[HABER ANALİZ] ABD’de ‘Kaç John kaç’ hukuku yok

[HABER ANALİZ] ABD’de ‘Kaç John kaç’ hukuku yok

Ankara’nın Fethullah Gülen Hocaefendi’yi iade taleplerinden Washington yaka silkiyor.

Bunun sebebi ABD yönetiminin Gülen’e şahsi olarak sahip çıkması ya da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a garezi olması falan değil. Rahatsızlık, Türkiye’deki hukuk dışı eylemlere bir hukuk devleti olan ABD’yi de ortak etme, iki ülke arasındaki stratejik ilişkileri iç siyaset malzemesi haline getirme çabalarından.

Amerikalılar gerek resmi kanallardan gerekse medya yoluyla birçok vesileyle ülkelerinin bu işe karıştırılmaması mesajını verdi. Erdoğan Obama’yla şubattaki görüşmesini çarpıtarak ABD Başkanı sanki Gülen’in iadesine yeşil ışık almış gibi yansıtınca, ilişkilerin tarihinde ilk kez bir Türk başbakanı bizzat Beyaz Saray tarafından yalanlanmıştı. Beyaz Saray’a yakınlığıyla ve üzerindeki etkisiyle bilinen New York Times, 2 Mayıs’taki başyazısında Erdoğan’ın siyasi kavgalarını kendisinin vermesi, Amerika’nın da Gülen’i iade etmemesi çağrısında bulunmuştu. Ancak bütün bunlar, Erdoğan ve arkadaşlarını şartları zorlamaktan alıkoymadı.

Ortada bir suç dosyası bile yokken Erdoğan ve ekibinin Gülen’i yargısız infaz girişimlerine ABD’yi müdahil etme çabaları, demokrasi notu zaten son dönemlerde eksilere düşen Ankara’nın itibarını daha da zedelemekten başka işe yaramıyor. Zira ABD Türkiye gibi hukuk sisteminin şahsa özel hale getirilip kuşa çevrildiği bir rejime sahip değil. Gülen ABD’de yasal daimi oturum hakkına, dolayısıyla anayasal güvencelere sahip. Amerikan kanunlarını ihlal etmediği sürece istediği kadar orada yaşayabilir. Hatta Beyaz Saray’dakiler çok çok küçük bir ihtimalle de olsa onu bu hakkından mahrum etmeye karar verse, bağımsız mahkemelerde hakkını arayabilir. O mahkemelerde ise ‘Kaç John kaç’ hukuku geçerli değil. Nitekim Gülen oturum başvurusuna olumsuz yaklaşan Bush hükümetine dava açarak bu hakkı kazanmıştı.

ABD ile Türkiye arasındaki suçluların iadesi anlaşması siyasi suçlamalara maruz kalanlara istisna getiriyor. Gülen’le ilgili hukuk düzleminde ortaya konmuş suç ve dava olmadığı gibi, Erdoğan ve hükümetin bu konuda siyasi güdülerle hareket ettiği de tüm dünyanın malumu. O halde hâlâ Gülen’in ABD’den iadesini isteyenler ya ABD siyasi ve hukuk sistemini hiç tanımıyor, ya da bir şey elde edemeyeceklerini bile bile iç kamuoyuna oynuyorlar.

IŞİD, Ukrayna ve Suriye gibi hayati gündemlerle toplanan NATO zirvesinde bile Erdoğan’ın Gülen takıntısını gündeme getirmesi, Türkiye’nin uluslararası toplumdaki saygınlığına da darbe vurucu nitelikte. Daha da trajikomik olan, NATO ve ABD radikal ideolojilerden beslenen IŞİD türü örgütlerle nasıl baş edeceğini tartışırken, ömrü boyunca itidali, barışı, hoşgörüyü ve dünyayla entegrasyonu teşvik ederek bu yapılanmaların etkisini kırmış bir İslam âliminin terörist gibi lanse edilmeye çalışılması. Hem de Ankara bilerek ya da bilmeyerek bölgedeki bazı radikal Sünni grupları palazlandırdığı gerekçesiyle baskı altındayken…

Ciddi yolsuzluk dosyalarını örtbas etmeye çalışan, bu amaçla emniyet teşkilatını ve yargının altını üstüne getiren, anayasayı delik deşik eden, yer yer interneti kapatan, basın özgürlüğünü tehdit eden bir siyasi çizginin baş temsilcisi olan Erdoğan’ı demokratik dünya hâlâ muhatap alıyorsa, bunun sebebi karakterini, ciddiyetini, dürüstlüğünü ya da politikalarını onaylamaları değil; Türkiye halkının çoğunluğunun tercihiyle stratejik önemi haiz bir ülkenin dümeninde olmasıdır. Ancak bu, uluslararası teamüllere ve hukuka aykırı taleplerine de olumlu karşılık alabileceği anlamına gelmiyor.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.