hayatını netice verir; bir taneye bedel, yüz tane vazife başına geçer. Öyle de ölümüm, hayatımdan fazla o hizmete vasıta olur ümidini bekliyorum.”

Bir Güney Amerika sözünde; “Bizi öldürüp toprağa gömmekle iş bitmiyor. Toprağa atılan tohumlar yepyeni bir doğuşla doğarlar” denilmektedir.

Bir âyette yapılan iyiliklerin toprağa atılan bir tohum gibi olduğu, o taneden yedi başak, her başaktan da yüzer tane meydana geldiği ifade edilmektedir. Gerçekten Barla’ya sürülen bir Üstad’dan binler talebeler meydana gelmiştir.

1960’ta Üstad Hazretleri’nin vefatından sonra yapılan darbe neticesinde, talebelerinin kimisi hapislere atılmış, kimisi de sürülmüştür. Birkaç sene içinde bir toparlanma olmuş, sonra Anadolu’nun çeşitli merkezlerinde hizmet yeni bir heyecanla başlamıştır. Ege’deki uyanışın üzerine 1972 darbesiyle gidilmiş ama çok gür bir şekilde bir gelişmeye şahit olunmuştur. 1980 ihtilali yeni bir dönüm noktası olmuş ülkeyi kan gölüne çevirmek isteyen anarşist ve teröristlerin duvarlara asılan resimlerinin arasına Hocaefendi’nin resmi de ilave edilmiştir. Ama eğitim faaliyetleri ülkemizin her tarafına yayılmıştır. 1990’lı yılların başında Orta Asya’ya açılan Hizmet, 1997 Şubat soğuğuna, 1999 Haziran fırtınasına rağmen dünya çapında bir açılım göstermiştir. Şu anda 170 ülkeden ses vermektedir. Türkiye’de Türkçe Olimpiyatları’na ket vurulmuş olsa da dünyanın en mühim merkezlerinde engin ve rengin sesler ve görüntülerle arz-ı endam etmektedir…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.