Allah’ın ‘Sevdiğim’ dediğini sevmek ve ‘Ümmeti, Ümmeti’ diyen Nebi (SAV)

Bir lütuftur sevmek, sevebilmek, bir yeti, kabiliyet işi belki. Hakk dostu sorar  öğrencilerine; seviyor musunuz beni diye? Evet der öğrencileri. Bu defa sevginiz sizden mi benden mi diye sorar? Bizden derler düşünmeden. Tasarrufunu çeker hak dostu üzerlerinden. Bu defa başlarlar kusur aramaya öğrenciler yavaş yavaş.  Gider sevgileri bir bir. Hak dostu ilave eder o zaman; sevginiz bendenmiş demek ki… Allah’ı sevmek sevebilmek, Habib-i Edibini sevmek sevebilmek mümkün mü? Ya da nasıl mümkün olur? Cevabı, sinemizde sakladığımız gönüllerimizde. Ya da daha farklı bir şekliyle soralım kendimize; biz seviyor muyuz Rabb’imizi veya Rehberi ekmelimizi? Gelin, yanıltmayan vicdanlarımıza soralım bu soruyu, gecenin zülüflerinde. Kabir gibi düşünelim geceyi. Meleğimiz başımızda olsun, sorsun bize; Rabb’in kim? Nebin kim? Dînin ne? diye. Biz cevap vermeye çalışalım sessizce vicdanlarımızda. Karar verelim sonra, bugün karşılaşsak Efendimizle (sav), tanır mı bizi sokakta; ya da yarın ulu divanda?

Sevmek bilmeye bağlı derler. Bilgi önce icmali olur belki. Nazari olur. Ameli olmadan eksiktir o da. Sadece akla aittir, kalp ruh ve vicdana mal olmamış demektir. Gerçek bilgi ise hem nazari hem ameli olunca olur. Şimdi yine soralım kendimize; ne kadar biliyoruz Efendimizi (sav), ne kadar tanıyoruz. Hayatını, siretini, suretini, varlık için, bizim için ne ifade ettiğini, gözlerimizi nasıl açtığını, eşya- hadiseler ve Allah arasındaki münasebetteki rolünü, insanla Allah arasındaki tesirini, insanla ahiret arasındaki ilişkisini, topyekün insanlıkla arasındaki bağı biliyor muyuz? Bilinirse aranır, aranırsa da bulunur mutlaka. Bulmak için her şeyin sahibine müracaat gerekmez mi hem? Bulunur, zira vaad ediyor; adımın anıldığı her yere ben giderim diye.

 

Allah’ın (cc) habibim dediği Zat’tır O. (sav) Yasin Suresi kalbidir Kur’an’ın. Yasin aynı zamanda Efendimizin de isimlerinden biridir. “Ya” aynı zamanda ey nida edatıdır, “sin” insan demektir. “Ey insan” manasına da gelebilir “ya sin”. Sonra devam eder Rabb’imiz: “Hikmetle indirilen Kuran’a yemin olsun ki; şüphesiz ki sen senden önce gönderilen peygamberlerden birisin” diye. Böyle demekle diyor ki Rabb’imiz senin peygamberliğinin en büyük şahidi benim kelamım, yani Kur’an, sonrada benim resullerim. Bunlar senin için var ,buyurur Rabb’imiz sevgilisine.

 

O bizden biriydi. Ama değildi bizim gibi. “Muhammedun beserun lâ ke’l beser. Bel huve yâkûtun beyne’l hacer” der Ebu’l Hasan Şâzelî Hazretleri. Bizden biri olacaktı tabii ki; bizler gibi yiyecek ki, yemenin adabını öğrenelim, bizim gibi öfkelenecek ki öfkenin ölçüsünü öğrenelim. Yaşayışıyla rehber olsun, hüsnü misal olsun diye.

Çok düşkündü bize. Çocukluğunda konuşan üç kişi var diye buyurur Efendimiz(sav).  Bunlardan biri Hz İsa (as)dır, diğeri Cüreyc’in arkadaşı, bir diğeri de Efendimiz (sav) dir. Efendimiz (asv) dünyayı teşrif buyurdukları vakit, başka çocukların ağlamasına mukabil, ümmeti ümmeti diye mırıldandığını ifade ediyor Amine Annemiz. Yine buyururlar ki; “Hayatım da sizin içindir ve hayırlıdır, ölümüm de sizin içindir ve hayırlıdır.”

Kabenin önünden geçiyordum, bir kalabalığın toplandığını gördüm. Yere düşürdükleri birine hınçla vuruyorlardı. Ayakkabılarına çivilerde takmışlardı. Yaklaştım ve kim olduğuna baktım, Hz Muhammet’ti. Korktum; kurtarmak için bir şey yapamadım. Bari Ebubekir’e haber vereyim dedim. Hz Ebubekir Efendimiz olayı duyunca rüzgardan daha hızlı kabeye koştu. Ellerini makas gibi açıp, Efendimizi (sav) o eşkıyaların elinden kurtarırken şöyle diyordu; “Bir insan Allah dedi diye onu öldürecek misiniz?” Annemiz Hz Fatıma babasının yüzünü temizlerken ağlıyordu. Efendimiz, “niçin ağlıyorsun” dedi kızına. Halinin farkında değil gibi. “Sen” dedi, “senin halin” ey babacığım. Ağlama biricik yavrum, ağlama dedi; Allah senin babanı zayi etmeyecek. Doğarken ümmeti demişti, ümmeti için yaşamıştı ve devam ediyor yaşamaya, yaşatmaya.

