Amerika’da Aşure ve Hacı Bektaş-ı Veli’yi anlama

Hacı Bektaş-ı Veli, Horosan’dan tutuşturduğu sevgi, aşk, muhabbet, hoşgörü ve kardeşlik meşalesini Anadolu’ya, Balkanlar’a ve daha başka diyarlara kadar taşımış ve gönüllerde yer etmiş bir Hak dostudur. O’nun asırları aşan duygu ve düşünceleri artık Avrupa’ya ve şimdilerde Amerika’ya kadar ulaşıyor. Kendi yaşadığı dönemde sosyal ve siyasi çalkantıların yaşandığı bir ortamda ‘Gelin canlar bir olalım’ demiş ve adeta bugünlere ışık tutmuştur.

Hacı Bektaş Veli’yi bugün anlamaya muhtaç bir dünya var. Ama önce Alevisiyle Sünnisiyle Anadolu insanı anlamalıdır bu büyük şahsiyeti. Anlamak için de çok değerli eserlerini okumak gerekiyor. Prof. Huseyin Özcan tam 19 sene kayıp eserinin peşine düşmüş ve nihayet Londra’da British Museum Library’de Hacı Bektaş Veli’nin kayıp ‘Fatiha Tefsiri’ni bulup topluma kazandırmıştır. Bu eser muhakkak okunması gereken bir eser.


Okumakla, ilimle, fikirle ve aşkla insanlığın yürüdüğü yolu aydınlatan, insanlığa ait problemlere çözüm üreten Hacı Bektaş-ı Veli cehaletin ne denli bir bataklık olduğunu fikirleriyle ve eserleriyle ortaya koyuyor ve şöyle diyor: “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır”. Kelimeleri inci gibi şöyle diziyor büyük Hak dostu. “Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu. İncinsende incitme. Yetmiş iki millete bir gözle bakmayan halka müderris olsa da Hakk’a asi olur. Sevgi esasım saygı arkadaşımdır. İlim hakikate giden yolları aydınlatan ışıktır. Yolumuz ilim irfan ve insanlık yolu üzerine kurulmuştur.”


Aleviler ve Sünniler Hacı Bektaş Veli Hazretleri’ni yeterince tanımıyor. Dolayısıyla Ehl-i Beyt, Alevilik, Muharrem, Aşure ve Kerbela hakkında insanımız malesef çok az şey biliyor. Tanımak okumakla başlar. Okumayan insanlar vagonlaşıyor. Sevmek bilmekle mümkün. Bunun için Hz. Ali (ra) ne güzel buyurur, “İnsan tanımadığının düşmanıdır”. Muharrem, Aşure ve Kerbalayı bu yola baş koymuş hakikat aşıklarının öğretilerinden öğrenmek esastır.


Aleviler-Sünniler asırlardan beri aynı dinin, dilin, kültürün ve medeniyetin çocukları olarak bir çok badireyi beraber göğüsleyerek bugüne kadar gelip çıkmış ve muhabbet, meveddet ve kardeşliklerini muhafaza etmişlerdir. Bu kardeşliğin çok güzel örneklerini gurbette, Amerika’da görmek ve yaşamak gerçekten çok güzel bir duygu. Türkiye’de yıllarca bu asırlık kardeşliğe balta vurup düşmanlığı körükleyenlere en güzel cevabı Amerika’da el ele, gönül gönüle vermiş Alevi ve Sünniler veriyor ve vermeye devam edecektir. Gurbet diyarından, Amerika’dan Hünkar Hacı Bektaş’ın ruhaniyatı altında ‘Bir olduk, iri oluyoruz ve diri olacağız’ mesajını vermek ‘Alevi-Sünni kardeşliği’ için  fevkelade önem arz ediyor.

 

Avrupa’da olduğu gibi Amerika’da da bir çok Alevi vatandaşımızın yaşadığını biliyoruz. Ancak Türkiye’de yıllarca Alevi-Sünni düşmanlığını körükleyenlerden kaynaklanan temelde olmasa da, yüzeysel karşılıklı bir çekingenlik ve soğukluk var(dı). Zaten bu meseleyi yıllardır ve hatta asırlardır istismar edenler bunun böyle olmasını yürekten arzuluyorlar. Çünkü yer Amerika dahi olsa bu manada istismar niyetleri, menfaate dayalı düşünceler değişmiyor. Birileri aynı kaynaktan gelip, aynı sevgi ve muhabbet denizine dökülen, bu aynı yolun yolcularının yollarını ayırmak istedi/istiyor ve isteyecek. Türkiye’de belli odakların hedefinde olan bu mesele yıllarca ‘temcid pilavi’ gibi ihtiyaç hasıl oldukça hep gündeme getirildi.


Yıllarca ve asırlarca bu mesele bir ‘yara’ haline getirildi. Sonrasında ise kesintisiz -mualecesi şöyle dursun- hep kaşıtılmış ve kanatılmıştır. Birileri ısrarla o kanla, kanlı hesapların peşinde oldu. Ancak yeryüzünde en büyük oyunları bozguna uğratan halktır. Halkın gücü su ve hava gibidir önünde hiç kimse duramaz. Artık insanımız asırlarca üzerinde oynanan oyunu görüyor, biliyor ve doğuları ortaya koymaktan çekinmiyor.


Amerika’da Türk Kültür Merkezleri her yıl farklı eyaletlerde çok önemli programlara ev sahipliği yapıyor. Her yıl binlerce Alevi, Sünni ve Amerikalı’ya Aşure ikram edilerek Aşure’nin özündeki manası anlatılıyor ve yaşatılıyor. Nasıl ki bir tencerenin içinde farklı farklı bulunan ürünlerin her birisi erimeden ‘kendisi olarak’ kalıyor ve ortaya enfes bir tat çıkıyor. Aynen öyle de dünyada farklı dil, din, ırk, renkten insanlar öz değerlerinden ve kültürlerinden bir şey kaybetmeden ‘kendileri olarak’ kalması gerektiği ve böylelikle ortaya muhteşem bir ‘medeniyet mozaiği’ çıkacağı anlatılıyor. Tıpkı Nuh`un (a.s) gemisindeki o muhteşem manzara gibi…


Amerika’da Aşure ve Hz. Hüseyin’i (r.a) anma programlarında bir kaç defa şahit olduğum farklı güzellikler oldu. Yer yer gözyaşlarını tutamayanların göz yaşları farklı gözlerden olsada aynı mübarek zatın arkasından aktığına şahit oldum. Muharrem ayındaki o ciğersuz hadisenin olduğu gün, Alevi-Bektaşi anlayışında olduğu gibi sadece Alevilerin değil, müminlerin değil bütün alemin ve cihanın ağladığı gündür. Ve Kerbala inan insanların ortak acı günüdür…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.