Perde aralanırken…

Hakikatte kuvvet vardır ve hiç bir zaman üzeri örtülemez, gizlenemez, saklı tutulamaz. Âhirzaman denilen dönem sırlarla dolu. Zira bu dönemi anlatan bir çok hadisi şerif olmasına rağmen, âlimlerimiz bu hadis-i şeriflerin telif edilmesi noktasında ittifak etmişlerdir.  Bu zaviyeden Hadis-i Şeriflerin dahi, bu döneme hususi bir gizem kattığı söylenebilir.


Âhir zamanın en önemli aktörleri münafıklardır. Tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar münafığın olacağı ve bu münafıkların kafirlerle ittifak ederek, mü’minlere saldıracakları, onları yer ve yurtlarından sürmek isteyip, hapislerde yokluğa mahkum etmeye çalışacakları anlatılır. Ama anlatılan başka bir hakikat daha vardır ki oda; şeytanla dahi ittifak eden bu münafıkların oyunlarının tek tek bozulacağı ve ifşa olup aleme rezil ve rüsvay olacaklarıdır.


Münafık iki yüzlüdür, hatta yüzünün sayısı bile belli olmaz. Poker sürat denilse sezadır bunlara. Aynı anda sizin yüzünüze gülüp efendim çekerken, sizinle ilgili hazırladıkları kapsamlı dosyaları, sizin aleyhinize kullanmakla meşgul olabilirler. Bir taraftan meydanlarda muhatabına methiyeler dizer, ötede ise yok etme planlarını hayata geçirmeye çalışırlar. Ayet bu özelliklerini şöylece anlatır: “Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları hoşuna gider. (Bir dik duruşları, karizmaları vardır. Külhanbeyi gibidirler ve adam zannedersin onları) konuştukları zaman onları dinlersin (hatiptirler, hitabetleri ile etkilerler insanı) Oysa onlar, dayandırılmış kütük gibidirler.  (Münafikun 4)


Paranoyadır hem de münafık. “Her çağrıyı kendileri aleyhine sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp – sakının. Allah onları kahretsin; nasılda çevriliyorlar. (Münafikun 4) Kendi menfaatlerine dokununca bütün ülkeyi ateşe verebilirler. Pire için bütün yorganı yakmaktan hiç mi hiç çekinmezler. Hem ağzıda bozuktur münafığın. Kalbinde ki kin ve nefret, dilinden küfür, hakaret ve edepsizce sözler olarak dökülür. Bu özellikleri bana aylar öncesinde duyduğum bir sözü hatırlattı. “Neden bunlara bu kadar destek veriyoruz” diye sorulunca; “şerlerinin önünü alabilirmiyiz acaba.” Ayet onlarla baş etmeninde zorluğunu da ifade eder ve onların helâketinin ancak, Allah vesilesiyle olacağını anlatır.


Kibirlidir münafık, kendini arzın merkezi zanneder. Hem, arzı sırtında taşıyan öküz de kendisidir haddizatında. Arzın, meleğin sırtında olduğu malum. Geriye ise sadece öküzlük kalıyor. Kendisine hak ve hakikat söylenince sinirinden deliye döner ve sağı solu tekmelemeye başlarlar. Yapılan ikazlar sadece kin ve nefretini artırır. Ayette Cenab-ı Hak bu özelliklerini şöyle anlatır: ” ‘Gelin, Allah’ın Resûlü sizin için mağfiret dilesin’ denilince onlar başlarını yana çevirirler. Sen, onların kibirle yüz çevirdiklerine şahit olursun.”(Münafikun 5) Evet münafık, kendisini sırat-ı müstakime, doğruluğa doğruluğa çağırandan bile nefret eder.


Hem menfaatçidir münafık, hiç bir şey doyurmaz onun gözünü, taki gözünü toprak doldurana kadar. Bir dünyayı verseniz kucağına, öteki nerede der. Küpleri, kasaları doludur ama o yinede istemeye devam eder. Gulul yapar, devletin parasını han vurup harman savurur, onunla her türlü hayrı yapar da kendi cebinden tek kuruş çıkarmaz/çıkaramaz.


Münafık tek başına ibadet de etmez. Milletin içinde en dindar kendisi görünür ama yalnız kalınca namazlarını dahi ihmal eder. Alimlerden, âbitlerden hiç hoşlanmaz. Kendisine biat edenler müstesna. İtaatte kusur edenleri ise her toplumda kötülemekten kaçınmaz. Hayırlı ve yararlı işler yapanlar en büyük düşmanlarıdır münafığın. Bu hakikati yüce yaratıcı şöyle ifade buyurur. “Hani o inkar edenler, seni tutuklamak, yada öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı.” (Enfal 30) Bu ayeti okuyunca zihnimde, bir çağrı yankılandı nedense.  

Ama şurası da bir gerçek ki; münafık kendini de yırtsa, yenilmeye mağlup olmaya mahkumdur. “Şüphesiz Allah, (münafıkların, müşriklerin ve kafirlerin sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır” ayeti bunu haykırır ehli imana.


Ve bu günler nifak perdesi iyice aralanmaya başladı. Bunun arkasından, imanın terü taze esintilerinin hissedileceği muhakkak. Münafıkların cibilliyetlerinde bozukluk vardır. Problem genlerde başlar. Şuurları müktesabatını hırsızlıkla dolduran, birgün mutlaka fırsatını bulursa, hırsızlık yapar, eşkiyalık – haramilik his dünyasını kaplamışsa bir ferdin, o müsait bir zeminde mutlaka şakilik yapacaktır ve yaptıklarına şahit olmaktayız.

Bu topraklar üç yüz seneden beridir hırboların ve zorroların bilek güreşi yaptığı bir arena olmuştur. Son yüz yıldır Anadolu gemisinin dümeninde hep içi ile dışı ayrı olan karaktersizler oturmuştur. Her büyük fitne ateşi bunlarca yakılmış ve bunlar tarafından harlanmıştır. Şimdi dönüp maziye bakınca cumhuriyetin ilk yıllarında birilerinin neden hep Doğu Anadolu’da kaldığını, bir etnik kökenle neden çok ilgilendiğini, onlara okullar açıp eğittiğini ve sadece onların çocuklarını önemli kurumlarda okuttuğunu daha iyi anlıyoruz. Ve altmışlı yıllarda, yetişen bu gençlerin misyonlarını nasıl ifa ettiklerini de. Bu resmin seksenli yıllarda yer değiştirmesini de izliyoruz şu an. İkibinli yılların senaryosu ise daha farklı oldu. Hırbolarla zorrolar, münafıklarla kol kola, omuz omuza verip yepyeni bir film çevirdiler. Şiirlerle romantikleştirip, hapislerle dramatize ettikleri bir film izliyoruz.

Bu filmde uzun vadeli milletin hayrına bir şey yapılmadı. Gözle görülecek, hamaset kokan üç beş göz boyacılığı ile uyuttular milleti. Milletin beklediği şeylerin hiç biri yasa güvencesine alınmadı, ülkenin bir çok değeri haraç mezat peşkeş çekildi yandaşlara. Bu vatanın öz evlatlarına her türlü eza ve cefa reva görüldü, hakaretler edildi. Fişlendiler, sürgün edildiler. Bu yeni film ondört senedir vizyonda ve seyrediyoruz.

Filmi seyretmeye devam edelim; savrulmadan, hak ve hakikatten uzaklaşmadan. Filmin sonunda iyiler kazanıyor yine…

 

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.