 

İmkan dairesinin  son sınırına ulaşan, hatta ötesine geçen Efendimiz (sav); miraçta istese geri dönmeyebilirdi, ama O insanlık için geri döndü. Döndüğü yerde çile vardı, açlık vardı, sıkıntı vardı, vardı ama yine de döndü.

Haşir meydanında güneş bir mızrak boyu yaklaşacak, insanların vücudundan çıkan ter boğazına kadar yükselecek. Acıkacağız, susayacağız orada. Yanacağız, donacağız aynı anda. Bir rivayette üçyüz sene, bir başka rivayettede ellibin sene süreceği ifade ediliyor. En büyük sıkıntı ise belirsizlik olacak derler. Ne olacak sonumuz diye. Neredeyse Cehennem aranır olacak. Bir ferec arayacak insanlık. Safiyyullah olan Hz Adem (as) babamızın varacağız kapısına. Meded diyeceğiz. Va esefa diyecek Adem babamız. Bir zellem oldu dünyada, onun mahcubiyeti, hesabı içerisindeyim. Siz Hz Nuh’a gidin buyuracak. Hz Nuh’un kapısına varacağız bu defada. Kurtar bizi ey Nebiyyullah, insanlığı daha önce kurtardığın gibi. Hz Nuh (as) insanlığa “benim  dünyada bir bedduam oldu, onun mahcubiyeti içerisindeyim, siz Hz İbrahim’e gidin buyuracak. Hz İbrahim (as) Hz Musa (as)’a, Hz Musa (as) Hz İsa (as)’a o da Efendimiz(sav)’e yönlendirecek. Ve biz son durağa Nebiler Hatemine geleceğiz. İnsanlığı karşısında gören Alemin Sultanı (sav), insanlığın derdini dinleyince; tam yerine geldiniz, her peygamber kredisini dünyada kullandı, ben şefaat hakkımı mahşer gününe sakladım. Sonra başını secdeye koyup, tesbih, tekbir ve tahmidlerle Allah’a yalvaracak. Hz Ebubekir Efendimiz der ki; Efendimizin duası bir hafta sürecek. Allahû Teala (cc) böyle bir yakarış sonunda “kaldır başını ey habibim sana istediğin her şey verilecektir” denilecek. Efendimiz (sav) buyururlar ki; öbür alemde ben ümmetimden hiç bir kimsenin cehennemine razı olmayacağım.”

 

Her kimsenin vardır kimsesi,

Hiç kimse yoktur kimsesiz,

Bugün biz kimsesiz kaldık,

Ey kimsesizler kimsesi. Deriz bu gün.

Rabbimiz şöyle buyuruyor; “size sizden bir peygamber gönderdim, o sizi kendi nefsine tercih ediyor. Evet o bizi çok sevdi, çok seviyor. Sıra bizde şimdi. Önden gidenler hakkını verdiler o iştiyakın. Bir gün camiye gidiyordu Hz Ömer efendimiz. Evin birinin damından omuzuna kan damladı. Ömer efendimiz damdan sarkan oluğu yerinden çıkarıp tekrar eve döndü. Elbiselerini değiştirip gecikmeli olarak camiye vardı. Cemaatten gecikme ile ilgili özür diledikten sonra vakayı anlattı. Oluğu yerinden söktüğünü söyleyince, Hz Abbas “eyvah” dedi. Sen ne yaptın ya Ömer, zira o oluğu oraya Efendimiz koymuştu. Bu defa yıkılan Hz Ömer efendimiz oldu. Sonra Hz Abbas’ın elinden tutup oluğun olduğu yere gitti ve ey Abbas ben başımı yere koyacağım sen ayaklarınla başıma basıp bu oluğu yerine koyacaksın. Ancak öylece bu cürmün keffareti gerçekleşmiş olur.

Hz Yavuz hadimül harameyn dedirtir kendisine, Hz Hubeyb, Efendimizin (sav)’in Medine’de  zülüflerinin dağılmasındansa, bin canını feda edeceğini söyler.


Efendimiz (sav) alemlere rahmet olarak şereflendirmiş dünyayı, varlık O’nun (sav) nuruyla yaratılmış, böylelikle seradan süreyya’ya her varlıkla alakası bağı olmuş ve böylece ünsiyet beslemiştir her daim. O (sav) sevince alemi, Rahman Rahim Habib isimleri en azâm mertebede tecelli etmiş O’nda ve Habibim demiş Habib(cc). Biz sevebilir miyiz Allah’ın sevdiğini; o ayrı bir konu da, hepimiz tanıma bilme ve sevme yolunda olabiliriz zannımca.


Cenab-ı Hakk Hamd makamının sahibine, Liva’ül Hamd sancağının altında, bütün inananlara şefaat etmesini lutfetsin inşaallah. 

Write a comment

1 Comment

  1. umit May 13, 07:15

    amin, Rab bim razi olsun,

Only registered users can comment.